@moonlight sonata

Yazar

Durum: 115 - 0 - 0 - 0 - 05.02.2021 09:22

Puan: 391 -

16 yıl önce kayıt oldu. 1. Nesil Yazar Yazar.

Henüz bio girmemiş.
  • /
  • 6

erkeğin hukuk önünde ikinci sınıf vatandaş yapılması

hey hey hey! dostum şimdi sakince elindeki mouse'u yerine bırak ve yazacaklarımı oku.

bir insanın ikinci sınıf olmasını ancak kendi belirler. hoop ben seni ikinci sınıf yaptım yok birinci sınıf yaptım gibi şeyler ancak çizgi filmlerde oluyor. seni lord ilan ediyorum!!!

kime göre diye sorarlar. evet belli konularda kanunen zorluklar var hem kadın hem de erken için ama bu kesinlikle bir bahane veya ardına sığınılacak bir şey değil.

işin kötü tarafı erkek veya kadının bunu kabul etmesi ve bunu yaşıyor olması. siz kabul etmedikçe kimse size ikinci sınıf muamelesi yapamaz.

bir de sözlük erkekleri biraz ağlamayın ya hu.

uzay

uzay
hava, yoktur uzayda!..

su da, yoktur!

yerçekimi de!

karanlıktır uzay!.. soğuk!.. duygusuz!..

“can”lıdır uzay!..

“şuur”lu...

“dalga”lı!..

kuşatmıştır cehennemi; hiç kalır indînde cennet!..

kucaklamıştır cenneti, sütüyle besler, hünerlerini seyreder!

uzay kapsamlıdır... varlığıyla var etmiştir insi cinni, melâikeyi... seyreyler onlarda kendini...

havada, ateşte, toprakta, suda! bunlardan meydana gelen tüm varlıklarda...

varlığıyla “can”lı kılar hepsini!..

havayla yaşarız biz; suyla yaşarız; toprakla, ateşle yaşarız biz! beşinci elementimiz, uzaydır bizim!

uzaydan geldik; uzaya gideriz, varabilirsek!

“esmâ”dır uzay!.. mazharı sıfattır uzay! hayaldir uzay!

sükûndur; barıştır; hoşgörüdür uzay!

kozasız yaşayamazsın uzayda! içinde yok olup kozasız kalamazsın uzayda!

gerçeğiyle yüz yüze gelemezsin uzayın... çünkü sen, insanısın dünyanın!

çamurdan yaratıldın; toprakla gıdalandın, suyla beslendin, ateşle yaşıyorsun!

yiyorsun, yeniliyorsun, bir fasit daire içinde yaşamını sürdürüyorsun!

sen ey beşinci element...

çamurdan yaratıldın; toprakla gıdalandın, suyla beslendin, ateşle yaşıyorsun!

bilir misin kendini?.. sudan, topraktan, havadan, ateşten öte benliğini? uzay kökenliliğini!

uzayın bölünmez parçalanmaz tekilliğini!

sanırsın ki uzay bir havasız boşluktur... karanlıktır... cansız, şuursuz bir varlıktır!

oysa uzay, nefesi rahmân; saltanatı subhan’dır!

onunla vardır, boyutlar; onunla kaîmdir dünyalar... onunla daimdir bitmez tükenmez yaşamlar!

cennetin onunladır; kozan onunla!.. yemeğin onunladır, suyun onunla... nefretin onadır, sevgin onunla!

kurtarırsan beşinci elementini dördünün kaydından; algılarsın ki, her şeyindir uzay! dalgalarıyla kaîm her şey... dalgalarıyla açığa çıkmada... dalgalarıyla seyretmede... dalgalarıyla “ben” olup yaşamada yine kendinde!

ne biliriz biz kozalılar, uzayı!

suyu biliriz... kâh pınar olur kaynar, diplerden gelip açığa çıkar... kâh gayzer olur, derinliklerden, kızgın fışkırır yeryüzüne! kâh akar yol boyuna hayat dağıtır, ırmak olup; kâh toplanır göl olur, canlı yetiştirip sular insanları... bazen toplanır büyük büyük; deniz olur, okyanus olur; ötesinde nice bilmediklerimizi barındırır, ayrı dünyalar yaşatır... bazen artezyenle açılmış kuyu olur, kovayla çıkıp yeryüzüne, insanlara derman olur!

kozasız yaşayamazsın uzayda! çünkü sen, insanısın dünyanın!

bazıları gidip okyanus ötelerine, görürler yaşarlar ayrı dünyaları; fark ederler derin sular ötesindeki bambaşka değer ve yaşamları... bazıları, kör, sağır, mukallit, köyünde-mahallesinde, derin suların ardındaki dünyalardan bîhaber...

ayırır insanları başka dünyalardan, sular!

toprak suyla evlendi, sen doğdun! bilmez misin anan topraktı, baban su!

bedenin topraktır, içindeki su! yaşamın toprakladır, yeşerteni su!

ya nasıl ateşten toprak doğdu da, seni ateşle sağlıklı kodu... organlarında, damarlarında ısısıyla seni korudu! beyninden tüm hücrelerine akıp, onları gene sahibine bildirdi!.. uzaya yayılıp beyninden, seni içyüzünle yüzleştirdi!

ak ateş kara ateş birbirini dengeler!.. sonunda, bakalım hangisi diğerini elemine eder!

