@sunshine

Yazar

Durum: 491 - 0 - 0 - 0 - 26.12.2019 18:11

Puan: 2255 - elf

16 yıl önce kayıt oldu. 1. Nesil Yazar Yazar.

Uslu bir yazar olmadı. Şirinleri göremedi. :) Yazar, yazmaz. İdare edin.
  • /
  • 25

yeni zelanda' da camiye saldırı

ibadet eden masum insanlara karşı gerçekleştirilmiş saldırıdır.
her zaman yürekten inandığım, desteklediğim bir sav var. "terörün dili, dini, ırkı olmaz. terör, terördür. lanet bir olaydır"
senin teröristin daha şirin, benim ki daha sempatik gibi, olmaz bu işler.
masumlar söz konusu.
insanoğlu, dil din ırk ayrımını bırakıp, insan olma, vicdanlı insan olma yolunda birleşmelidir. tüm düm dünya için, insanlık için, daha geç olmadan.

istiklal marşının kabulu

12 mart 1921 tarihinde ilk meclis tarafından kabul edilmiştir. mehmet akif ersoy tarafından yazılmış, ekrem zeki öngör tarafından bestelenmiştir.
cumhuriyetin ve ülkenin içinde bulunduğu duruma uygun olarak "korkma" diye başlar.
korkmuyoruz. ulu önderin ileri görüşüne, sağlam temellere dayandırdığı cumhuriyete sonuna kadar inanıyoruz. "türkiye cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır"

8 mart dünya emekçi kadınlar günü

diğer ülkelerle farkımızı, kutlamalarda da ortaya koyarak, taksim meydanında toplanan kadınları polisimiz biber gazı ve plastik mermi armağan ederek ödüllendirmiştir.
türk kadını armağana doymaz zaten ömür boyunca :
aileden, eğitim hakkının kısıtlanması,
erkek çocuktan sonra gelme,
kocadan babadan dayak,
patrondan, çok çalışma az ücret,
toplumdan, mahalle baskısı,
daha da fazlası, öldürülür. hiç acınmaz.
kadın emekçiler gününüz kutlu olsun.

koca dehşeti

hayatımızın parçası olan haber başlığıdır.
alışmamamız gerekirken, alıştırıldığımız "vah vah, tüh tüh" le, okuyup geçtiğimiz haberlerdir. yuvalar bozulur, evlatlar öksüz, yetim kalır, hayaller yarım kalır oysa ki. hepsi ayrı bir hikaye. hepsi ayrı bir dramdır. en zor olan çocukların durumudur. sahiplenecek akraba yoksa, devletin korumasına verilen evlatcıklar, yaşam denen çarkın içinde ufalanır gider.
geçtiğimiz günlerdeki haberlerden minicik aklımda kalan :anne 23 yaşında, baba 34 yaşında, çocuk 10 yaşında. baba, anneyi 10 yerinden bıçaklıyor, çocuğun gözleri önünde.
kadın hastanede, baba kaçmış.
küçük bir hesapla, anne 13 yaşında henüz kendisi çocukken anne olmuş, kim bilir neler yaşadı? sonuç? evladının gözü önünde bıçaklandı. evladının geleceği ne olur? o katil adayı peşlerini bırakır mı? bundan sonra o çocuk anneyle, evladına hayat var mı? offf be hayat çok acımasızsın. yoksa? sen masumsun da! bizler mi acımasız olduk!

jiletli futbolcu

geçen hafta oynanan maçlardan birine, bir futbolcu eline jilet gizleyerek çıkmış, önüne geleni yaralamış.
hangi takım, kimliği falan çok önemli değilde, nasıl bir hırs, nasıl bir düşmanlıkla çıktın o sahaya evladım.
birinin olmadık bir damarını falan kessen olmadık sonuçlara yol açsan, hiç mi vicdanın sızlamayacak
spor, barış ve kardeşliktir. spor centilmenliktir. spor insanlıktır.
sen nasıl bir futbolcusun demeyeceğim? sen nasıl bir insansın?

