Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır.
Bu siteye giriş yaparak çerez kullanımını kabul etmiş sayılıyorsunuz.
daha fazla bilgi
Öyle bir kedi düşünün ki; felsefe okuyan, bolca müzik dinleyen, adından da anlaşıldığı üzere çokça yemek yiyen, ve bir de kendi minik ütopyasındaki düşünceleri bu değerli sözlüğe aktaran bir kedi. "yahu bu ne biçim kedi" diyenler var ise, işte öyle bir kedi. Merhabalar efenim, o benim.
tanrıya karşı söylev-marquis de sade
kitabı okuduktan sonra isminin tanrıya karşı hiciv olarak değiştirilmesi gerektiğini düşündüğüm eser. söylev daha minnoş kalmış kitabın içeriğine göre.
kolumda taşıdığım ve bu cümleye karşılık gelen çok hoş latince bir deyişi paylaşmak isterim.
"nosce te ipsum"
deyiş, "kendini tanı, kendini bil" anlamına gelir. delphi'deki apollon tapınağı'nın girişinde yazar ve anlamı şudur. "içeride bulunan kahinlere kendinle ve geleceğinle ilgili ne olacağını sorma, bütün cevaplar senin içinde"
bu öyle bir kendini bilmektir ki, hem kapıyı sen yapar, hem de kapıyı açacak olan anahtarı sana içkin kılar.
-love, death & robots (özellikle de bazı bölümlerinde animasyonun ve teknolojinin geldiği son noktayı ağzınız açık bir şekilde deneyimleyebileceğiniz, izlerken "lan bu bölümde yazar ne anlatmak istemiş?!" diyeceğiniz ve kafanızdaki devrelerin cızırtısını duyacağınız çok tatlı minnoş bir mini dizi. her ne kadar bazı bölümleri çok da minnoş olmasa da hehe)
-blood of zeus (anime severlerin ve mitolojiye merakı olanların keyifle izleyebileceği, bir oturuşta bitirebileceğiniz bir mini dizi.)
-dracula (vampirlere sempatisi olanların çok beğenebileceği, sürükleyici hikayesi ve başrol oyuncusuyla insanı etkisi altına alan bir mini dizi)
-lie to me (davranış psikolojisi ve beden diline merakı olanların tıpkı benim gibi elinde bir not defteriyle izleyebileceği bu dizi, paul ekman'ın "ne düşündüğünü biliyorum" isimli kitabındaki engin bilgileri ve tecrübelerinden esinlenerek oluşturulmuş keyifli bir dizi)
-----
10.03.2021 tarihinden bir edit: halihazırda netflix'te patlama yapmış, sonunda size ters köşenin allahını yaşatan, psikopat tiplemeleri, psikolojiyi ve gizem dolu film ve dizileri seven insanların bayılacağını düşündüğüm bir dizi: behind her eyes. itina ile tavsiye edilir..
bu büyük adamın çok sevdiğim bir şiirini paylaşmak isterim,
ben
senden önce ölmek isterim.
gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
ben zannetmiyorum bunu.
iyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin
fedakarlığımı anlıyorsun
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
ve toz oluyorum,
yaşıyorum yanında senin.
sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
ve orada beraber yaşarız
külümün içinde külün
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi oradan atana kadar...
ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
toprağa beraber dalacağız.
ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
biri sen
biri de ben.
ben
daha ölümü düşünmüyorum.
ben daha bir çocuk doğuracağım
hayat taşıyor içimden.
kaynıyor kanım.
yaşayacağım, ama ,çok, pek çok,
ama sen de beraber.
ama ölüm de korkutmuyor beni.
yalnız pek sevimsiz buluyorum,
bizim cenaze şeklini.
ben ölünceye kadar da,
bu düzelir herhalde.
hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde?
içimden bir şey,
belki diyor.
"doğru önermedir" önermesinin sağlam temellere dayanmadığı, doğruluk payının kişilerin tecrübelerine, aldığı yaralara ve kişisel yaşamlarına göre değişebildiği bir önermedir. erkek ve yahut kadın fark etmeksizin, aldatan tarafı elbet de tetikleyen faktörler olacaktır ancak bu faktör kendini aldattıran bir diğer birey ve yahut o bireyin kendine bakmaması gibi faktörler değil, aldatan kişinin kendi içsel huzursuzluğu, özgüveni, egosu vb. gibi problemleri olacaktır. çünkü aldatmak gibi, ayrılmak da bir seçenektir.