hava! dünyanın yaşamını koruyan nesne...

hücrelerin onunla yaşar, beynin onunla! ateşin onunla yanar, suyun vardır onunla! o sevdiğindir duygulandığın; bazen de düşmanındır kaçtığın! tanımadığın, ya da tapındığın!

toprak ondan meydana gelmiştir, ateş ondan; su ondan meydana gelmiştir, varlığın ondan!

toprağın toprağa gidecek; suyun havaya!

ya sen nereye gideceksin, havan gidince havaya?

tenezzül etti hava oldu; tenezzül ateş oldu; tenezzül etti toprak oldu, su oldu; tenezzül etti “sen” oldu; ya sen nereye gideceksin beşinci element?

toprağı mı mekân tutacaksın, suyu mu; havayı mı mekân tutacaksın, ateşi mi?

yoksa uzay mı mekânın olacak, mekânsızlıktır mekânım, diyerek!

sen ey beşinci element...

sen ey maddeden doğma, beşinci boyut varı!..

bil ki, vatan sevgisi imandandır... gel dön vatanına!.. mekânsızlık otağına; dost katına!..

“can”la canlanmış olarak... “ruh”la, ruhlanmış olarak...

tanı kendini, aş bedenini; seviyorsan özün olan “ben”ini...

uzayı tanı, uzayı bil!

uzaydır, rahıym; uzaydır haliym; uzaydır keriym, uzaydır aziym!

yansıdı aynaya, uzay koydu, adını; yarattı mahlûkatı, “adı”yla ayrı koydu varlığını...

sen ey beşinci element!

gel dostum, urûc eyle... yaşamını mi’râc eyle...

salât eyle, selâm eyle; salât ile rahmet eyle!

gayzer oldu celâliyle, pınar oldu cemâliyle; okyanustan kemâliyle, ilmi irfan saçtı bize!

değerlendirmezsek bu nimeti; aldığımız bu nefesi; dünyamızın tüm ziyneti, yarın hepten vebal bize!

gelin canlar, “cân” olalım... hakk’ta, hâk olalım! varlığımızı uzaya salıp; deryada bir dalga olalım!

sevelim, sevilelim; sevindirip, bölüşelim; yaşam o’nun içindir, her dem o’nunla seyredelim!

kin tutma, ardından konuşma; hakkın olmayana el uzatma; yaban gözle bakıp da, özünün-uzayın gazabını alma!

beden sanma boyutunu; gökte sanma konutunu; “sen” mekânsız varlıksın, çıkar artık, poturunu!

rasûl gelmiş uzayından; haber verir yâr’ından; dersin, bana dünya gerek, neyleyeyim ben o yâr’ı ...

bak dostum, bunca sözün kısası...

hep, gönüller bir olası...

uzay bağı, hak bahçesi!..

erenleri, gül goncası!

sanma uzay gayrıdır!.. hak ayrıdır, uzay gayrıdır!.. sen seni bilmezsen, hak, zannında ayrıdır!

bil ki sözün amacı...

tek’liği bilmeyen; rasÛl’e kulak vermeyen; kurân’a yönelmeyen, “uzay” nedir bilesi değil!

ahmed hulÛsi

8.11.1998

new jersey - usa

kadının beyanı delile bakılmaksızın doğru kabul edilmesi

pozitif ayrımcılığın geldiği son nokta. kadına şiddet olarak bilinen yasanın kadına verdiği geniş yetki. kadının beyanı delile bakılmaksızın doğru kabul edilecek.

yani kadın kafasına koyduğu erkeği daha doğrusu hedefi istediği gibi suçlayacak ve böyle bir şey olmadığını da erkeğin ispat etmesi gerekecek.
kadın o kadar haklı ki asında ona haksızsın demek bile bir şiddet unsuru haline geliyor.

yasanın bu hali çok aileler çökertir, çok insanın ahını aldırır benden söylemesi.

yazarların yeni yıl dilekleri

herkesin yeni yıl dileklerini yazdığıdır.

bu sene çok iyi geçmedi ama önümüzdeki sene için başarılı, zengin, ok gezmeli, çok gülmeli her şeyden önce sağlıklı bir yıl diliyorum.

sözlüğe de binlerce betim, yüzlerce yazar, dostluk diliyorum.

eğlence başlasın

yeni yıl geldi

casusluk

espiyonaj. yani bir bilgiyi bir yerden çeşitli yollarla alıp iletme işi. ıspiyonlama işi

yerli insan projesi

hangi görüşten olursa olsun bu ülke için yaşayan, okuyan, araştıran, sadece kendi ve çevresi için değil bütün ülke için düşünen insan üretme projesidir.

yerli araba projesi sunuldu. ülkedeki herkesin araba üretim ve satışı konusunda, markalaşma süreçlerinin nasıl olması konusunda engin bilgilerini gördük.

bir arkadaşım türk erkeği iki şeye laf söyletmez demişti. ereksiyonu ve direksiyonu. haklı galiba!

ahmed hulusi

ahmed hulusi

değerli okurum;

ahmed hulusi kimdir, amacı nedir diye çok merak ediliyor...

çok özetle anlatalım...

21 ocak 1945 tarihinde istanbul, cerrahpaşa’da dünyaya gelmiş bulunan çocuğa annesi ahmed, babası da hulusi adlarını koymuşlar.