hırsızlık

ülkemizde pek yaygın bir eylemdir.
en büyüğümüzden, en küçüğümüze fırsat bulunca çalıveriyoruz, duramıyoruz efendim.
apartman yöneticimiz şirin bir kapı paspası aldı. apartman girişine. üzerinde gülen yüzler vardı. dışarıdan geldiğimde, pek hoşuma gidiyordu,gülen yüzler tarafından karşılanmak.
çaldılar efendim. evet yanlış okumadınız, kapı paspasını çaldılar. çok düşündüm, neden diye? bir kaç liralık bir şey neden çalınır? bulamadım cevabını.
çalıyoruz efendim duramıyoruz. balık baştan kokuyor. aşağılara inince, paspasa kadar düşüyor ama yine çalıyor.

allah mahşerde size hesap sormaz

şanlıurfa milletvekili mehmet kasım gülpınar'ın seçim konuşmasından alıntıdır.
allahla pazarlığa oturmuş gelmiş olmalı bu bey.
sonraki adım, cennette ırmak manzaralı konutlar, huri sayısının arttırılması, promosyon olarak seçmenlere tanzim satış kuyruğu olmaksızın ikramlar olabilir.
yazıktır, günahtır. din hiç bu kadar ayaklar altına alınıp çiğnenmemişti.
allah ile, din ile aldatmak budur. ama kime anlatıyoruz?

güvensizlik

büyük şehirlerdeki insan ilişkilerinde kendini fazlasıyla gösteren durumdur.
yazılı ve görsel medyayı takip eden insanların gündemden hiç düşmeyen taciz, tecavüz, hırsızlık, dolandırıcılık, cinayet, yaralama gibi "iç açıcı" haberleri takibinden sonra haksız olmadıkları güven sorunudur.
bugün oldukça yaşlı bir teyzeyle merdivenli bir alanda karşılaştık. bir yandan bastonuna dayanıyor, bir yandan üç beş parça alışveriş yapmış onlar elinde ve merdiven trabzanını tutmaya çalışıyor. bu şartlar altında da çok zor iniyor. yanına yaklaşıp :
-size yardım edebilir miyim?
elindeki paketleri daha sıkı kavrayarak,
-istemem, sağolun.
-peki siz bilirsiniz.
benden korktu, ürktü. belki de paketlerini alıp kaçmamdan korktu. o kadar üzüldüm ki haline. yardım edemediğim gibi, üstüne üstlük korkutmuştum teyzeyi.
bizleri ne zaman bu hale getirdiler? birbirimizden uzak durmak için her şeyi yapıyoruz. bölündük, parçalandık, ayrıştık, uzaklaştık.
düzelir miyiz? zor! çok zor olacak!

patlıcanın marketlerden kovulması

bu patlıcan var ya dostlar, hiç rahat durmamış, yanına patatesi, soğanı, biberi özellikle sivri olanı almış "ztö" yü kurmuş.
içten, içe ülkemiz ekonomisini çökertmeye karar vermişler. ama bizim büyüklerimiz, hiç kül yutar mı? asla!
hemen ifşa oldu örgüt. zerzavat terör örgütü başkanı patlıcan marketlerden kovuldu. örgüt çöktü.
öyle mazot, gübre, ilaç çok pahalı, işcilik ücretleri, yerli tohum gibi detayları anlatmayın. o patlıcan yok mu o patlıcan! bütün kabahat onundu.

organize işler sazan sarmalı

gülebilmek umuduyla izlediğim, birkaç yerinde sadece tebessüm ettiğim, yılmaz erdoğan, kıvanç tatlıtuğ, ezgi mola'nın başrollerini paylaştığı sinema filmi.
boşuna zaman kaybı oldu benim için.

