sözlük yazarlarından hikayeler

5 betim Daha
@denizece adlı yazarın ricasıyla yayınlıyorum.

damla damla okyanus

doktor önündeki kağıtları karıştırırken, alnında endişe kıvrımları belirdi. evrakları telaşla tekrar tekrar gözden geçirdi. murat sevgi’nin elini tuttu sıkıca. sanki onun elini hiç bırakmazsa, rüyalarında olduğu gibi uçurumun kenarından düşse bile düştüğü tek yer yatağı olacaktı. sevgi’nin gözündeki damlaları görünce düştü. bu okyanusta yüzme bilmeden hayatta kalmaya çalışmak gibiydi... boşuna bir çaba. doktor konuşmasına başlamak için genzini temizledi ellerini birbirine kenetlenip, evrakların üzerine koydu. o ağırlık bile yetmedi, içindeki bilgilerin dışarı sızmasına. şüphelendiğiniz gibi bebeğiniz engelli. bu hafta dolmadan karar vermeniz gerekli! bu haftadan sonra yasal süreç doluyor. bir hafta içinde karar vermeleri gerekiyordu. neydi bu omuzlarında taşırken yorulup, kucaklarına alıp, gözlerini gözlerine diktikleri? on sene süren tedavi, defalarca toprağa gömdükleri, sayısız ilaç, sayısız iğne, sayısız morluk ve boğuldukları damlalarca okyanus ... neydi? muayenehaneden çıktıklarında birbirlerinin yüzüne hiç bakmadılar ve hiç konuşmadılar. her şey öylesine basit öylesine sıradan öylesine boşunaydı ki... yolda yan yana yürürken sevgi’nin eli, murat’ın eline çarptı, hızla çekti elini. bu sefer murat tuttu elinden sıkıca, hiç bırakmayacak gibi “biliyorum istiyorsun bu bebeği, ben de çok istiyorum ama ya o böyle yaşamayı istemiyorsa, buna hakkımız yok!” kaldırımın kenarında öylece durdular.şehirde trafik tüm gücü akıyor, insanlar acele ile bir yerlere gidiyordu...
“buna hakkımız yok” dedi murat, sevgi ile birbirlerinin ellerini sıkıca tutup, yürümeye devam ettiler.
o hafta o konu üzerine hiç konuşmadılar. birbirlerine dokunmadılar. aynı masada yemek yemediler. sevgi hep yaptığı gibi barınaklara yiyecek götürüyor, neredeyse tüm gününü onlarla geçiriyor hava kararınca eve dönüyordu. murat hep mesaiye kalıyor genelde sevgi uyuduğunda eve geliyor ve çoğu gece koltukta uyuyakaliyordu. o sabah hava bulanık bir gri idi. eylül ayında kış gibi soğuk vardı.
“biraz daha sıkı giyinseydin hava serin” dedi murat
“üşümüyorum”
“yemek te yemedin”
“canım istemiyor”
“istersen şu an vazgeçeriz.” dolan gözleri ile baktı kocasına; bunu kalpten söylemediğini biliyordu.
“dün ne oldu biliyor musun?
“ne oldu?”
“sakız’ı bulduk”
“hani şu hep barınaktan kaçan köpeği mi?
“evet, hem de nerede biliyor musun?”
“nerede?”
“barınağın arka sokağındaki metruk evde.”
“ne yapıyormuş orada?”
“annesiz kedi yavrularını emziriyormuş.”

soyunup ameliyat önlüğünü giydi, jinekologun masasına uzandı bacaklarını açıp, savunmasızca beklemeye başladı. açık bir yara gibiydi kan kaybediyordu. ruhu eksiliyordu bedeni eksiliyordu, vicdani eksiliyordu. yanında narkoz için bekleyen hemşireye "kızım olsaydı adını okyanus koyacaktım " dedi... “
ondan geriye doğru sayın” dedi, yanında duran soğuk ses 10 - 9 - 8 -7 -6 -5...

cemal reşit rey salonu hınca hınç dolu şık kıyafetli yüzlerce insan nefesini tutmuş piyanonun üzerine süzülen ışığı seyrediyor. 10 yaşlarında sarı bukleleri beline kadar gelen dünya güzeli bir kız çocuğu görmediği salona ve görmediği kalabalığa reverans yapıp , yerini ezbere bildiği piyanoya zarif bir şekilde oturuyor. ince uzun parmakları siyah beyaz tuşların üzerinde dans ederken, notalarla konuşmaya başlıyor.
seni seviyorum anne, seni seviyorum baba, seni seviyorum sakız. okyanus, yaşamayı çok seviyor...
4 Betim Daha