yeni zelanda' da camiye saldırı
ibadet eden masum insanlara karşı gerçekleştirilmiş saldırıdır.
her zaman yürekten inandığım, desteklediğim bir sav var. "terörün dili, dini, ırkı olmaz. terör, terördür. lanet bir olaydır"
senin teröristin daha şirin, benim ki daha sempatik gibi, olmaz bu işler.
masumlar söz konusu.
insanoğlu, dil din ırk ayrımını bırakıp, insan olma, vicdanlı insan olma yolunda birleşmelidir. tüm düm dünya için, insanlık için, daha geç olmadan.
istiklal marşının kabulu
12 mart 1921 tarihinde ilk meclis tarafından kabul edilmiştir. mehmet akif ersoy tarafından yazılmış, ekrem zeki öngör tarafından bestelenmiştir.
cumhuriyetin ve ülkenin içinde bulunduğu duruma uygun olarak "korkma" diye başlar.
korkmuyoruz. ulu önderin ileri görüşüne, sağlam temellere dayandırdığı cumhuriyete sonuna kadar inanıyoruz. "türkiye cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır"
8 mart dünya emekçi kadınlar günü
diğer ülkelerle farkımızı, kutlamalarda da ortaya koyarak, taksim meydanında toplanan kadınları polisimiz biber gazı ve plastik mermi armağan ederek ödüllendirmiştir.
türk kadını armağana doymaz zaten ömür boyunca :
aileden, eğitim hakkının kısıtlanması,
erkek çocuktan sonra gelme,
kocadan babadan dayak,
patrondan, çok çalışma az ücret,
toplumdan, mahalle baskısı,
daha da fazlası, öldürülür. hiç acınmaz.
kadın emekçiler gününüz kutlu olsun.
koca dehşeti
hayatımızın parçası olan haber başlığıdır.
alışmamamız gerekirken, alıştırıldığımız "vah vah, tüh tüh" le, okuyup geçtiğimiz haberlerdir. yuvalar bozulur, evlatlar öksüz, yetim kalır, hayaller yarım kalır oysa ki. hepsi ayrı bir hikaye. hepsi ayrı bir dramdır. en zor olan çocukların durumudur. sahiplenecek akraba yoksa, devletin korumasına verilen evlatcıklar, yaşam denen çarkın içinde ufalanır gider.
geçtiğimiz günlerdeki haberlerden minicik aklımda kalan :anne 23 yaşında, baba 34 yaşında, çocuk 10 yaşında. baba, anneyi 10 yerinden bıçaklıyor, çocuğun gözleri önünde.
kadın hastanede, baba kaçmış.
küçük bir hesapla, anne 13 yaşında henüz kendisi çocukken anne olmuş, kim bilir neler yaşadı? sonuç? evladının gözü önünde bıçaklandı. evladının geleceği ne olur? o katil adayı peşlerini bırakır mı? bundan sonra o çocuk anneyle, evladına hayat var mı? offf be hayat çok acımasızsın. yoksa? sen masumsun da! bizler mi acımasız olduk!
jiletli futbolcu
geçen hafta oynanan maçlardan birine, bir futbolcu eline jilet gizleyerek çıkmış, önüne geleni yaralamış.
hangi takım, kimliği falan çok önemli değilde, nasıl bir hırs, nasıl bir düşmanlıkla çıktın o sahaya evladım.
birinin olmadık bir damarını falan kessen olmadık sonuçlara yol açsan, hiç mi vicdanın sızlamayacak
spor, barış ve kardeşliktir. spor centilmenliktir. spor insanlıktır.
sen nasıl bir futbolcusun demeyeceğim? sen nasıl bir insansın?
hırsızlık
ülkemizde pek yaygın bir eylemdir.
en büyüğümüzden, en küçüğümüze fırsat bulunca çalıveriyoruz, duramıyoruz efendim.
apartman yöneticimiz şirin bir kapı paspası aldı. apartman girişine. üzerinde gülen yüzler vardı. dışarıdan geldiğimde, pek hoşuma gidiyordu,gülen yüzler tarafından karşılanmak.
çaldılar efendim. evet yanlış okumadınız, kapı paspasını çaldılar. çok düşündüm, neden diye? bir kaç liralık bir şey neden çalınır? bulamadım cevabını.
