parkinson

nörodejeneratif bir beyin hastalığıdır. hastalık adını ilk kez 1817'de titremeli felç olarak tarifleyen james parkinson'dan almıştır. hastalığın görülme sıklığı 60 yaş ve üzerinde alzheimer'dan sonra 2. sıradadır.

" normal olarak insan beyninde belli bölgelerde dopamin üreten beyin hücreleri (nöronlar) bulunur. bu hücreler beynin substabsiya nigra adı verilen belli bir alanında yoğunlaşmış halde bulunurlar. dopamin substansiya nigra ile vücut hareketlerini kontrol eden diğer beyin bölgeleri arasında mesajlar ileten bir kimyasaldır. dopamin insanların akıcı ve koordine hareketler yapmalarını sağlar. dopamin üreten hücrelerin %60 ila %80’i kayba uğradığında yeterli miktarda dopamine üretilemez ve parkinson hastalığının motor belirtileri ortaya çıkar. " ( kaynak : parkinsonderneği.org)
yani dopaminin artık üretilmemesi, az üretilmesi beyindeki sinir ağları arasında ki iletişimi sekteye uğratıp hareket kabileyetini kısıtlar, bununla birlikte titreme gibi kontrolsüz hareketlere yol açar.

hastalığın kesin nedeni bilinmemekle birlikte çeşitli tetikleyicileri olduğu belirtiliyor. bunlar,

" ileri yaş
ailede parkinson hastalığı öyküsü bulunması
kırsal yaşam, çiftlik ve kuyu suyu kullanımı
tarım ilaçları
erkek cinsiyet
kafa travması
demir, manganezin diyetle yüksek miktarda alınması
beyaz ırk
besinlerle alınan hayvansal yağlar
obezite
fiziksel ve duygusal stres "

parkinsonda koruyucu faktörler :
sigara kullanımı*
kahve ve kafein tüketimi
nonsteroid antienflamatuar ilaç kullanımı
antihipertansif ilaç kullanımı
alkol
fazla fiziksel aktivite "

kaynak ( medicalpark.com)

tüm hastalıklarda olduğu gibi parkinsonda da hastalığının erken teşhisi büyük önem taşıyor. ancak erken dönem belirtileri kolayca gözden kaçabilecek türden belirtilerdir. bunlar; uykusuzluk, kabızlık, koku duyusunda yitim, ve çok belirgin olmayan duruş bozuklukları, sık olmamakla birlikte denge kaybı ve düşme.

parkinsonun önleyici bir tedavisi yok. teşhis konuşduktan sonra seyrini yavaşlatmaya, yaşam kalitesini yükseltmeye yönelik ilaç tedavisi uygulanır. her ne kadar zor bir hastalık olsa da çok korkulacak bir hastalık da değildir. görülme sıklığı genel olarak 60 yaş ve üzeridir. bu anlamda da yaşamı kısaltan bir hastalık değildir. eğer hasta 80 yaşına kadar yaşayacaksa bu hastalıkla birlikte aynı ömrü geçirecektir. ( en azından doktorların genel bildirimi bu yönde )


geçen yıl kız kardeşim annemin yürürken sol kolununun serbeste hareket etmemesinden şüphelenmiş ve kendince çaktırmadan takibe almaya başlamış. sonra annemin parmaklarında kendisinin bile farketmediği minik seğirmeler olduğunu da gözleyince, bize açtı konuyu. biz de yok canım dedik, bomba aynı yere iki defa düşmez. annem eşini kaybedeli 3 yıl olmuştu ve eşi agresif seyreden parkinsondan muzdaripti. 20 yıla yakın bu hastalıkla yaşamıştı. ama hayatını kaybetmesi tamamen parkinsondan kaynaklanan komplikasyonlardan değildi. son zamanlarında demans ile birlikte seyretmişti hastalığı. annemin eşiyle akrabalık bağı yoktu, ailede parkinson öyküsü yoktu. neyse bir uzmana gittik, gerekli kontorller, testler, emar vs yapıldı ve parkinson bulgusuna rastlanmadı. ama takip hastası olarak gözlemeye karar verildi. 3 ay önceki kontrollerde parkinson teşhisi konuldu ve ilaç tedavisine başlandı. şimdi eşiyle yaşadığı tecrübeden dolayı oldukça korkuyor, " ben de öyle mi olacağım " diyor. ama biz eminiz ki öyle olmayacak, çünkü tecrübelerimize ve gözlemlerimize dayanarak diyebilirim ki bu hastalık da pek çok hastalıkda olduğu gibi kişinin karakteri ile çok organize. zor bir karakterseniz, elbette hastalıkla birlikte x2 zor hale geliyorsunuz. ve bu devam ettikçe hastalığınız sizden daha güçlü bir hale geliyor ve çevrenizdekiler artık size ulaşıp size yardımcı olamaz hale gelebiliyor. tabi ki bu demek değil, melek gibi iyi çok pozitif bir insansanız parkinson size hiç bir şey yapmaz.


hastalığın seyrine göre ilaç dozları zamanla arttırılır ve bu da fazla ilaç kullanımından kaynaklanan yan etkilere neden olur, o yan etkiler için farklı ilaçlar almak gerekir ve bazı yan etkiler ilaçlarla da önlenemeyebilir. bu yan etiker halüsünatif haller, uykudan bağırark uyanmalar, istemsiz kasılmalar, unutkanlık, ani duygu değişimleri vb. olabilir. bu hastalıktan muzdarip bir yakınınız varsa bu tepkilerinin hiç birinin sizinle ilgili olmadığını bilerek, sabırla hareket etmelisiniz.


salı günü kontrol randevusunda sıra beklerken aynı nedenle orada olan kişilerden bir kaçınada yeni teşhis konulmuştu ve o kadar üzgündüler öyle endişeliydiller ki, olumlu ne söylense pek algılayabilir değillerdi. bu durumda hasta yakınlarına çok büyük iş düşüyor, onlar ne kadar az endişelenirse hastanın bunu kabul sürecide o kadar kolay oluyor. yani bu hastalık bir anda ilerleyip insanın hayatını elinden aniden alan bir hastalık değil. bu korku ve endişeye kapılmamalı teşhis konulmuş kimseler. çok ama çok uzun süre ilaç desteği ile kendi normal yaşamlarını devam ettirebiliyor, kendi işlerini görebiliyorlar. sonrasında ise diyelim 60 yaşında hastalığa yakalandı ve 75, 80 yaşında ne kadar iş görebilirse yine o derecelerde kendi yaşamını idame edebiliyor. son olarak hasta ve hasta yakınları benim tavsiyem, her anın tadını çıkarın birlikte. daha kaliteli zaman geçirin beraber. aceleniz olduğundan falan değil, bir musibet bin nasihatten evladır mantığından hareketle.

edit: imla
1 Betim Daha