ekmek fiyatlarına zam

iktidara gelen her partinin ilk dokunduğu zam.
soğan, patates zammı için bas bas bağırıp ekmek, su ve diğer hizmetler için susulması manidar bir yaklaşım.

ülkeyi terk etmek

kişisel bir tercihtir. insanın bir ömrü var, bu ömrü nelere adayacağı ve nerede geçireceği tamamen kendi inisiyatifinde.

gidip memnun ve mutlu yaşayabilenleri tebrik etmek lazım. avrupa olur, afrika olur, asya olur farketmez. yeter ki hakaret etmeden, doğduğu toprakları küçümsemeden, onu besleyen büyüten muhakkak iyi zamanlarının da olduğu ülkesine minnetle, saygıyla gitsin. ve önemli olan bir şey de , gittiği ülkeye de saygı duysun, faydalı olsun.

meriç sümen

heykelinin başına gelenler üzücü, iç karatıcı, can sıkıcıdır. insan başka ülkelerin oturum izni koşullarını okurken buluyor kendini...

sivrisinek ısırığı

vücudumda sırayla konup uçtuğu yerleri takip edebildiğim ısırıklar dizisi. lavanta ya da fesleğen yağını suyla karıştırıp fıslatınca bir süre yaklaşmıyorlar.

başınız sağolsun

vefat eden kişinin yakınlarına taziye dileğidir. belki de " bu acı kayıp karşısında akıl sağlığınızı korursunuz dilerim " demektir. niye canının sağ olsun değil de başınız sağ olsun diye düşününce bu anlam çıkabiliyor. çünkü gerçekten de sevdiği birini kaybedince insanın aklı yitiyor bir zaman.

türk kahvesi

kahvaltıdan sonra.,akşam üstü, gece, sevgiliyle. eşle. yani herşekilde. sadesi pek bir makbuldur.

hangi kitab? okuyorsun

emrah sefa gürkan hocam?zdan sadece tarihe ilgi duyanlar?n de?il herkesin okumas? gereken; neden o gün bu olmam??, bugün neden bu durumday?z sorular?n?z?n temel cevaplanmas?n? da sa?layak: bunu herkes bilir: tarihteki yanl?? sorulara do?ru cevaplar.

banadura

arapça domates. bütün arap yarım adasında farklı lehçelerde söylenir. banadur, bandura, bandor, bandora...

yardımcı kadın

eve geldiğinde rollerin yeniden dağıtıldığı, yardımcı kadın oyuncu rolünden. esas kadın rölüne anında terfi eden kadındır. öyle bir rol kesek ki buyur al oskar senin olsun dersiniz.

iç ses: komodinin üstünde toz kaldı, aman onu da ben alırım.

deliler kahvehanesi

inanılmaz bir hayat öyküsü var ali bey'in. kendisiyle tanışmak ve cafesinde gönüllü olarak bir günde olsa çalışmayı çok istiyorum.

firkete

eskiden çengelli iğnenin adı olarak ta kullanılırdı.

milli piyango

demirören grubunun yeni oyuncağı. önceden de bir çok konuda yolsuzluk ve çekilişlere hile karıştırıldığı konusunda haberlere konu oldu ama bu yılbaşı çekilişi ekmek kadayıfı üzeri kaymak tatlısı gibi göz göre göre bir şeyler oldu biliyoruz, hissediyoruz ama kanıtlıyamıyoruz. durumu yaşattı.

en büyük piyango hayatınızın şansının sizi bulması. yoksa ara ara nereye kadar.

tavuk suyu çorba

gerçek tavuk suyu çorba olarak yapılırsa tadına doyum olmayan malzemeleri yörelere ve damak tadına göre değişiklik gösteren bir lezzet. özellikle bağcılar devlet hastanesinin karşısın daki simya da yenilmesini tavsiye ederim. hakiki tavuk suyu ,şehriye ve havuç ile yapılmış olan tadı damağınızda kalacak bir öğün.

haslet

11 ekim kız çocukları günü

bir farkındalık yaratılmaya çalışılırken yeni bir ayrıma düşülmüş gün.
sosyal mecraların tamamının kusana kadar ebeveyn/kız evlat resimleriyle şoklandığı yeni bir akım. yakında pastalar kesilip hediyeler alınmaya başlanırsa şaşırmayacağım.

check point

kontrol noktası. belli yerlerde veya işin bir bölümünde yapılan yoklama noktası.

leyla

arapça leyl kökündan gelen isim . leyl gece demektir. leylim ley...

sözlük yazarlarından hikayeler

@denizece adlı yazarın ricasıyla yayınlıyorum.