ülkeyi terk etmek

rekor rakamlara ulaşan eylem olduğunu öğrendim oda tv haberinden.
şaşırmadım. çevremde ne kadar 20li yaşlarda çocuğu olan tanıdık varsa, hepsi bir araştırma halinde, "çocuğu yurt dışına çıkaralım, bu ülkede yaşanmaz artık" düşüncesiyle.
çok üzücü. çok yaralıyıcı, ama kimseye bir şey denmiyor. ne diyebilirim ki! ben de çocuğum için endişeliyim. ama bu ülke bizim. bu ülke bizlere, büyük fedakarlıklarla armağan edildi. 14-15 yaşındaki bıyıkları terlememiş gençler, bebelerini sırtlarına vurup kağnı güden bacılar, patlak çarıklarla gözünü kırpmadan cepheye giden kınalı kuzular, gidip dönmeyi hiç düşünmeyenlerin armağanı bu ülke.
terk etmemeli. bu ülke bizim. ulu önderin dediği gibi "ilelebet payidar kalacak"
burada bu topraklarda yaşamaya devam edeceğiz. her şeye ve herkese rağmen.

alinur aktaş

nasıl betimlenir bilemedim sözlük. ama kurallar var. nazım hikmet, bahriye üçok, uğur mumcu, türkan saylan'ı "dine, diyanete karşı" kişi olarak tanımlamış, tüm becerisi din üzerinden siyaset yapabilmek olan politikacı kişilik diyelim de tanım olsun.
keşke saydığın kişilerden bir parça ışık alabilseydin de... siz tamamlayın dostlar!

varlık kuyruğu

gündemimize yeni girmiş tanzim satış kuyruklarına bir büyüğün (!) verdiği isimdir.
karda, kışta soğukta, 2 kilo ucuz patates ya da patlıcan için kuyrukta beklemek, nasıl bir varlığın eseridir?haber izleyip, büyüklerimizi dinledikçe, çorba olmuş kafam, hiç almamaktadır.

sigara içmek haramdır

diyanet işleri başkanı fetvasıdır.
çok başka şekillerde anlatılabilecek zararlarına, haram demek, arkadan acaba neler gelecek? sorusunu getiriyor akıllara.

işsizlik

özellikle üniversite mezunu, genç işsiz sayısı olarak rekordan rekora koştuğumuz, uğruna gençlerimizin intihar ettiği, eğitim kalitelerine uymayan işlerde 3-5 kuruşa sömürüldükleri acı gerçek, kanaması durmayan yaradır.
5-10 kişi istihdam edilecek kadrolara, binlerce kişinin başvurması, kuyrukların geceden oluşması, hep bu çaresizliğin resmidir.

14 şubat sevgililer günü

mağazaların, kafeteryaların, restorantların kırmızı süslerle bezendiği, her yerden kalp ve kalpcik süslemelerin üzerimize atladığı, bir vakitler bir aziz, evlenmeleri yasak romalı askerleri evlendirdi diye, şimdi kendimizi parçalayarak, paralayarak kutladığımız özel gündür.
günler öncesinden reklam bombardımanı başlar, seda bilmemkim süzülür, dudaklarını büzer, "sevdiğinize pırlanta alın" filan taksitle.
bir başka reklam "fırın alın" diğeri "gümüş" alın, öbürü "evin eşyalarını yenileyin. sizi daha çok sevsin".
özel günler güzeldir, hediyeler de güzeldir ama ölçüsünde.
sevdiğinizi her gün sevin genç hanımlar, genç beyler. doğal olun, net olun, açık olun. saygılı olun birbirinize. inanın sevginiz daha güzelleşir, daha uzun ömürlü olur.
minik hediyelerle hediyeleşin. hiç bir şeye gücünüz yetmiyorsa bir çay ya da kahve için birlikte. en samimi sözler eşliğinde.
işte o an ve anlar, sevginin ve sevgilinin günü anlamını taşır. pakete konup, duygusuzca verilen bir pırlanta inanın bu anlar yanında çok değersiz kalacaktır.

çi börek

çiğ börek, şi börek diye de anılan tatarlara has bir börektir.
ince mayalı hamur içine konulan kıyma, patates ya da peynir (orjinali mutlaka kıymalı) kızgın yağa atılır, puf puf kabarır. sıcak sıcak servis edilir. yemeğe doyamazsınız.

nezaket

insana dair en güzel özelliklerden biridir.
günaydın demek, iyi akşamlar demek, kapı tutmak, özür dilemek, izin istemek, her hangi bir işyerindeki personele kibar davranmak, rica etmek gibi davranışları kapsayan hareketleri biz milletçe unuttuk. hatırlamıyoruz. nazik insanlara "son dinozor" lar gözüyle bakıyoruz. kabalık yükselen değer.
nezaket bir kadın adı olarak kaldı, güzel türkçemizde ve türkiye'mizde. çok acıklı ve çok acıtıcı.

askeri helikopterin düşmesi

4 can alan, 4 eve ateşler düşüren, babasız, eşsiz, evlatsız evler bırakan elim hadisedir.
yetkililerin açıklamaları klasiktir. " kaza derinlemesine araştırılacaktır."
o hurdalarla o insanları uçuşa çıkarmadan düşüneceksiniz beyler, hanımlar. sonradan değil. iyi yetişmiş, eğitimli insanları kaybediyoruz.

