Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır.
Bu siteye giriş yaparak çerez kullanımını kabul etmiş sayılıyorsunuz.
daha fazla bilgi
katıldığım bir atölyede hocamın "insan sıkılan hayvan" diye tanımladığı canlı türü.
pek çok icadın, keşfin ve hatta insanlığı bir adım ileriye götürmüş olan tüm girişimlerin temelinde can sıkıntısı olduğunu düşünüyorum ben de oldum olası. bu nedenle insanın sıkılan hayvan olarak ifadesi benim için ideale yakın bir tanım oldu.
günümüzde sosyal medya ünlülerini tanımlamak için kullanılsa da felsefede somut, algılanabilir ve denenebilir olay ve nesne; duyularla algılanabilen şey demektir.
william shakespeare'in muhteşem eseri hamlet'te geçen en ünlü tiratlardan birinin en çok kullanılan türkçe versiyonunda geçer.
orijinali: "to be or not to be, that's the question"
türkçe söyleyişlerden en çok akılda kalanı can yücel'in çevirisidir, o da şöyle:
"bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersin?"
sabahattin eyüboğlu (ki kendisi en bilinen ve iyi shakespeare çevirmenlerinden biridir) bu cümleyi; "var olmak mı, yok olmak mı, bütün sorun bu!" diye çevirmiştir.
bülent bozkurt ise; "var olmak ya da olmamak, mesele bu." der.
yani, şu kadarcık bir cümleye bile bambaşka anlamlar yükleyebiliriz istersek.
ya da shakespeare kadar iyi bir yazarsanız bir cümleciğinizden bile dünyalar çıkar...
ortaya çıkışının bir mantığı olan ama günümüzde geldiği noktada mantıksızlığın dik alası haline gelmiş, özünde iyi içecek.
zamanında, yani evlilik kurumu inşa edilirken görücü usülü dediğimiz sistem daha çok kullanılırken, kadın kendisine görücü gelen adamı beğendiyse kahveyi çok şekerli, beğenmediyse de tuzlu yaparmış. böylece aileyle istiyorum-istemiyorum konuşması yapılmasına gerek kalmadan herkes anlayacağını anlar ve konu kapanırmış.
günümüzde geldiği noktayı ise konuşmak bile istemiyorum. yapmayın şöyle şeyler, gözünüzü seveyim.
yaşamının çocukluk evresini 90'lı yıllarda geçirmiş olmak. aslında bu kadar basit bir durum. fakat günümüzde bir fenomen haline geldi. çünkü sanırım o yıllarda çocukluğunu yaşamış olan kuşağın ağzı iyi laf yapıyor. *
benim gibi kararsız bir insan için hayatı içinden çıkılmaz hale getirebilecek sorunsallar barındırır.
özünde bir şeyi seçmek geri kalan her şeyden vazgeçmek demektir. hayatınıza bir insanı almayı seçtiniz örneğin, geri kalan tüm insanlardan vazgeçmiş olursunuz. böyle düşününce işler çetrefilli bir hal alıyor, farkındayım. fakat toplamda seçimler hep bir vazgeçmek barındırıyor içinde.
bu durumda seçmemek de pek çok başka olasılığı barındırmalı gibi görünüyor. ve fakat kazın ayağı öyle değil. seçmemek de sadece vazgeçmek barındırıyor içinde, üstelik bu sefer her şeyden vazgeçmiş oluyorsunuz. pek çok olasılığa açık gibi görünen kocaman bir boşluk kalıyor sadece elinizde.
sözün kısası, seçim yapmak zor. yapmamaksa çok daha zor.
şiirseverler içinse nâzım hikmet'in aynı adlı şiirini akla getirir, ki o şiir de şöyledir:
yarısı burdaysa kalbimin
yarısı çin'dedir, doktor.
sarınehre doğru akan
ordunun içindedir.
sonra, her şafak vakti, doktor,
her şafak vakti kalbim
yunanistan'da kurşuna diziliyor.
sonra, bizim burda mahkûmlar uykuya varıp revirden el ayak çekilince
kalbim çamlıca'da bir harap konaktadır
her gece, doktor.
sonra, şu on yıldan bu yana
benim fakir milletime ikrâm edebildiğim
bir tek elmam var elimde, doktor,
bir kırmızı elma:
kalbim...
ne arteryo skleroz, ne nikotin, ne hapis,
işte bu yüzden, doktorcuğum, bu yüzden
bende bu angina pektoris...
bakıyorum geceye demirlerden
ve iman tahtamın üstündeki baskıya rağmen
kalbim en uzak yıldızla birlikte çarpıyor...
alışkanlıklardan, ezberlerden, öğrenilmiş hemen her şeyden uzaklaşmayı gerektiren eylem, belki de yıllarca uğraşıp kurduğunuz düzenden vazgeçmek. ikilemde kaldığınız her konuda yapmış olduğunuz seçimleri sorgulamayı beraberinde getirir.
zor yanları olmakla beraber insanın kendini gerçekleştirme yolunda atması gereken bir adımdır, tabii söz konusu böyle bir kaygısı olan bir insansa... değilse, çizdiği sınırlar içinde mutlu mesut yaşayıp giden milyonlarca insandan biri de olabilir ve bununla hiçbir sorunu olmayabilir.
birden fazla erkekle evlenmek yasal olarak mümkün olmadığından evlilik yapmak isteyen bir kadın için tek seçenek olması dışında aklıma bir şey gelmeyen sebeptir.
feminizm düşüncesini savunan kişiye denir. cinsiyetler arasındaki her türlü eşitsizliğe karşı olan kişi diye de açıklanabilir çok kısaca. ve fakat mevzu çok daha derinlerdedir.