18 yaşına kadar hz. muhammed’i dahi tanımayan bir zihniyetle yalnızca bir yaratıcıya inanmış ve din konusundaki her sorusuna karşılık olarak “sen bunları sorma, sadece denileni yap” cevabını aldığı için de, hep din dışı yaşamıştır çevresindekilere göre!

babasının vefatından üç gün sonra 13 eylül 1963 günü annesinin ısrarıyla gittiği cuma namazında, içine gelen bir ilhamla din konusunu tüm derinlikleriyle araştırma kararı almış, o günden sonra beş vakit namaza başlamış ve abdestsiz dolaşmamaya karar vermiştir.

din konusuna önce diyanet’in yayınladığı on bir ciltlik sahihi buhari tercümesini, sonra tüm kütübi sitte’yi ve rahmetli elmalılı’nın “hak dini” isimli tefsirini okuyarak girmiştir. iki yıla yakın bir süre zâhir ilimleri itibarıyla olabildiğince geniş kaynakları incelemiş, yoğun riyazatlar ve çalışmalarla kendini tasavvufa vermiş; ilk kitaplarını 1965 yılında yazdıktan sonra kendindeki açılım ve hissedişleri 1966 yılında yazdığı tecelliyat isimli kitabında yayınlamıştır. bu kitap onun 21 yaşındaki bakış açısını ve değerlendirmelerini ihtiva etmesi itibarıyla geçmiş yaşamı hakkında önemli bir değerlendirme kaynağıdır. 1965 yılında tek başına hacca gitmiş ve hayatı boyunca kendi yolunda hep tek başına yürümüştür!

prensibi, “kimseye tâbi olmayın, kendi yolunuzu kendiniz çizin, rasulullah öğretisi ışığıyla” olmuştur.

1970 yılında akşam gazetesi’nde çalışırken ruh ve ruh çağırmalar konusunu incelemeye almış ve bu konuda türkiye’de konusunda ilk ve tek kitap olan “ruh insan cin”i yayınlamıştır.

kurân’daki “dumansız ateş” ve “gözeneklere nüfuz eden ateş” uyarılarının “ışınsal enerjiye” işaret ettiğini keşfetmesinden sonra, kuran’ın işaret yollu açıklamalarını değerlendiren, bundan sonra dinsel anlatımdaki işaretlerin bilimsel karşılıklarını deşifre etmeye çalışan ahmed hulusi, bu alanda ilk çalışmasını 1985 yılında “insan ve sırları” isimli kitabında açıklamıştır.

daha sonraki süreçte kuran’da kelimeler bazında yaptığı çalışmalarla keşfettiği gerçekleri hep çağdaş bilgilerle bütünleştirmiş; kendisini, “din” olayını, allah adıyla işaret edilenin tamamen entegre bir sistem ve düzen’i temeline oturtarak, hz. muhammed (aleyhisselam)’ın neyi anlatmak istediğini “oku”maya vermiştir. bu yolda edindiği bilgilerin bir kısmını kitapları ve internet aracılığıyla da toplumla paylaşmıştır.

islâm dini’ni, kur’an-ı kerim, kütübi sitte (altı önde gelen kitap) hadisleri temelinde kabul ederek inceleyen, geçmişteki ünlü tasavvuf simalarının çalışmalarını değerlendirerek gereklerini yaşadıktan sonra, bunları günümüz ilmiyle de birleştirerek değerlendiren ve mantıksal bütünlük içinde bir sistem olarak açıklayan ahmed hulusi, insanların, kişiliğiyle değil, düşünceleriyle ilgilenmesini istemektedir.

çünkü, bu alanda tek örnek hz. muhammed’dir!

basit beyinler yaşamlarını, kişiliklerle ve doğal sonucu olarak dedikodu ve gıybetle tüketirlerken; gelişmiş beyinler, fikirlerle ve düşünce dünyasının verileriyle ömürlerini değerlendirirler!

bu nedenledir ki, ahmed hulusi kendisini ön plana çıkartmamakta, kitaplarına 40 yıla yakın zamandır “soyadını” koymamaktadır; insanların şu veya bu şekilde çevresinde bir halka oluşturmaması için... bugün dahi, görüştüğü çok az sayıda insan vardır. bu yüzden aşırı boyutlarda tepki almasına rağmen bu konudaki tutumunu ısrarla sürdürmektedir.

anadolu’nun beş-altı yerinde bazı kişilerin kendilerini “ahmed hulusi benim” şeklinde tanıtıp, çevrelerine insanlar toplayıp, onlardan maddi menfaat toplama girişimlerini duyunca da, kitaplarına resim koymak zorunda kalmış, bu suretle söz konusu sahtekarlığı önlemiştir.

sürekli sarı basın kartı sahibi gazeteci ahmed hulusi, bu alan dışında profesyonel olarak hiçbir işle uğraşmamış, hiçbir teşkilat, dernek, parti, cemaat üyesi olmamıştır. bütün yaşamı, çağdaş bilimler-islâm-tasavvuf araştırmalarıyla devam etmiş, kitap ve yazılarıyla, sesli ve görüntülü sohbetlerinin tamamını internet üzerinden okuyucularına ücretsiz ve tam metin olarak indirilebilir şekilde yayınlamış ilk yazardır. tüm düşünce ve bakış açılarıyla beklentisiz olarak apaçık ortadadır!