damla damla okyanus

doktor önündeki kağıtları karıştırırken, alnında endişe kıvrımları belirdi. evrakları telaşla tekrar tekrar gözden geçirdi. murat sevgi’nin elini tuttu sıkıca. sanki onun elini hiç bırakmazsa, rüyalarında olduğu gibi uçurumun kenarından düşse bile düştüğü tek yer yatağı olacaktı. sevgi’nin gözündeki damlaları görünce düştü. bu okyanusta yüzme bilmeden hayatta kalmaya çalışmak gibiydi... boşuna bir çaba. doktor konuşmasına başlamak için genzini temizledi ellerini birbirine kenetlenip, evrakların üzerine koydu. o ağırlık bile yetmedi, içindeki bilgilerin dışarı sızmasına. şüphelendiğiniz gibi bebeğiniz engelli. bu hafta dolmadan karar vermeniz gerekli! bu haftadan sonra yasal süreç doluyor. bir hafta içinde karar vermeleri gerekiyordu. neydi bu omuzlarında taşırken yorulup, kucaklarına alıp, gözlerini gözlerine diktikleri? on sene süren tedavi, defalarca toprağa gömdükleri, sayısız ilaç, sayısız iğne, sayısız morluk ve boğuldukları damlalarca okyanus ... neydi? muayenehaneden çıktıklarında birbirlerinin yüzüne hiç bakmadılar ve hiç konuşmadılar. her şey öylesine basit öylesine sıradan öylesine boşunaydı ki... yolda yan yana yürürken sevgi’nin eli, murat’ın eline çarptı, hızla çekti elini. bu sefer murat tuttu elinden sıkıca, hiç bırakmayacak gibi “biliyorum istiyorsun bu bebeği, ben de çok istiyorum ama ya o böyle yaşamayı istemiyorsa, buna hakkımız yok!” kaldırımın kenarında öylece durdular.şehirde trafik tüm gücü akıyor, insanlar acele ile bir yerlere gidiyordu...
“buna hakkımız yok” dedi murat, sevgi ile birbirlerinin ellerini sıkıca tutup, yürümeye devam ettiler.
o hafta o konu üzerine hiç konuşmadılar. birbirlerine dokunmadılar. aynı masada yemek yemediler. sevgi hep yaptığı gibi barınaklara yiyecek götürüyor, neredeyse tüm gününü onlarla geçiriyor hava kararınca eve dönüyordu. murat hep mesaiye kalıyor genelde sevgi uyuduğunda eve geliyor ve çoğu gece koltukta uyuyakaliyordu. o sabah hava bulanık bir gri idi. eylül ayında kış gibi soğuk vardı.
“biraz daha sıkı giyinseydin hava serin” dedi murat
“üşümüyorum”
“yemek te yemedin”
“canım istemiyor”
“istersen şu an vazgeçeriz.” dolan gözleri ile baktı kocasına; bunu kalpten söylemediğini biliyordu.
“dün ne oldu biliyor musun?
“ne oldu?”
“sakız’ı bulduk”
“hani şu hep barınaktan kaçan köpeği mi?
“evet, hem de nerede biliyor musun?”
“nerede?”
“barınağın arka sokağındaki metruk evde.”
“ne yapıyormuş orada?”
“annesiz kedi yavrularını emziriyormuş.”

soyunup ameliyat önlüğünü giydi, jinekologun masasına uzandı bacaklarını açıp, savunmasızca beklemeye başladı. açık bir yara gibiydi kan kaybediyordu. ruhu eksiliyordu bedeni eksiliyordu, vicdani eksiliyordu. yanında narkoz için bekleyen hemşireye "kızım olsaydı adını okyanus koyacaktım " dedi... “
ondan geriye doğru sayın” dedi, yanında duran soğuk ses 10 - 9 - 8 -7 -6 -5...

cemal reşit rey salonu hınca hınç dolu şık kıyafetli yüzlerce insan nefesini tutmuş piyanonun üzerine süzülen ışığı seyrediyor. 10 yaşlarında sarı bukleleri beline kadar gelen dünya güzeli bir kız çocuğu görmediği salona ve görmediği kalabalığa reverans yapıp , yerini ezbere bildiği piyanoya zarif bir şekilde oturuyor. ince uzun parmakları siyah beyaz tuşların üzerinde dans ederken, notalarla konuşmaya başlıyor.
seni seviyorum anne, seni seviyorum baba, seni seviyorum sakız. okyanus, yaşamayı çok seviyor...

ayurnamant

değişmeyecek şeyler için üzülmenin mantıksız olduğunu savunan bir akımın olması doğru gelse de ağzımdan bir türlü düzgün telaffuz ile çıkmaması sebebiyle kullanamayacağımı düşündüğüm kelime.

anlatılmaz yaşanır

çoğu şey gibi evlat sevgisi anlatılmaz, yaşanır.