maaşlı çalışa her canlının tadacağı sendrom. maaşlı demiyelim çalışan herkesin diyelim. bu bile hafifletmez aslında sendromu.
tatil modundan çıkmadan hafta sonu biriken işler ve aynı rutine dönüşün verdiği dayanılmaz "of bu ne ya" hissidir.
ofiste kahveler uçuşur, gereksiz şakalar yapılır, müdür gelir ve hafta başlar.
yıllarca nöbetli çalıştıktan sonra, 08-17 çalışmaya başladığımdan beri de henüz girmediğim sendromdur. pazartesi sadece tatilin sonu değil, kendin için de güzel başlangıçların, yeni fırsatların da başlangıcı. diyete vs. pazartesi başlanır, yeni kararlar pazartesi devreye sokulur. hayatla ilgili umudunun oldığunun göstergesidir bir yerde. pazartesinin sendromlu olup olmaması kişiye ve nasıl değerlendirildiğine bağlıdır.
pazar günü sabah daha yataktan kalkmadan başlayan sendrom. ilk olarak bugün pazar mı pazartesi mi diye sorgularsınız. erken kalktığınız için derin bir oh çekersiniz bugün pazar diye. sonra yorganı biraz daha üstünüze çekip yatayım derken çocukları tepenizde bulursunuz.
tüm gün boyunca yarın yapacaklarınızı düşünür durursunuz. pazar günü bir çeşit yarı pazartesidir zaten. asından bile belli pazar ertesi.
bütün bunlar pazartesi sendromunu destekler.
yıllık izinden sonrası pek hissedilmeyen sendromdur.
tabi burada yıllık izninizi nasıl değerlendirdiğiniz de önemli tabi. eğer hayırlı bir evlat olup memlekete gittiyseniz "ah benim güzel pazartesim" diye dönersiniz işinize.
(bkz:beterin beteri var)
deneme