28 şubat öncesi şartlar dolayısıyla, eşi cemile ile önce londra’da bir yıl yaşayan ahmed hulusi, 1997 yılında amerika’ya yerleşmiş ve hâlen orada yaşamını sürdürmektedir.

mevcut bilgileri ışığında, tamamen insanlardan uzak kendi “köy”ünde yaşamayı tercih edip, herkese, orijinal kaynaklara göre rasulullah’ı ve kuran’ı aracısız olarak yeniden değerlendirmeyi tavsiye etmektedir!

zira, hz. muhammed’in açıkladığı sistem’e göre, “din adamı” diye bir sınıf asla söz konusu değildir! her fert direkt olarak allah rasulü’nü muhatap alıp o’na göre yaşamına yön vermek zorundadır! tâbi olunması zorunlu tek kişi, allah rasûlü muhammed mustafa aleyhisselâm’dır. o’nun dışındaki tüm kişiler istişari mahiyetteki kişilerdir ve yorumları kimseyi bağlamaz!

herkes yalnızca allah rasulü ve kur’an bildirilerinden mesûldür! bunun dışında kalan tüm veriler kişilerin göresel yorumlarıdır ve kimseyi bağlamaz!

işte bu bakışı dolayısıyla da ahmed hulusi insanların kendi çevresinde toplanmasını veya kendisine tâbi olmasını kesinlikle istememektedir. anlattıklarının sorgulanmasını, araştırılmasını tavsiye etmektedir. bana inanmayın, yazdıklarımın doğruluğunu araştırın, demektedir!.. bu yüzden de insanlardan uzak yaşamayı tercih etmektedir.

bu bakışı dolayısıyladır ki, ahmed hulusi’nin ne bir tarikatı vardır, ne bir cemiyeti ve ne de herhangi bir isimle anılan topluluğu!

ahmed hulusi, çeşitli çevrelerce kendisine yakıştırılan her türlü pâye, ünvan ve etiketlerden beridir! o, sadece allah kuludur!

kimseden maddi veya siyasî, ya da manevî bir beklentisi olmayıp, yalnızca kulluk ve bir insanlık borcu olarak bilgilerinin bir kısmını okuyucularıyla paylaşmaktadır.

ahmed hulûsi, yalnızca...

düşünebilen beyinlerle düşüncelerini paylaşmaya çalışan bir düşünürdür!

hepsi, bundan ibaret!

hiçbir yazılı, sesli veya görüntülü eserinin telif hakkı olmayan yazarın eserleri, pek çok değerlendiren tarafından orijinaline uygun olarak bastırılıp, karşılıksız olarak çevrelerine dağıtılmaktadır... bugün milyonlarca ailenin evinde ahmed hulusi imzalı eserlerin var olması, onun için yeterli şereftir.

bu konulardaki detaylı çalışmaları aşağıdaki bazı internet sitelerinden inceleyebilir, dilediklerinizi tümüyle kendi bilgisayarınıza indirebilirsiniz.

https://www.ahmedhulusi.org/tr

http://www.allahvesistemi.org/


sonuç olarak şunu vurgulayayım...

herkesin görüşü kendi bilgi tabanının sonucu kadardır! bu eserleri kendiniz değerlendirmeye çalışın! yazarla değil, yazılanla ilgilenin. sizlere karşılıksız olarak verilen bu allah hibesi ilmi hakkıyla inceleyin.

ebedî yaşamınıza yön verebilecek düzeyde allah ve sistemi’ni (sünnetullâh’ı) anlatan bu eserler umarım sizlere yeni ufuklar açar.



saygılarımla,

(bkz:ahmed hulusi)

(bkz:https://www.ahmedhulusi.org/tr/yazi/sevmek)

ahmed hulusi sevmek

sevmek
kişi sevdiğiyle olmak ister!

sevdiğinin hâliyle hâllenir... sevgisi kadarıyla, onunla yaşar!

sevginin ne olduğunu tam olarak bilemediğimiz için, çoğunlukla, “beğeni” ile “sevgi”yi birbirine karıştırırız...

“beğeni”, yanında “sahip olma” arzusuyla açığa çıkar!

bir nesneden hoşlandığında, beğendiğin şeye sahip olmak ve üzerinde tasarruf edebilmek arzusuyla yaşarsın...

bu tüm mahlûkatta çok yaygın bir duygudur!

kimi, beğendiğini cebine sokar; kimi beğendiğine tasma takıp yanında taşıyarak onunla hava atmak ister; kimi yakalayıp inine sürükler... her mahlûk yaradılış fıtratına göre, beğendiği üzerinde tasarruf etmek ister.