çalıyoruz efendim duramıyoruz. balık baştan kokuyor. aşağılara inince, paspasa kadar düşüyor ama yine çalıyor.
allah mahşerde size hesap sormaz
şanlıurfa milletvekili mehmet kasım gülpınar'ın seçim konuşmasından alıntıdır.
allahla pazarlığa oturmuş gelmiş olmalı bu bey.
sonraki adım, cennette ırmak manzaralı konutlar, huri sayısının arttırılması, promosyon olarak seçmenlere tanzim satış kuyruğu olmaksızın ikramlar olabilir.
yazıktır, günahtır. din hiç bu kadar ayaklar altına alınıp çiğnenmemişti.
allah ile, din ile aldatmak budur. ama kime anlatıyoruz?
güvensizlik
büyük şehirlerdeki insan ilişkilerinde kendini fazlasıyla gösteren durumdur.
yazılı ve görsel medyayı takip eden insanların gündemden hiç düşmeyen taciz, tecavüz, hırsızlık, dolandırıcılık, cinayet, yaralama gibi "iç açıcı" haberleri takibinden sonra haksız olmadıkları güven sorunudur.
bugün oldukça yaşlı bir teyzeyle merdivenli bir alanda karşılaştık. bir yandan bastonuna dayanıyor, bir yandan üç beş parça alışveriş yapmış onlar elinde ve merdiven trabzanını tutmaya çalışıyor. bu şartlar altında da çok zor iniyor. yanına yaklaşıp :
-size yardım edebilir miyim?
elindeki paketleri daha sıkı kavrayarak,
-istemem, sağolun.
-peki siz bilirsiniz.
benden korktu, ürktü. belki de paketlerini alıp kaçmamdan korktu. o kadar üzüldüm ki haline. yardım edemediğim gibi, üstüne üstlük korkutmuştum teyzeyi.
bizleri ne zaman bu hale getirdiler? birbirimizden uzak durmak için her şeyi yapıyoruz. bölündük, parçalandık, ayrıştık, uzaklaştık.
düzelir miyiz? zor! çok zor olacak!
patlıcanın marketlerden kovulması
bu patlıcan var ya dostlar, hiç rahat durmamış, yanına patatesi, soğanı, biberi özellikle sivri olanı almış "ztö" yü kurmuş.
içten, içe ülkemiz ekonomisini çökertmeye karar vermişler. ama bizim büyüklerimiz, hiç kül yutar mı? asla!
hemen ifşa oldu örgüt. zerzavat terör örgütü başkanı patlıcan marketlerden kovuldu. örgüt çöktü.
öyle mazot, gübre, ilaç çok pahalı, işcilik ücretleri, yerli tohum gibi detayları anlatmayın. o patlıcan yok mu o patlıcan! bütün kabahat onundu.
organize işler sazan sarmalı
gülebilmek umuduyla izlediğim, birkaç yerinde sadece tebessüm ettiğim, yılmaz erdoğan, kıvanç tatlıtuğ, ezgi mola'nın başrollerini paylaştığı sinema filmi.
boşuna zaman kaybı oldu benim için.
ülkeyi terk etmek
rekor rakamlara ulaşan eylem olduğunu öğrendim oda tv haberinden.
şaşırmadım. çevremde ne kadar 20li yaşlarda çocuğu olan tanıdık varsa, hepsi bir araştırma halinde, "çocuğu yurt dışına çıkaralım, bu ülkede yaşanmaz artık" düşüncesiyle.
çok üzücü. çok yaralıyıcı, ama kimseye bir şey denmiyor. ne diyebilirim ki! ben de çocuğum için endişeliyim. ama bu ülke bizim. bu ülke bizlere, büyük fedakarlıklarla armağan edildi. 14-15 yaşındaki bıyıkları terlememiş gençler, bebelerini sırtlarına vurup kağnı güden bacılar, patlak çarıklarla gözünü kırpmadan cepheye giden kınalı kuzular, gidip dönmeyi hiç düşünmeyenlerin armağanı bu ülke.
terk etmemeli. bu ülke bizim. ulu önderin dediği gibi "ilelebet payidar kalacak"
burada bu topraklarda yaşamaya devam edeceğiz. her şeye ve herkese rağmen.
alinur aktaş
nasıl betimlenir bilemedim sözlük. ama kurallar var. nazım hikmet, bahriye üçok, uğur mumcu, türkan saylan'ı "dine, diyanete karşı" kişi olarak tanımlamış, tüm becerisi din üzerinden siyaset yapabilmek olan politikacı kişilik diyelim de tanım olsun.
keşke saydığın kişilerden bir parça ışık alabilseydin de... siz tamamlayın dostlar!
varlık kuyruğu
gündemimize yeni girmiş tanzim satış kuyruklarına bir büyüğün (!) verdiği isimdir.
karda, kışta soğukta, 2 kilo ucuz patates ya da patlıcan için kuyrukta beklemek, nasıl bir varlığın eseridir?haber izleyip, büyüklerimizi dinledikçe, çorba olmuş kafam, hiç almamaktadır.
sigara içmek haramdır
diyanet işleri başkanı fetvasıdır.
