@denizece adlı yazarın ricasıyla yayınlıyorum.
kaplumbağalar yavaş yürür
1. bölüm
kırmızı spor ayakkabılarını telaşla giyerken, bir yandan da söyleniyordu: "hadi baba çok geç kaldım. biraz daha gitmezsem, yedek kulübesinde oturturlar yine..."
"şu maili de atayım geliyorum tuna.
"çok yavaşsın baba, çok yavaş.
ayakkabılarını giyip merdivenlere oturup, bekledi çocuk. telefonunu şarjdan alıp, ceketinin cebine koydu baba. kapının arkasından anahtarı aldı. mutfağa bir göz atıp: "bir sandviç hazırlasaydım keşke doğru düzgün kahvaltı da yapmadın"
"çok geç kaldım baba"
"peki o halde yoldan bir şeyler alırım."
tuna koşarak, arabanın ön koltuğuna kuruldu. babasına en sevimli bakışını atıp, omuzlarını dikleştirdi, daha uzun görünürse belki bugün önde oturmasına izin verirdi. "arka koltuğa" dedi babası sertçe. "emniyet kemerini takmayı unutma!"
"annemlere gittiğimde haluk abi izin veriyor ama" diye söylendi...
babası hiç dinlemedi, kulaklığını takıp, ortağı birol ile konuşmaya başladı... tuna'nın en sevdiği kafeteryanın önüne geldiklerinde, babası ile göz göze geldiler. o gün ilk defa gülümseyip, "neli olsun sandviç?" dedi.
kaşarlı, jambonlu bir de mayonez..." babası ikisine de birer sandviç alıp, döndü.
"benimkinde turşu var ama" diye söylendi tuna. babası yine ortağı ile konuşuyordu duymadı.
2 . bölüm
kurtuluş parkı olabildiğince doluydu. bir yanda paten kayanlar, bir yanda nikahtan çıkan gelin ve damadı alkışlayan kalabalık, diğer tarafta parkın müdavimleri sokak köpekleri. pusetli anneler aralarında dedikodu yapıyorlardı. halı sahada bağrış çağrış maç yapan çocuklar... köşeden dönen beyaz minibüs, yola fırlayan top topun peşinden 8- 9 yaşlarında bir çocuk, ani bir fren sesi havaya fırlayan kırmızı ayakkabı... büyük bir uğultu... yere düşen çocuğun sesinden başka ses duyulmadı. tüm insanlar, köpekler, kuşlar bile sustu bir kaç saniye sonra yine aynı uğultu... köşeden dönen beyaz minibüs, yola fırlayan top topun peşinden 8-9 yaşlarında tuna , ani bir fren sesi havaya fırlayan kırmızı ayakkabı, o anı boş gözlerle izleyen baba... dünyayı sırtında taşıyan atlas düşürdü avuçlarından. tepe taklak yuvarlanıyor dünya siyah beyaz bir top gibi. atlasın ise gözü kırmızı göle düşen kırmızı ayakkabıda. ,
3. bölüm
kurtuluş parkında yılın son sıcak günleri. ağaçlar her renk. yerler van gogh tabloları gibi parkın müdavimi sokak köpekleri, pusetli anneler dedikodu yapıyor. nikâh salonundan çıkan gelin ve damadı alkışlayan bir grup genç. tekerlekli sandalyedeki çocuğu ile sohbet eden bir baba. kaldırımın kenarında yavaş yavaş yürüyen kaplumbağa, onların önünde duruyor. “kaplumbağalar neden yavaş yürür biliyor musun?”
tuna: “bilmem” diye omzunu silkiyor
“çünkü evlerini omuzlarında taşırlar. peki babalar neden yavaş yürür? biliyor musun tuna? “evlatlarını hep omuzlarında taşırlar, hem de bir ömür...”