“sevmek” ise bundan çok farklıdır...

sevince, yalnızca sevdiğin için yaşamak istersin!

kişi sevdiğiyle olmak ister! sevdiğinin hâliyle hâllenir...

yalnızca yanında olmak, yalnızca onun olmak, yalnızca onun zevk aldığıyla zevk alıp, sevmediğinden kaçmak istersin! sevdiğin öylesine sarmıştır aklını, fikrini, ruhunu ki, her şey sana onu hatırlatır; yanında iken bile onun içinde olmak istersin!.. yakınlık bile uzak gelir sana!..

sen kaybolursun, sende; sevdiğin kalır yalnızca, beyninde!

onun bakışıyla bakar, onun değerlendirmesiyle değerlendirir, onun diliyle konuşmaya başlarsın! gözün ondan başkasını görmez, kulağın ondan başkasını duymaz, elin ondan başkasına uzanmaz olur!

her an sana sahip olmasını; varlığının, tasarrufunun her an üzerinde olmasını, her an seni kucaklamasını istersin!.. bedensel yakınlık bile, korkunç uzaklık gibi gelir sana; ve onunla tek bir beden, tek bir ruh, tek bir şuur olmayı dilersin!

sevgi, fıtratın müsait ise, sevdiğinde yok edesiye yakar seni; ve gün gelir kaşında-gözünde, yüzünde-dilinde sevdiğini görürler de, “sen o olmuşun” derler!

beğenen sahip olmak ister...

seven ise sevdiğinde yok olur; feda eder her şeyi sevdiği uğruna!

bazılarının da sevgi kokusu sürülür üstüne; “aşığım” sanır! ama sevdiği uğruna, fedakârlık etmeye gelince sıra, o koku siliniverir üzerinden “kopamama” sabunuyla!

parasından kopamaz... mevkînden kopamaz... yakınlarından kopamaz... içinde yaşadığı ortamın güzelliklerinden kopamaz... “etraf”tan kopamaz!

derken kusurlar belirmeye başlar sevdiğini sandığının üzerinde... eksiklikler görmeye başlar, yetersizlikler görmeye başlar... bunlar önce acıma duygusuna dönüştürür sevgisini; uzaktan acıyarak seyretmeye başlar... sonra tatlı bir anıya dönüşür, sevgi sandığı duyguları! bu tecrübe gösterir ki, onun fıtratında sevgi programı yoktur! beğeniyi, sevgi sanmıştır!

uzaklaşma ondan gelmemiş de, karşısındakinden gelmişse, bu defa “nefret”e döner “beğeni”; ondan intikam alma duygusu gelişir içinde; ve vicdanla intikam dalgaları arasında bir o yana, bir bu yana sürüklenir durur; terk edilmişliğin, uzaklaşmanın, lâyık olmadığını yaşamanın sanısı içinde!

oysa yalnızca, fıtratında olmayan gerçek sevginin sonuçlarını yaşamaktadır! cüzdanı için, güzelliği-yakışıklılığı için, kendisine hoş gelen huyları için, mevkî-koltuğu için, ilmi için beğenmiştir; sevdiğini sanmış; sahip olamayınca da arzusuna erişememenin düş kırıklığı içinde kopmuş; yalnızca çıkarları doğrultusunda yaşamayı tercih etmiştir...

sen kaybolursun, sende; sevdiğin kalır yalnızca!

seven ise göze almıştır kopmayı... dışlanmayı... paradan-puldan, namdan nişandan, dosttan akrabadan uzak kalmayı...

fıtratından gelir sevgi! kulluğu sevmek üzeredir! onunla, sevmeyi yaşamak istediği için yaratmıştır onu yaratan... o yüzden kopar anadan-babadan; dünyadan paradan!

seven, karşılıksız sever!..

beğenen karşılığını ister!

benim istediğim gibi yaşarsan seni boğarım sahip olduklarıma, der beğenen!

onun zaten fıtratında yoktur sevgi, bilmez aşkın ne olduğunu! ne üzere yaratılmışsa, odur tüm meşgalesi... karınca gibi çalışır; maymun gibi çiftleşir; aslan gibi yavrularına sahip çıkar... ama pervane gibi sevemez! atamaz kendini ateşe!

sevgi sonunda yanmayı getirir!

beğeni ise sonunda kaçmayı!

beğenen mahlûkat çoğunluğuna göre, “sevgi” delilikten bir türdür! anlamazlar onlar, sevdiği uğruna, etraf ne derse desin deyip, her şarta katlanmayı! ve “delillik bu” derler...

beğenme bir tür “hobi”dir!.. bazen ömür boyu sürer, bazen birkaç yıl, bazen birkaç ay!

sevgi bir ömür boyudur!.. bitmez, tükenmez, bazen durulur, bazen coşar ama hiç gerilemez!

içinde, özünde hissedilip açığa çıkaramadığını karşısındakinde bulduğun anda onu sevmeye başlarsın... özünde sevgin kadardır karşısındakine aşkın!

çoğunlukla karşısındakinden, ondakinin yüzünü göstermesinden gelir sevgi insana!

bazen de özünden gösterir yüzünü o!.. o zaman onlar için derler ki, “allâh’a âşık oldu”!

“kendine seçtikleri”dir sevenleri bir çehreden!.. özünden sevgiyi yaşayanlardır, “mukarreb”leri!..

hünerlerini sergilemek için yaratmıştır her şeyi...

sevmek için yaratmıştır sevilenleri!

gözlerinde seyretmek için gözleri olarak yaratmıştır “aşk”ı yaşattıklarını!

avam anlamaz ve bilmez bu aşkı! bunun aşk olduğunu!

oysa gerçek “aşk”, o’nun ateşine pervane gibi atılıp; varlığını o’nda yitirip; o’nun “bâkî”liğini yaşattıklarıdır gerçek “âşık”lar!