çok başka şekillerde anlatılabilecek zararlarına, haram demek, arkadan acaba neler gelecek? sorusunu getiriyor akıllara.
işsizlik
özellikle üniversite mezunu, genç işsiz sayısı olarak rekordan rekora koştuğumuz, uğruna gençlerimizin intihar ettiği, eğitim kalitelerine uymayan işlerde 3-5 kuruşa sömürüldükleri acı gerçek, kanaması durmayan yaradır.
5-10 kişi istihdam edilecek kadrolara, binlerce kişinin başvurması, kuyrukların geceden oluşması, hep bu çaresizliğin resmidir.
14 şubat sevgililer günü
mağazaların, kafeteryaların, restorantların kırmızı süslerle bezendiği, her yerden kalp ve kalpcik süslemelerin üzerimize atladığı, bir vakitler bir aziz, evlenmeleri yasak romalı askerleri evlendirdi diye, şimdi kendimizi parçalayarak, paralayarak kutladığımız özel gündür.
günler öncesinden reklam bombardımanı başlar, seda bilmemkim süzülür, dudaklarını büzer, "sevdiğinize pırlanta alın" filan taksitle.
bir başka reklam "fırın alın" diğeri "gümüş" alın, öbürü "evin eşyalarını yenileyin. sizi daha çok sevsin".
özel günler güzeldir, hediyeler de güzeldir ama ölçüsünde.
sevdiğinizi her gün sevin genç hanımlar, genç beyler. doğal olun, net olun, açık olun. saygılı olun birbirinize. inanın sevginiz daha güzelleşir, daha uzun ömürlü olur.
minik hediyelerle hediyeleşin. hiç bir şeye gücünüz yetmiyorsa bir çay ya da kahve için birlikte. en samimi sözler eşliğinde.
işte o an ve anlar, sevginin ve sevgilinin günü anlamını taşır. pakete konup, duygusuzca verilen bir pırlanta inanın bu anlar yanında çok değersiz kalacaktır.
çi börek
çiğ börek, şi börek diye de anılan tatarlara has bir börektir.
ince mayalı hamur içine konulan kıyma, patates ya da peynir (orjinali mutlaka kıymalı) kızgın yağa atılır, puf puf kabarır. sıcak sıcak servis edilir. yemeğe doyamazsınız.
nezaket
insana dair en güzel özelliklerden biridir.
günaydın demek, iyi akşamlar demek, kapı tutmak, özür dilemek, izin istemek, her hangi bir işyerindeki personele kibar davranmak, rica etmek gibi davranışları kapsayan hareketleri biz milletçe unuttuk. hatırlamıyoruz. nazik insanlara "son dinozor" lar gözüyle bakıyoruz. kabalık yükselen değer.
nezaket bir kadın adı olarak kaldı, güzel türkçemizde ve türkiye'mizde. çok acıklı ve çok acıtıcı.
askeri helikopterin düşmesi
4 can alan, 4 eve ateşler düşüren, babasız, eşsiz, evlatsız evler bırakan elim hadisedir.
yetkililerin açıklamaları klasiktir. " kaza derinlemesine araştırılacaktır."
o hurdalarla o insanları uçuşa çıkarmadan düşüneceksiniz beyler, hanımlar. sonradan değil. iyi yetişmiş, eğitimli insanları kaybediyoruz.
çıplak banyo yapmak mekruhtur
nihat hatipoğlu beyanıdır.
genç arkadaşlar için açalım, mekruh iğrenç tiksindirici demek.
banyoyu çıplak yapmak ne demek hocam? özel kombin yapıyoruz girmeden önce. hangi pantalon hangi gömlekle yakışır? banyo fayanslarınla gereken uyumu yakalayabildik mi? bakıyoruz. o şekilde giyinip, giriyoruz. endişelenmeyin.