izmir

küçüklüğümden beri üniversitede okumak için bana hayaller kurduran, duvarlarıma fotoğraflarını astıran, rüyalarıma giren, topraklarımızdaki en güzel ve en kıymetli gördüğüm şehirdir.
nitekim istediğimi de yaptım.
burada yaşamaya başladıktan sonra, ömrüm hayatım boyunca içinde bulunduğum birçok şehir önemini kaybetti.
izmir insanda bağımlılık yapıyor. denizi, havası, insanları. hiç olmadı kafan bozuksa çıkıp karşıyaka sahilde hafif bir esinti eşliğinde yapılan yürüşten sonra bile pamuk gibi oluyorsun.
özellikle tarihine bakınca daha da bir değerleniyor gözümde.
ülkenin en güzel yerlerinden biriyken içine itina ile edilmiş şehirimsi.
çok ağır oldu biliyorum ama inanın bana çok kötü yönetilmenin vermiş olduğu çaresizlikle, olumlu olumsuz her şeye muhalefet olmanın arasında sıkışmış, kendini kendi elleriyle kilitlemiş bir yer haline gelmiş.

insanlar çok duyarlı olmakla sınırladıkları içim duyarsızlaşmış, lümpen şehri olmuş. sadece muhalefet etmek için bile kendi aralarında tartışan, üretmek yerine laf kalabalığı ile torba dolduranların şehri.

izmir'de 1988-1992 arası dönemsel olarak yaşadım. o zamanlar birbirine saygı duyan, kadının gece dışarı korkmadan çıkabildiği, renkli bir yerdi. şimdi ise gri, birbirini suçlamaktan veya kendini haklı görmekten kokuşmuş bir yer haline gelmiş.

ha; iyi bir yeri yok mu diyeceksiniz? gökyüzü hala size kendinizi özgür hissettiriyor.

bir gün çok bunalırsan, yosunlara takılmış gibi, sakın unutma gökyüzüne bakmayı, gökyüzü herkesindir. zülfü livaneli.
kızlarının güzel olduğu iddia edilen şehirdir.
kızlarının deniz, denizinin kız koktuğu iddia edilen şehirdir. (körfez kokusu diye bir tamlamaya sahip olması kokuya dair farklı bir hassasiyet olduğunu gösterir) ayrıca doğduğum yerdir.
maviyi yeşil ile benimsemiş, aslen karadeniz'li bir istanbul'lu olarak, dağlarındaki kuraklık nedeniyle ısınamadığım şehirdir.

deneme