özel bir fıtratla gelmişlerdir onlar, “âşık” olmak için! yaşamları boyunca bir değer taşımamıştır dünya ve içindekiler! parmaklarını bile kıpırdatmamışlardır dünya için! “allâh de ötesinde bırak onları hevâlarıyla oyalansınlar” hitabına maruz kalmıştır programları; ve hücrelerine nüfuz etmiştir bu hitap!

gerçek anlamıyla onlar “yaşarlar aşkı”; “yaşar onlarda aşkı”; sever, acır, merhamet eder onlarda kullarına; çünkü bu sıfatlar için yaratmıştır onları!

var gel dostum, biz dönelim dünyamıza; bu masal gibi gelen sözler yeteri kadar ıslattı bizi!.. şimdi kurulanmak zamanı!

dönelim dünyamıza, koşalım, çalışalım, didinelim; insanları sevindirmek için onlara bir şeyler verelim; ve gönüllerini hoş etmek için güllâbicilik eyleyelim!

sonra da, bunları hep “tanrı -pardon allâh- için yapıyoruz!” diyerek vicdanlarımızı tatmin edelim!

gönül “aşk” için yaratılmamışsa, neye yarar bunca demek!..

iyisi mi, “hobi” kabilinden “dinle ilgilenip”, günümüzü gün eylemek!

(bkz:ahmed hulusi)

2.8.1998

new jersey - usa
https://www.ahmedhulusi.org/

dinlemek isteyenler için de linki burada: https://www.ahmedhulusi.org/tr/sohbet/sevmek

joon

joon farsça can, yaşam demekmiş, modern zanaat üretimi ile ekonomik dezavantajlı grupların üretim kapasitesini geliştiren bir tasarım ve adil satış platformu.
destek olmak isterseniz mantıklı.
https://www.joon.world/

kadinsanyaparsin.com

kadına destek olan web sitelerinden biri . her daim eğitimler ve söyleşiler oluyor. sosyal açıdan ve akademik olarak gelişmek isteyenlere güzel bir kapı.

https://www.kadinsanyaparsin.com/

kadının şişmanlık sınırı

kadının kendini güzel hissetme eğrisinin tavan noktasıdır. çünkü eğrinin diğer tarafı yokuş aşağı iner ve hızlıca şişmanlıyordur.

sınır bununla kalmaz. eski elbiseler çıkar dolaptan ve denenmeye başlar. sınır artık sinir bozucu durumdadır.

cillop

temiz pürüzsüz parlak demek aslında. arapça cüllab dan geliyor. farsça ise gülab yani gül suyu demek.

düşünsenize krem reklamı yapıyorlar ve cillop gibi yüzler diyorlar. dikkat azerbaycan televizyonu açık olabilir. keşke kelimeler zamanla anlam değiştirmese.

komple ağda

vücudun her santimetre karesinin temizlendiği ve elden geçirildiği ağda. (bkz:cillop)

maaş günü

patronun işe en geç geldiği gündür. gelmek istemez, konuşmak istemez. işe geldiğinde bir de bakar ki herkes hiç olmadığı kadar çalışkan, istekli ve işinin başında çalışıyor.
herkes birbirine saygılı, gülen yüzler her şey tamam.

tuvaletin sifonu bile çekiliyor. o derece iyi yani. ayda bir de olsa şirketin en mükemmel halini yaşadığı gündür.

erkeğin bakir olup olmadığı nasıl anlaşılır

namusu kirlenmiş ve tabiri caizse paketi açılmış, patlak, kirlenmiş, fahişe erkeği anlama yöntemleridir.

bir erkek eğer bir çok kadın veya kızla konuşuyorsa, her lafının başı sevişme veya cinsellikse, davranışları hep cinsellik üzerineyse mutlaka bir kız erkeğin ırzına geçmiştir.
 spoiler!
ne kadar itici geldi değil mi?


aynı şey size söylenince erkek bundan zevk alıyor hal bu ki.

bekaret kontrolü

aklı belden aşağı çalışan yurdum insanının kadını ve temiz ve kirli olarak kategoriye ayırdığını herkes biliyor. bunun kontrolü de bakire olup olmamasıyla değerlendiriliyor.

eğer gerçekten böyle bir kontrol olsaydı erkeğin de böyle bir kontrolden geçmesi ve bakir olup olmadığı tescilleniyor olmalıydı.
sadece kadının böyle bir testten geçip bunu da kabulleniyor olması düpedüz aşağılamaktır.

(bkz:erkeğin bakir olup olmadığı nasıl anlaşılır)

check point

kontrol noktası. belli yerlerde veya işin bir bölümünde yapılan yoklama noktası.

insanımsı

genel olarak insan özelliklerine sahip olan ama insanlıktan nasibini almamış, insan gibi davranan ama insan olmayan androidimsi varlık.
  • /
  • 6
Henüz bir favori betim yok.