ne yazık ki ülkemizdeki asla birey odaklı hareket etmeyen eğitim sistemimiz neticesiyle minik arkadaşlarımızın, ışıl ışıl parıldayan taptaze zihinlerimizin henüz 7-8 yaşlarındayken yeteneklerine, kim olduklarına, ne için yaratıldıklarına, istek ve arzularına bakılmaksızın; hepsi türkçe, matematik, sosyal ve fen bilimleri gibi tüm derslerden sorumlu tutulup, başarılı olmaları bekleniyor. oysa ki hiçbiri sanki bir fabrikasyonmuş gibi; yalnızca doktor, mühendis, avukat vb. olarak toplumda itibar görebilecek bireyler olabileceklerini düşündükleri bir algıyla yetişmemeli. ailelerinin, daha henüz büyüme çağındaki çocuklarına "çok önemli kişi", "çok büyük adam" olarak tasvir ettikleri kişilikler ne yazık ki bu ve bunun gibiler oluyor.
oysa felsefe okuyan ve sürekli "ay canııım, e sen aç kalacaksıın." tadında tavırlara maruz kalmasına gerek olmayan bir birey de çok "önemli bir kişi" olabilir. (laf arasında kendime de pay biçtim he)
büyük ve sayın hocam aristoteles, zamanının antik yunanında ne gördüyse, şu çok güzel çıkarımı yapmış: "bir meşe tohumu, meşe ağacına dönüşmek için vardır." bir limondan meşe ağacına dönüşmesini beklemek yalnızca aptallıktır.
halihazırda yaşadığımız pandemi sürecinde beni daha bir sıyırmışlık haline getiren bomboş öğrencilik hayatımda her sabah ve akşam aynı eylemleri gerçekleştirmekten gına geldiğinden mütevellit, "ya nolur artık bir değişiklik olsun" tadında ani bir farkındalık yaşamamla birlikte kaybettiğim kültürel, sanatsal, edebi, politik vb. diğer alanlardaki taraflarımı şarj etmek için meylettiğim cümle ve haldir kendisi. büyük adamdır babam. yine gideyim de bi öğlen üçe kadar siyasetinden belgeseline bilmem kaç bin tane kanal değiştirilip akabinde uzunca sohbetler ettiğimiz o meşhur kahvaltısından yapalım.. özledim he.
yasakların tekrar geldiğini öğrenmemle birlikte "ulan ne bok yiyeceğim, bir şeye sarmam lazım" telaşıyla gerçekleştirdiğim eylem.tekrardan merhabalar efenim, sizleri biraz boşlamış bulundum, affola..
özellikle de güneşli ve tatlı bir günde sabah kahvaltısını hazırlarken dinlemeye bayıldığım şarkıdır. insanın içini kıpır kıpır ediyor, dans etmekten kendini alamıyorsun.
ahlaksızlık derken, ne tür bir ahlaksızlıktan bahsediyoruz? çünkü bana ahlaksız gelen şey, falanca kişiye gayet makul görünebilir. veyahutta benim içimde barındırdığım kişisel bir ahlaksızlık durumundan mı, yoksa benimle birlikte onu, bunu, şunu da ilgilendiren bir ahlaksızlık durumundan mı bahsediyoruz? bu konu oldukça farklı noktalara çekilebilen, çekildikçe de asıl meseleyi unutturan bir konudur. ben şimdiden elendim, siz devam edin..
belki de o adamın ruhu güzel görünümlü erkeklerin hiçbirinde olmayacak kadar naif ve sevgi doludur. belki de iyiliği yüzünde değil de kalbindedir. mükemmel görünümlü olup da yaşadığı ilişkiyi kadının burnundan getiren bir adam yerine normal veya çirkin denebilecek görünümlü ancak kadına kalbiyle dünyaları verebilecek bir adam çok daha değerlidir.
üniversiteye geldikten sonra ailecek keyifle yapılan ve sonrasında çayların yenilenmesiyle beraber masanın etrafında edilen hoş ve kahkaha dolu sohbetleri özlediğim şeydir. şimdi ise yoldan bir poğaça alıp geçiştiriyorum. insan bununla birlikte evden bir an önce ayrılmak için can atmanın ne kadar saçma olduğunu ve o tatlı sohbetlerin hiçbir yerde edilemeyeceğini fark ediyor.
insanın kimyasını ve anatomisini bozan, zevk veren herhangi bir madde gibi kısa vadede bolca mutluluk hormonu salgılatan ancak uzun vadede eriştiğin ve geliştirdiğin bağımlılık hormonu sayesinde "ulan ben ayvayı yemişim de haberim yok" dedirten, tutku ile desteklendiğinde fazlaca tehlikeli olabilen bir alamettir.
bütün insanlık tarihi boyunca aşkın tanımı yapılmaya çalışılmış, ve bu needüğü belirsiz hem zevk hem acı veren şey bilimsel olarak açıklanmaya çalışılmıştır.