çıplak banyo yapmak mekruhtur

nihat hatipoğlu beyanıdır.
genç arkadaşlar için açalım, mekruh iğrenç tiksindirici demek.
banyoyu çıplak yapmak ne demek hocam? özel kombin yapıyoruz girmeden önce. hangi pantalon hangi gömlekle yakışır? banyo fayanslarınla gereken uyumu yakalayabildik mi? bakıyoruz. o şekilde giyinip, giriyoruz. endişelenmeyin.
  • /
  • 25

kız öğrenciye hakaret eden profesör

şu tip olaylara bir yerlerde rastgelmeyi o kadar istiyorum ki...

ancak bu tip haysiyetsiz dallamalar adamların yanında yapamazlar bunu. ancak kendisine ses çıkaramayacak sünepelerin ya da fiziksel anlamda güçsüz kadınların yanında öter boruları bu tiplerin. o okulda okuyan bir öğrenci olsam, okulu bitirmem mezun olmam o herifin iki dudağının arasına bakıyor olsa dahi; o kadının kıyafetine laf atan, üniversiteyi pavyona benzeten, öğrenciyi giydiği kıyafet ile aşağılamaya çalışan bu basit beyinli ucubeye öyle bir ders verirdim ki girdiği her sınıfta ibret olsun diye ilk o dersi anlatırdı... ah ah! yalvarıyorum bir tanesi denk gelsin. biliyorum düzelmeyecek ve bitmeyecekler çünkü onların yaptığını normalleştiren aşağılık bir toplum var arkalarında. o yüzden son zamanlarda bu kadar sesleri çıkar oldu zaten... ama buraya yazıyorum, bir gün benim bulunduğum bir ortamda değil profesör, genelkurmay başkanı böyle bir hadsizlik yaparsa, rütbesini söker münasip bir tarafına sokarım onun.


t: öğrenciye, kendi ihtisas alanıyla ilgili katacak bir şeyi olmadığı için ahlak bekçiliğine soyunmuş bir gerzektir.

türkiye'de profesör olma koşullarını bilen insanlar zaten bu gerizekalı ucubelere sırf sıfatlarından ötürü itibar etmeyecektir.

ölen insanın arkasından konuşmak

ölü ya da diri, birileri hakkında konuşmayı bıraktığımız gün dünyayı güzelleştirmek adına dev bir adım atmış olacağız. tabi ki bu bir ütopya çünkü bazı insanlar diğer insanlardan başka bir şey konuşamazlar.

toplum olarak henüz hazır olmadığımız şeyler

devrim. çünkü devrim kadar bir toplumu rahatsız eden başka bir durum yoktur. toplumun içinde bulunduğu kalıptan onu bir anda sıyırmaya çalışmak hiç de kolay değildir.

ilk bisikletim

sahip olduğum ilk bisiklettir.
bisiklet denince aklıma hep ilk aldığımız bisiklet geliyor. ilkler unutulmaz derler ya buda öyle bir şey olsa gerek.
ilk bisikletimi türkiye gazetesinden kupon biriktirerek almıştık. aylarca kupon biriktirmek, bayide acaba gazete kaldı mı şeklinde korkular, biriktirilen kuponların evin en gizli yerinde saklanması derken o gün gelir ve bisan marka mavi aslan parçası en sonunda teslim alınır. babamın akşam eve geldiğinde arabanın arkasında onu ilk gördüğüm anı hiç unutamıyorum.