Toplam betim sayısı: 115

moonlight sonata

ludwig van beethoven'ın gözleri görmeyen küçük bir kız için yazdığı sonat. ay ışığı sonatı.

beethoven yalnız, mutsuz bir çocukluk geçirir. zaten sağırdır ve kimsenin kendini anlamadığını düşünür ve intihar eşiğine kadar gelir. intihara karar verir ve hatta vasiyetini bile hazırlar. . gözleri görmeyen kız aslında ay ışığını hiç göremeyecektir. bu, beethoven’a yaşama bakışını tamamen değiştirecektir. gözleri görmeyen genç kızın ay ışığını hiç görememiş ve göremeyecek olması bethooven’ı fazlasıyla derinden etkiler ve o da hayata sarılır.

bir gün viyana’da arkadaşıyla gezerken bir sokakta güzel bir piyano sesi duyar ve mutlaka çalan kişiyle tanışmak ister.
arkadaşına dönüp , çalan kişinin muhteşem çaldığını ve onu görmesi gerektiğini söyler.
apartmana çıkarlar ve kapıyı çalarlar . kapıyı açan kadın, beethoven’ı hemen tanır. beethoven, piyano sesi için geldiğini ve çalan kişiyle tanışmak istediğini söyler. kadın, piyanoyu çalanın kızı olduğunu ve tanışmaktan mutlu olacağını belirterek beethoven ve arkadaşını içeri alır.
annesi kıza, beethoven’ın geldiğini söyler ve küçük kız çok heyecanlanır, hemen ayağa kalkar, fakat kız görme engellidir.
 spoiler!
biliyorum tam türk filmi gibi ama hikaye böyle napıyım. biraz idare edin. senaristlere daha iyisini çalıştıramamışlar.

bunu gören beethoven ise, “lütfen benden bir şey isteyin.” der, maddi bir şey isteyeceklerini düşünerek. kızın cevabı şu olur; “ben hiç ayışığı görmedim, bana ayışığını anlatır mısınız?” bu durumdan etkilenen beethoven, bunun üzerine piyanonun başına geçer ve ayışığı sonatı’nı(moonlight sonata), doğaçlama olarak besteler.
 spoiler!
sonunda evlenirler çook mutlu yaşarlar diyecektim ama maalesef öyle bir şey olmuyor.beethoven kızı orada bırakır aşağı iner fırından iki ekmek alır ve akşama iki yumurta kırıp menemen yapıp yer. bu satırlarımı içinden beyaz atlı prens çıkan hikayelere aldananlar için gönderiyorum

aslında ay ışığı sonatı gözleri görmeyen bir kişiye ay ışığını anlatır.

 spoiler!
başlığı benim açmam eski yazar olmanın vermiş olduğu bir şans olsa gerek




tunaqua duy sesimizi

admine ses duyurma aparatı, şeysi. eskiden sözlükte böyle bir başlık vardı ve direkt admine buradan belli şeyleri yazardık.
mesajları ve başlığı mutlaka yönetim takip ediyor ve cevap geliyor.

abazan kadın

erkeğin oluyor da kadının olmaması mümkün olmayan abazan.
sabah işe gidiyorum dolmuşta bir baktım kadının teki bir erkeği sıkıştırıyor, göz süzüyor. adam da tövbe tövbe nereden çıktı bu havasında. bir şey söylese kadın belli ki kendini savunacak ve adamı suçlayacak. erkek ne yapacağını bilemedi. gözlerindeki çaresizliği görmeliydiniz.

kadının da canı ister mutlaka ama kadın erkek fark etmez bunu dışarıda yaşamak abes, sapıklık resmen

kütlesel çekim

doğanın temel kuvvetlerinden biri, tüm maddeler arasında var olan bir kuvvet. bu kuvvet manyetik, elektriksel, elektromanyetik ve çekirdek içinde etkin olan nükleer kuvvetlerden daha zayıf olup, maddenin iç yapısında rol oynamaz.

hamlet

moonlight sonata

ludwig van beethoven'ın gözleri görmeyen küçük bir kız için yazdığı sonat. ay ışığı sonatı.

beethoven yalnız, mutsuz bir çocukluk geçirir. zaten sağırdır ve kimsenin kendini anlamadığını düşünür ve intihar eşiğine kadar gelir. intihara karar verir ve hatta vasiyetini bile hazırlar. . gözleri görmeyen kız aslında ay ışığını hiç göremeyecektir. bu, beethoven’a yaşama bakışını tamamen değiştirecektir. gözleri görmeyen genç kızın ay ışığını hiç görememiş ve göremeyecek olması bethooven’ı fazlasıyla derinden etkiler ve o da hayata sarılır.

bir gün viyana’da arkadaşıyla gezerken bir sokakta güzel bir piyano sesi duyar ve mutlaka çalan kişiyle tanışmak ister.
arkadaşına dönüp , çalan kişinin muhteşem çaldığını ve onu görmesi gerektiğini söyler.
apartmana çıkarlar ve kapıyı çalarlar . kapıyı açan kadın, beethoven’ı hemen tanır. beethoven, piyano sesi için geldiğini ve çalan kişiyle tanışmak istediğini söyler. kadın, piyanoyu çalanın kızı olduğunu ve tanışmaktan mutlu olacağını belirterek beethoven ve arkadaşını içeri alır.
annesi kıza, beethoven’ın geldiğini söyler ve küçük kız çok heyecanlanır, hemen ayağa kalkar, fakat kız görme engellidir.
 spoiler!
biliyorum tam türk filmi gibi ama hikaye böyle napıyım. biraz idare edin. senaristlere daha iyisini çalıştıramamışlar.