bunun sonucunda insanın üreme ve cinsellik yaşama isteğinden doğan hormonal bir şey olduğu sonucuna varılmıştır.
fakat ne yazık ki aşk çoğu zaman sevgi ile karıştırılmaktadır. aşk, beraberinde tutku getirir ve uzun vadede çok ciddi bir bağımlılık enerjisi ve takıntı geliştirmemize neden olur. bu da sağlıksız bir ilişki demektir. fakat sevginin olduğu yerde huzur vardır, güven, saygı ve özel alan vardır.
eğer arı kovanı topuzuna sim döküp ablasının düğününe gelen gelinin kız kardeşi makyajından bahsetmiyorsak, kadınların bir çeşit silahı olduğunu düşündüğüm şeydir. bir dişilik simgesidir. kendine bakan her kadının dozunda yapması gerektiğini düşünüyorum. bu işi bir sanat icra eder gibi yapan ablalar görüyorum youtube camiasında. gıpta ediyorum...
hayatında, özellikle lise döneminde aile baskısı tarafından bunalmış bir gencin kazandıktan sonra (özellikle de aileden uzaktaysa) sudan çıkmış balığa dönebileceği, kendini hayatın zorlu şartlarının tam ortasında bulacağı ve her haltı yiyebilme potansiyelini farkına varacağı farklı bir dünyadır üniversite. ömründeki birçok hatayı burada yapacak ancak en fazla tecrübeyi de burada edinecektir.
uzayda tek başına kalma hissinin diğer adıdır. uzayda hızlar milyon kilometrelerle ölçülür . depresyondaki kişi için de öyledir he şey öyle hızlı akar ki bilemezsiniz. buna karşın hayat çok yavaş akıyor hissi verir. boşlukta savrulan astronot gibi sürüklenir gidersiniz.
ilk sevgilimden ayrılma sebebim. gençlik zamanında ağzınızla gitar solo yapmak gibi bir moda vardı. bem de eksik kalmayım diye sevgilimin ailesinin önünde çok ciddi bir ortamda "still got the blues" solosu yaptım.
-berna geri dön valla bir daha yapmayacağım.
ile evliyim.
işkolik, öz güveni yüksek, sessiz sakin ama güçlüdürler. her şeyi mantıkları ile çözselerde, duygusaldırlar. duygusal bir filmde birlikte ağlayabilirsiniz. aile kavramına önem verir, iyi bir partner ve iyi bir baba olurlar.
en kötü özellikleri ise tüm kararları kendilerinin alması gerektiği konusunda sabit fikirlidirler. hatta bayağı inat ederler. onlara bir fikri kabul ettirmeniz için çok çabalamanız gerekecektir. hele ki bir yengeç iseniz yorulacağınız kesindir.
hep övülen ama mutfağımda imkansızlaşan beslenme şekli. düşünsene sözlük; sürekli yemek pişir, masa hazırla bir lokma tadına bakma.
ben bu göbeği tek lokma lokma büyüttüm.
aklın ve mantığın çöktüğü, asla yapmam dediklerini hipnoz olmuşçasına yaptığın, sevmem dediğin şeyleri kaldırabilir olduğun, 'ben böyleyim'in sökmediği, yaşama sevincini artırdığı ölçüde yüksekten yere de çarpan duygular yaşatan aşk...iyi bir seymisin bilemedim.
(bkz:public enemies)
film, 1930lu yıllarda yaşamış olan ve amerikayı yakalanamamasıyla krize sokmuş john dillinger adlı bir banka soyguncusunun hayatını konu almaktadır. izlediğim en harika filmlerden birisiydi.
benim de mensubu olduğum burçtur.
sevgi dolu, şefkatli, anaç, fedakar yapısıyla güven veren kadınlardır. aşka aşık yapılarından dolayı sevdikleri zaman içlerinden bambaşka bir şey çıkabilir.
evcimendir, eviyle uğraşmayı, mutfağında zaman geçirmeyi, lezzetli yemekler yapıp sevdiklerine sofralar donatmaya bayılır.
sanata yatkındırlar, bunu aşık oldukları zaman kolaylıkla görebilirsiniz.
hisleri çok kuvvetlidir, sizin tek bir hareketinizden aklınızdan geçenleri okuyabilir, iyi falcı olabilirler.