senelerce o bisiklete bindim. yıpranmış bir bisiklet olsa da bir gece insafsız bir hırsız tarafından bisikletim çalındı. ansız bu ayrılık belki de hiç unutamama neden oldu. her ne kadar vedalaşamasakta sen hep kalbimdesin, mavi kadrolu ilk göz ağrım.

sunshine

farkındalığı yüksek ve hep en iyisini isteyen yazar.
ama, mesela çehov şöyle der " mükemmellik uyumsuzlukla birlikte var olabilir. "

ez cümle; özlenen yazardır.

manda ve himaye

(bkz:mustafa kemal atatürk) önderliğinde, erzurum kongresi'nin bildirisinde kabul olunamaz olarak verilen karardır.

kelimeleri ayrı ayrı ele alırsak manda; kendini yönetemeyecek duruma gelen ülkelerin, tekrar kendini yönetebilecek duruma gelene kadar başka ülkelerin üzerinde yönetim oluşturma işlemine denir. yani kısaca ülkeler geçici olarak yönetim ve idari hatta iç işlerini başka ülkelere tabi bırakıyorlar. ancak ülke üzerinde egemenlik oluşturmuş mandacı devletler genel olarak devletin ilerlemesini ve gelişmesini kendisine bağlı kalacak şekilde yürüttüğü için bu süreç genelde kısa süreli olmuyor.

himaye ise; kendini koruyamayan ülkelerin işgal edilmemek için başka ülkelerin koruyuculuğu altına girmesine deniliyor.
bu iki kavramda aslında güçlü ülkeleri daha güçlü, güçsüz devletleri ise daha güçsüz hale getiriyor.

ulu önderin yüksek öngörüsüne ne kadar minnet etsek az.

500t

istanbul'un en bilindik otobüz hattıdır.
bir çok ilişki bir çok arkadaşlık ve yol hikayesi barındırır. haliyle biz de bu arada bir şeyler öğreniyoruz gelenden gidenden.
500t hayat gibidir. sizin kadarınız bellidir. sabah başlarsın servise. çıkarsın yola o durak senin bu durak benim dolaşırsın. en son edirne kapı mezarlığı, son durak. bildiğin hayattır.

kimler biner kimler inerse artık hayat otobüz'üne.

ama şunu bilirim ilk doğduğun gibi başlarsın sefere.
ilk duraktan anneni babanı alırsın hayatına, ailen , sonra arkadaşların ve bir çok kişi biner. hepsini taşırsın, kimi zaman tartışırsın, kimi zaman selamlaşırsın.
ama hepsi son durakta veya kendi durağı geldiğinde iner otobüz'den. sen kendi yolunda gider gelirsin. ama ne olursa olsun tuzla'dan boş kalkarsın, mezarlığa boş girersin

bu kadar felsefe yeter.

bizim durak 130 otobüz. günde 3 bilemedin 4 servis yapıyoruz. yani 3 gidiş 3 geliş. parası da iyi hani.
kimseye bulaşmazsan iyi iş. bazen zorluğu yok değil. hangi işte yok ki... polisi, belediyesi, yolcusu güzel hattır 500t.

sözlükte zirveler oluyormuş bakarsınız bizim otobüz'de bir zirve yaparız. size yol boyunca bütün yaşanmış hikayeleri anlatırım. çekeriz kenara oynarız,güleriz, mangal yaparız. benim bildiğim en zirve bu. dostlarla oldu mu tam zirve bizim için.
yol ancak dostlarla biter yoksa uzar da uzar.

sunshine

bir güneş ışığı.
naif, dolu, candan ve sözlüğün hak ettiği yere gelmesi için canla başla çalışan...
nasıl hayal ediyorsanız emin olun öyle bir gerçek ile karşılaşıyorsunuz.
bir dost, bir abla kazandık. ne mutlu.

türk filmi

tanımlaması basit, yaşaması zor film türü. bildiğiniz türk sinema sektörünün ürettiği dram, acı, neşe, kıskançlık içeren filmlerin tümü.

hangi kafada yazıldıysa çıkın sokağa bakın aynısı mutlaka var.