bunu gören beethoven ise, “lütfen benden bir şey isteyin.” der, maddi bir şey isteyeceklerini düşünerek. kızın cevabı şu olur; “ben hiç ayışığı görmedim, bana ayışığını anlatır mısınız?” bu durumdan etkilenen beethoven, bunun üzerine piyanonun başına geçer ve ayışığı sonatı’nı(moonlight sonata), doğaçlama olarak besteler.
 spoiler!
sonunda evlenirler çook mutlu yaşarlar diyecektim ama maalesef öyle bir şey olmuyor.beethoven kızı orada bırakır aşağı iner fırından iki ekmek alır ve akşama iki yumurta kırıp menemen yapıp yer. bu satırlarımı içinden beyaz atlı prens çıkan hikayelere aldananlar için gönderiyorum

aslında ay ışığı sonatı gözleri görmeyen bir kişiye ay ışığını anlatır.

 spoiler!
başlığı benim açmam eski yazar olmanın vermiş olduğu bir şans olsa gerek




enfarktüs

kalp krizi. kalbi besleyen büyük damarlardan birinin aniden tıkanması sonucu ortaya çıkan bir durumdur. enfarktüs krizi geçiren hasta; kalp bölgesinde ani bir ağrı hisseder. bütün benliğini ölüm korkusu sarar. nefes almakta zorluk çeker. yapılacak ilk iş, hastanın 45 derece bir meyille oturmasını sağlamaktır. sonra; vakit geçirmeden hekim çağrılır. enfarktüs krizini atlattıktan sonra net istirahat ve hekimin dediklerine uymak şarttır.

sözlüğün sadece sözlük olmaması

yıllar sonra olsa da yeniden karşılaşılan can dosttur k(gizli:adın sözlüğü).
eskiden bu sözlük herkesin birbirini bilmeden tek vücut olabileceğini, arkadaş olmak için bir geçmişe sahip olunması gerekmediğini, iyiyi yapmak için illa bir neden olmadığını simgelerdi bizim için.

sözlükte bir çok tartışma, bir çok restleşme gördüm ama hiç biri saygısızlık seviyesinde değil ve yapıcıydı. tekrar hayatıma girdiğin için sağol kadın sözlüğü. iyi ki varsın.

bir fikrim var

sözlükte bir konu seçsek ve bir yazar bu konu hakkında hikayeye başlasa, sonradan gelen yazarlar da hikayeye uygun olarak bir şeyler yazsa ve yazıp, okuyup gülsek eğlensek ve konuya parmak bassak?

eskiden yapılır bir çok hikayede hikaye çıkardı.

tunaqua duy sesimizi

admine ses duyurma aparatı, şeysi. eskiden sözlükte böyle bir başlık vardı ve direkt admine buradan belli şeyleri yazardık.
mesajları ve başlığı mutlaka yönetim takip ediyor ve cevap geliyor.

kadının beyanı delile bakılmaksızın doğru kabul edilmesi

pozitif ayrımcılığın geldiği son nokta. kadına şiddet olarak bilinen yasanın kadına verdiği geniş yetki. kadının beyanı delile bakılmaksızın doğru kabul edilecek.

yani kadın kafasına koyduğu erkeği daha doğrusu hedefi istediği gibi suçlayacak ve böyle bir şey olmadığını da erkeğin ispat etmesi gerekecek.
kadın o kadar haklı ki asında ona haksızsın demek bile bir şiddet unsuru haline geliyor.

yasanın bu hali çok aileler çökertir, çok insanın ahını aldırır benden söylemesi.

erkeğin bakir olup olmadığı nasıl anlaşılır

namusu kirlenmiş ve tabiri caizse paketi açılmış, patlak, kirlenmiş, fahişe erkeği anlama yöntemleridir.

bir erkek eğer bir çok kadın veya kızla konuşuyorsa, her lafının başı sevişme veya cinsellikse, davranışları hep cinsellik üzerineyse mutlaka bir kız erkeğin ırzına geçmiştir.
 spoiler!
ne kadar itici geldi değil mi?


aynı şey size söylenince erkek bundan zevk alıyor hal bu ki.

erkeğin hukuk önünde ikinci sınıf vatandaş yapılması

hey hey hey! dostum şimdi sakince elindeki mouse'u yerine bırak ve yazacaklarımı oku.

bir insanın ikinci sınıf olmasını ancak kendi belirler. hoop ben seni ikinci sınıf yaptım yok birinci sınıf yaptım gibi şeyler ancak çizgi filmlerde oluyor. seni lord ilan ediyorum!!!

kime göre diye sorarlar. evet belli konularda kanunen zorluklar var hem kadın hem de erken için ama bu kesinlikle bir bahane veya ardına sığınılacak bir şey değil.

işin kötü tarafı erkek veya kadının bunu kabul etmesi ve bunu yaşıyor olması. siz kabul etmedikçe kimse size ikinci sınıf muamelesi yapamaz.

bir de sözlük erkekleri biraz ağlamayın ya hu.

tek taş yüzük

her kadının rüyası, evlilik veya erkeğin sevgisini gösterdiği yüzük.

bilirsiniz işte erkek dizlerinin üzerine çöker ve benimle evlenir misin der ve konfetiler patlar, havayi fişekler gök yüzünü kaplar, kadının kalbi yıllarca beklediği anı yaşar.
tek taş yüzüğün cevabı her daim"evet"tir. düşünsenize aşkınız size aşkını söylemek için pahalı bir yol bulmuş, size değer verdiğini göstermiş ve size teslim olmuş, dizlerinin üzerinde ve size bakıyor. bu işe yarar tek taş yüzük.
Henüz takip ettiği biri yok.