çok dostcanlısı ve iyi bir dinleyicidirler. muhtemelen aranıp dert yanılan ve fikir danışılan akıl hocasıdır. bu konuda çok da başarılıdır fakat asla kendi hayatında uygulamayı başaramaz.
ne yazık ki bazı kötü huyları da mevcuttur. çok kırılgan ve sulugöz bir yapıları vardır. bağımlı oldukları alışkanlıklarından çok zor kurtulurlar, bu özellikleri onları aşık oldukları zaman çok kötü etkilemektedir.
kincidirler. kendilerine yapılan bir hatayı asla unutmaz, vakti ve zamanı geldiği zaman çat diye yapıştırıverirler.
anılarına sıkı sıkıya bağlı olup, geçmişte yaşayan insanlardır.
yemek yemeyi severler dolayısıyla balık etli yapıları vardır, ancak zarif ve hoş görünürler.
velhasıl her erkeğin hayatından bir yengeç kadını geçmesi lazım.
devrim. çünkü devrim kadar bir toplumu rahatsız eden başka bir durum yoktur. toplumun içinde bulunduğu kalıptan onu bir anda sıyırmaya çalışmak hiç de kolay değildir.
freddie mercury'nin hayatındaki en büyük aşkı ve sonrasında onu ölümüne dek yalnız bırakmayacak olan tek gerçek dostu mary austin'e yazmış olduğu bu şarkının sözleri, aşık olan her kişiye dokunacak cinsten.
freddie mercury'nin hayatındaki en büyük aşkı ve sonrasında onu ölümüne dek yalnız bırakmayacak olan tek gerçek dostu mary austin'e yazmış olduğu bu şarkının sözleri, aşık olan her kişiye dokunacak cinsten.
bu bayan değil kadın zamazingosunun neden bu kadar abartıldığı konusunda en ufak bir fikrim yok. kesinlikle kimsenin görüşünü yargılayamam fakat bu durumun tamamen feminizm ile ilgili ortalıklarda çokça bilgi kirliliğinin bulunmasından ötürü feminizmin aslının ne olduğunu tam olarak kavrayamadan kendine "feministim ben" diye etiket yapıştıran bireylerden kaynaklandığını düşünüyorum.
yani yolda yürürken bir adamla çarpıştığınızı düşünün. adam size dönüp de "pardon kadın." derse sizin dönüp onun ağzına bir tane yapıştırmanız, bayan değil kadın savunmanıza edilen eleştiriye vereceğiniz tepkiden çok daha kısa sürecektir.
benim de mensubu olduğum burçtur.
sevgi dolu, şefkatli, anaç, fedakar yapısıyla güven veren kadınlardır. aşka aşık yapılarından dolayı sevdikleri zaman içlerinden bambaşka bir şey çıkabilir.
evcimendir, eviyle uğraşmayı, mutfağında zaman geçirmeyi, lezzetli yemekler yapıp sevdiklerine sofralar donatmaya bayılır.
sanata yatkındırlar, bunu aşık oldukları zaman kolaylıkla görebilirsiniz.
hisleri çok kuvvetlidir, sizin tek bir hareketinizden aklınızdan geçenleri okuyabilir, iyi falcı olabilirler.
çok dostcanlısı ve iyi bir dinleyicidirler. muhtemelen aranıp dert yanılan ve fikir danışılan akıl hocasıdır. bu konuda çok da başarılıdır fakat asla kendi hayatında uygulamayı başaramaz.
ne yazık ki bazı kötü huyları da mevcuttur. çok kırılgan ve sulugöz bir yapıları vardır. bağımlı oldukları alışkanlıklarından çok zor kurtulurlar, bu özellikleri onları aşık oldukları zaman çok kötü etkilemektedir.
kincidirler. kendilerine yapılan bir hatayı asla unutmaz, vakti ve zamanı geldiği zaman çat diye yapıştırıverirler.
anılarına sıkı sıkıya bağlı olup, geçmişte yaşayan insanlardır.
yemek yemeyi severler dolayısıyla balık etli yapıları vardır, ancak zarif ve hoş görünürler.
velhasıl her erkeğin hayatından bir yengeç kadını geçmesi lazım.
bu bayan değil kadın zamazingosunun neden bu kadar abartıldığı konusunda en ufak bir fikrim yok. kesinlikle kimsenin görüşünü yargılayamam fakat bu durumun tamamen feminizm ile ilgili ortalıklarda çokça bilgi kirliliğinin bulunmasından ötürü feminizmin aslının ne olduğunu tam olarak kavrayamadan kendine "feministim ben" diye etiket yapıştıran bireylerden kaynaklandığını düşünüyorum.
yani yolda yürürken bir adamla çarpıştığınızı düşünün. adam size dönüp de "pardon kadın." derse sizin dönüp onun ağzına bir tane yapıştırmanız, bayan değil kadın savunmanıza edilen eleştiriye vereceğiniz tepkiden çok daha kısa sürecektir.