(bkz:dünyayı kurtaran adam)

kadına şiddeti önlemek

kadına şiddeti önlemek çok basit aslında, bir imzaya bakar. bakıyor, bakıyormuş! çocuğa şiddeti, istismarı önlemek de öyle, basit yani. bir imza yetiyor, yetecekmiş yani ! niye kimse duymuyor bu adamı yahu? dili dimağı kurudu söylemekten, diyor ki; " bu vahim olayları, bu korkunç olayları engelleriz, yeter ki idamı geri getirsinler". " " ben " diyor " altına imzayı atmaya hazırım " sonra bir tek o mu başka bir kadın da çıkıp diyor ki " yok efendim, ben daha güzel imza atarım idam kararının altına " sonra diğerleri, imzalarım, imzalarım, imzalarım! diye çığırıyor.

her ağzınızı açtığınızda terör estirin, her lafınızla toplumu bölün, parçalayın, ayırın, cinnetin eşiğine getirin. bizatihi kendi beyanlarınız yetmez gibi, aşağılık ne kadar beyan yapabilecek varsa paye verin, kadını aşağılayan cümleleri ardı ardına kurun, kuranı destekleyin. sonra da bunda parmağınız eliniz kolunuz direktifiniz emriniz yok gibi bir de dar ağaçları kurmaya yemin edin. elinizle, dilinizle sistematik olarak kadın katili çocuk istismarcısı üretiyorsunuz ne hapisanelere sığdırabilirsiniz ne öldürmekle bitirebilirsiniz.

kadın ile erkek eşit olamaz; fıtrata aykırı

"kız mıdır, kadın mıdır bilemem"

"kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek"

"anası tecavüze uğruyorsa neden çocuk ölsün, günahı ne? anası ölsün öyleyse"

"iş istiyoruz sayın bakanım" "niye evdeki işler yetmiyor mu?"

"kadın çalışarak fuhuşa hazırlık yapar"

"kahkaha atan kadın iffetsizdir"

"kadının fıtratında köle olmak var"

"tecavüze uğrayan kürtaj yaptırmasın"

"hamile kadın sokakta dolaşamaz"

"kadınlar için tek kariyer annelik"

"türk kadını evinin süsüdür"

" 6 yaşında çocukla evlenilebilir "

" kız çocuğu babasının yanında şortla duramaz "

" en az 3 çocuk yapın "

işte bataklık bu.

edit: imla

Toplam betim sayısı: 491

taksim meydanı'nda eğlenen sığınmacılar

güzelce eğlenen gençlerdir. maşallah, hepsi katır gibi tepiniyor (!) mağdur değil miydi bunlar, zor durumda filan. yazın sahillerde, kışın caddelerde güzel eğleniyorlar. yazık! sığınmışlardı, di mi?

veda zamanı

eski sözlüğün, eski yazarlarından biriyim. bazı yazarlar biliyor, bazı yazarlar bilmiyor. eski sözlük sayesinde çok güzel dostlarım oldu. (görüşmeye devam ediyoruz) beraber güldük, hüzünlendik. bebekler karşıladık, yazarlar evlendirdik. keyifli zamanlardı. hepsi benim için kazanımdı.
yeni sözlükte de sanırım bir yıl kadar yazdım. zaman doldu. "yönetimi yerden yere vuran" bir yazarı, uyumu bozan bir yazarı, yazar olarak değil, kişi olarak da istemezler. ben de samimi olarak eleştiri yapamayacağım ben olamayacağım bir yerde durmam.
eski sözlükten değerli yazar arkadaşım harbe giden sarı saçlı çocuk, bu sözlükte okumaktan keyif aldığım quş ağacı, ve sevimli kızım meseli sizleri ve yazılarınızı özleyeceğim. "veda etmeden gitmek korkaklıktır" demiş bir üstad.
tüm yazarlara, mutlu keyifli yeni bir yıl diliyorum.
usta veysel buraya çok yakışır :
biz bu elden gider olduk
kalanlara selam olsun.

ev işleri

bitmeyen işler grubundadır. büyüklerin deyimiyle "arsız" dır. çamaşır, bulaşık, ütü, cam silme, süpürge, toz alma, mermer, fayans ovma, dolap içi silme ve yerleştirme, market alışverişi, banyo - mutfak hijyeni, yemek. bunlar ana başlıkları, detaya indiniz mi? ne işler açar başınıza ev işleri denen canavar! yardımcınız geliyorsa mutlu olun, yok kendim hallederim diyenlerdenseniz zor çok zor. geceyarısı mutfak dolabı silerken bulabilirsiniz kendinizi.