birkaç gün önce oynamayı ne kadar özlediğimi düşünüp bir uygulama üzerinden oynamaya başladığım fakat uygulamanın satranç kurallarını bilmediğini fark etmemle uygulamayı silmemin bir olduğu ve sonuç olarak hala oynamayı özlediğimle kaldığım oyun.
bir başına bırakılmışlık hissidir. her zaman yanında olacağını sandığın birinin artık yanında olmayacağını anladığın anda yüzleştiğin olgudur. birilerinin sürekli gittiğine şahit olmaktır. olduğun yerde kalmaktır. bazen de gittiğin zaman aslında çoktan terk edilmiş olduğunu anlarsın ki bu bambaşka bir tartışma konusudur.
how all occasions do inform against me,
and spur my dull revenge! what is a man,
ıf his chief good and market of his time
be but to sleep and feed? a beast, no more.
sure, he that made us with such large discourse,
looking before and after, gave us not
that capability and god-like reason
to fust in us unused. now, whether it be
bestial oblivion, or some craven scruple
of thinking too precisely on the event,
a thought which, quarter'd, hath but one part wisdom
and ever three parts coward, ı do not know
why yet ı live to say 'this thing's to do;'
sith ı have cause and will and strength and means
to do't. examples gross as earth exhort me:
witness this army of such mass and charge
led by a delicate and tender prince,
whose spirit with divine ambition puff'd
makes mouths at the invisible event,
exposing what is mortal and unsure
to all that fortune, death and danger dare,
even for an egg-shell. rightly to be great
ıs not to stir without great argument,
but greatly to find quarrel in a straw
when honour's at the stake. how stand ı then,
that have a father kill'd, a mother stain'd,
excitements of my reason and my blood,
and let all sleep? while, to my shame, ı see
the imminent death of twenty thousand men,
that, for a fantasy and trick of fame,
go to their graves like beds, fight for a plot
whereon the numbers cannot try the cause,
which is not tomb enough and continent
to hide the slain? o, from this time forth,
my thoughts be bloody, or be nothing worth!
10 aralık'a kadar sürecek olan küresel bir aktivizm hareketi.
kadınlar yaşadıkları kentte kendilerini güvende hissetmedikleri yerleri site üzerinden işaretleyecek ve bu sayede belirlenen yerler yerel birimlere iletilecek.
harekete ateş böceği isminin konulması ise ateş böceklerinin gecenin karanlığında ışıklarını yakarak birbirlerine yardımcı olmalarından geliyor.
yaşamının çocukluk evresini 90'lı yıllarda geçirmiş olmak. aslında bu kadar basit bir durum. fakat günümüzde bir fenomen haline geldi. çünkü sanırım o yıllarda çocukluğunu yaşamış olan kuşağın ağzı iyi laf yapıyor. *
william shakespeare'in muhteşem eseri hamlet'te geçen en ünlü tiratlardan birinin en çok kullanılan türkçe versiyonunda geçer.
orijinali: "to be or not to be, that's the question"
türkçe söyleyişlerden en çok akılda kalanı can yücel'in çevirisidir, o da şöyle:
"bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersin?"
sabahattin eyüboğlu (ki kendisi en bilinen ve iyi shakespeare çevirmenlerinden biridir) bu cümleyi; "var olmak mı, yok olmak mı, bütün sorun bu!" diye çevirmiştir.
bülent bozkurt ise; "var olmak ya da olmamak, mesele bu." der.
yani, şu kadarcık bir cümleye bile bambaşka anlamlar yükleyebiliriz istersek.
ya da shakespeare kadar iyi bir yazarsanız bir cümleciğinizden bile dünyalar çıkar...
şiirseverler içinse nâzım hikmet'in aynı adlı şiirini akla getirir, ki o şiir de şöyledir:
yarısı burdaysa kalbimin
yarısı çin'dedir, doktor.
sarınehre doğru akan
ordunun içindedir.
sonra, her şafak vakti, doktor,
her şafak vakti kalbim
yunanistan'da kurşuna diziliyor.
sonra, bizim burda mahkûmlar uykuya varıp revirden el ayak çekilince
kalbim çamlıca'da bir harap konaktadır
her gece, doktor.
sonra, şu on yıldan bu yana
benim fakir milletime ikrâm edebildiğim
bir tek elmam var elimde, doktor,
bir kırmızı elma:
kalbim...
ne arteryo skleroz, ne nikotin, ne hapis,
işte bu yüzden, doktorcuğum, bu yüzden
bende bu angina pektoris...
bakıyorum geceye demirlerden
ve iman tahtamın üstündeki baskıya rağmen
kalbim en uzak yıldızla birlikte çarpıyor...
yaşamının çocukluk evresini 90'lı yıllarda geçirmiş olmak. aslında bu kadar basit bir durum. fakat günümüzde bir fenomen haline geldi. çünkü sanırım o yıllarda çocukluğunu yaşamış olan kuşağın ağzı iyi laf yapıyor. *
alışkanlıklardan, ezberlerden, öğrenilmiş hemen her şeyden uzaklaşmayı gerektiren eylem, belki de yıllarca uğraşıp kurduğunuz düzenden vazgeçmek. ikilemde kaldığınız her konuda yapmış olduğunuz seçimleri sorgulamayı beraberinde getirir.
zor yanları olmakla beraber insanın kendini gerçekleştirme yolunda atması gereken bir adımdır, tabii söz konusu böyle bir kaygısı olan bir insansa... değilse, çizdiği sınırlar içinde mutlu mesut yaşayıp giden milyonlarca insandan biri de olabilir ve bununla hiçbir sorunu olmayabilir.