neşet ertaş

türk halk müziği üstadlarından. ismi için, şöyle bir açılım yapılır : neşet ertaş diye yazılır, neşe, dert, aşk diye okunur. bozkırın tezenesidir.

sakalsız erkek

bazı çevrelerce ısrarla sakal bırakmaya davet edilen erkeklerdir. yoksa "hallenenler" olabilirmiş. ne demekse?
memlekette tertemiz yüzlü insanlara hasret kaldık. bir de bu sözde fetvacıların çağrıları çıktı başımıza. hayır olsun bakalım.

meseli

güzel yazan, zarif yazarımız.
sözlüğün yöneticisi olmuş. ne güzel olmuş.
başarılar ve güzellikler yazarımızla olsun.

kadın

bakire kadınlar istiyorsunuz çünkü cinsel performansınızda ki başarısızlığın kıyaslanmasını istemiyorsunuz.
edilgen ve tecrübesiz kadınlardan eş istiyorsunuz, çünkü hizmetinizi yaparken sözünüz geçsin istiyorsunuz.
her kadın bedenine hakkınız var gibi bakıyorsunuz, sahip olduğunuz kadınlara da başka erkekler aynı şekilde bakacak diye kadınlara hayatı zehir ediyorsunuz.
ben sana güveniyorum da çevreye güvenmiyorum diyenleriniz az değildir.
aşağılık kompleksinin adı oluverir kıskançlık, kıskançlığı sevgi yapan geri zekalılık.
özgür düşünen, güçlü, kişilikli kadınlardan korkuyorsunuz, çünkü ne kadar aciz olduğunuzla yüzleşmekten kaçıyorsunuz.
bir erkek her haltı yediğinde görmezden geliyorsunuz, ama bir kadın ''bedenim benimdir sana ne dese'' adını çıkartmaktan hiç gocunmuyorsunuz.
ahlakı kişilikte kaybettiniz, kadının apış arasında arıyorsunuz.
namusunuzu kadın kazandırır, nasıl bir erkek olduğunuz kadına göre ölçülür.
utanmanız ancak karınız "namussuzluk" yaparsa olur.
ödünüz kopar o yüzden tam bir tahakkümcüdür ruhunuz.
faşizm sizden başlıyor, zihniyetsizliğinizden farkedin.
sahi yaa siz erkek kalanlar, hala insan olamayanlar, cinsel organından yukarı çıkamayan kafalar, siz bu dünyada niye varsınız?
cahillikle övünen tek canlı olmak, nasıl bir hakarettir kendinize farkında mısınız?

beş bin yıldır kadın; kölenin kölesi.
ücretli kölenin evdeki hizmetçisi.
köylünün namusu. küçük burjuva aydınının içki sofrasında mezesi ve ilişki albümünde yeteneğinin övüncesi.
kapitalist pazarın cinsel metası.
dindarın kapatması.
tanrının şeytanı.
erkek avcıların gülü, sözde aşk meleği.
oysa o, insanı "rahminde" var edip, yaratanı! emzireni, emeği ile büyüteni, yani insan toplumunun sahibi.

john soul

öğretmenim, bu nasıl yeniyor?

bu sabah, biraz yaşlılık biraz duygusallıkla yoğrulmuş yaşamıma, soğuk algınlığı sosu eklenmişken, gözyaşı döktürmüş, dünyanın en masum, en tatlı, en şirin, buram buram yoksulluk izleri taşıyan harika sorusudur.
ığdır'da eli öpülesi, önünde saygı durulası sevgili öğretmenimiz mehmet özcan çocuklarına pizza ısmarlamış, hayatlarında ilk defa pizza gören masumların, o güzel bakışları, o şirin yemeleri ömürlük bir iz bıraktı bana.
sevgili öğretmenim, yanan insanlık ateşiniz, eğitimci ruhunuz hiç solmasın.
sağolun, varolun. saygılarımla.

25 kasım kadına yönelik şiddetle mücadele günü

uluslararası kadına yönelik şiddetle mücadele günü, aile bakanı zehra zümrüt selçuk'un açıkladığına göre, adalet bakanlığı, içişleri bakanlığı, milli eğitim bakanlığı, sağlık bakanlığı ve diyanet işleri başkanlığının katılım ve katkıları ile gerçekleştirilecek.
simge yapılar, kadına şiddetin karşıtlığını ifade eden turuncu renk ile renklendirilecek.
81 ilde çeşitli etkinlikler düzenlenecek.
bu etkinlikler umarım sadece laf ve sohbet olarak kalmaz, uygulama olarak da kadın ve çocuğa şiddetin önüne ciddi engeller çekilmesi için çalışmalar yapılır.

otizmli ünlüler

zekaları farklı çalıştığı için, deha seviyesindeki bilim, sanat insanlarıdır.

franz kafka
beethoven
mozart
einstein
tesla
jane austen
van gogh
edison
newton

homoseksüelliği övmeyi modernlik sanmak

homoseksüellik belli tarihlere kadar hastalık, daha sonra ruhsal bozukluktan kaynaklanan tercih, şimdilerde yönelim kabul ediliyormuş.
sözlükte açılan betimlerdeki görüşlerden doğan farklılığın içine dalmadan, bir kaç bir şey okudum, böyle açıklamaya çalışıyorlar.
reklamı nasıl yapılıyor? bilmiyorum. ben hiç rastlamadım. ama tercihi nedeniyle çok acı çekmiş bir insan tanıdım. (bir başka betimde uzunca anlatmak istiyorum)
çalıp, çırpıp, eziyet edip, çoluk, çocuğa tecavüz edenleri gördük erkek diye,
en olmadık lafları edip, yuva yıkan, iş bozan kadınlar gördük.
cinsiyetin insan olmakla, iyi olmakla, vicdanlı olmakla ilgisi vardı, bize mi öğretmeyi unuttular?
ötekileştirmeyi ne kadar sever olduk! ne kadar acı değil mi?

geleneksel tıp

binlerce doktor uygulama sertifikalarını almışlar. artık "kupa çekme" "sülük" tedavileri konusunda da eksiğimiz kalmamış şükür.
tabipler odası "bu tedaviler afrika'da bile kalmadı" dese de, bizde var efendim.
sıradaki örneklerini çok merak ediyorum. okuyup, üflemeye başlarlar mı acaba bizi?
mümkündür. geleneksel tıp efendim. siz de hiç bir şey beğenmiyorsunuz.

doç. dr. elif ince

ilk radyonsuz tomografi cihazının geliştirilmesine öncülük eden nükleer fizikçi bilim kadını.
istinye üniversitesi öğretim üyesi doç. dr. ince ve ekibinin cihazı, türk patent ve marka kurumu'nun düzenlediği yarışmada altın madalya kazandı. mesanenin görüntülenmesi için geliştirilen cihaz büyük yankı uyandırdı.

çam ağacı

yılbaşı üzeri evinizde bu güzelim ağacın kendisi veya bir taklidi bulunuyorsa yandınız, dinden çıktınız demek oluyor.
çok kusurlu ve hatalısınız. hemen yok edin o ağacı. zinhar süslemeye falan kalkmayın. en derin köşelere sokun, bir daha da çıkarmayın. çünkü niyetiniz asla yeni yılı kutlamak olamaz, neler karıştırıyorsunuz siz bakayım? ağacı kaldırın. ohh! hep beraber rahat nefes aldık. yine kurtardık!

kadın sürücüyü döven magandalar

trafikte kendilerine yol vermediği gerekçesiyle, aracının önünü kesip kadın sürücüye, cesur ve kahraman bir şekilde saldıran,hırpalayarak döven, erkek egemen adaletin kadın savcısının "beni dövmüyorlar da neden seni dövüyorlar?" sorusuyla incelenecek dosyasının, hatta malum makamlara yakınlıkları varsa, karakol kapısında elleri sıkılarak karşılanacak "yeni türkiye" nin yeni yaratılmış, desteklenen, korkusuz magandalarıdır.