@sunshine

Yazar

Durum: 491 - 0 - 0 - 0 - 26.12.2019 18:11

Puan: 2255 - elf

16 yıl önce kayıt oldu. 1. Nesil Yazar Yazar.

Uslu bir yazar olmadı. Şirinleri göremedi. :) Yazar, yazmaz. İdare edin.
  • /
  • 25

silivri soğuktur şimdi

bir süredir düşünen, yazan, konuşan aydın ve aydınlık insanların soluğu aldıkları yer olarak ünlenen silivriyi ve oradan çıkmanın zorlu sürecini yıllardır izlediğimiz için yerinde bir ifadedir. ürkütür.

kartal'da çöken bina

üstteki üç katının kaçak olduğu, alt kattaki atölyenin yer kazanmak için taşıyıcı kolonları kestiği iddia edilen bina. denetimsizlik acı ve ölüm getirdi içinde yaşayan insanlara. acele yayın yasağı getirilmesi anlaşılamadı sadece. kimden, neyi saklıyorsunuz?
can kayıpları ve yaralılar iç burkuyor, üzüyor.

mecliste 550 çeşit yemek

meclis lokantasında üç beş paraya yenilebilen yemek çeşidi 550ye çıkarılmış,vekillerimiz seçmekte zorlanıyorlarmış. vekillerimiz seçim de zorlanıyor, millet geçim de. ne diyelim? afiyet olsun beyler. çok şey söylemek lazım da! ne de olsa "silivri soğuktur şimdi"

çocuk sevmeye korkmak

son zamanların yeni moda korkusudur.
çocuklara yapılan taciz, tecavüz benzeri olayların artması, sanıkların cezasız kalması, bazı olayların, bir takım kılıflara sokulmaya çalışılması ve kendini ulema zanneden tuhaf tiplerin çıkıp, "6 yaşındaki kızla evlenilir", vb. beyanlarda bulunmaları, anne babaların gergin bir biçimde dolaşmalarına neden olduğu için, kafeteryada yan masada oturan, dünyalar tatlısı bebeğe bile yan gözle bakamaz, göz kırpamaz, el sallayamaz hale geldik. çocuk sevemiyoruz sayenizde, çocuk! sevgisiz bir toplumuz zaten, sevgi göstermeyi bilmiyoruz, anlamıyoruz. artık yeryüzünün en masum varlıklarını bile sevemiyoruz sizin yüzünüzden.
bu ortamı hazırlayanlara neler sayıp, döksem acaba?

okulların açılması

minicik yavruların, kendileri kadar ağır çantalarını sırtlayıp, kaplumbağa yürüyüşüyle, alacakaranlıkta yollara düşmesinin ikinci dönemi başlamıştır.
bir türlü organize edemediler şu ders saatlerini, yavrular karanlıkta sokaktalar. yazıktır yahu.

silahlanmak

bir mafya abisi böyle buyurmuş :silahlanın, hiç değilse av tüfeği alın.
kime karşı silahlanıyoruz? niye silahlanıyoruz? etrafındaki güruh sormamıştır tabi.
asıl merak edilen cumhuriyet savcıları nerededir? bu soruyu neden sormazlar?
fazla mı meraklıyım acaba? soru sormaya da korkuyorum sözlükçüm. bu kadar yeter sanırım.
unutmadan, silahlara karşıyız.

kadir mısıroğlu

laiklik karşıtı, fesli, raporlu, sözde tarihçi.
yine bir beyanda bulunmuş (!)
"türkiye batarsa batsın ama şeriat gelsin"
türkiye ulu önderin dediği gibi "ilelebet payidar kalacaktır." ona hiç şüphemiz yok ama sizin gibi fesli kafalara bunu nasıl anlatmak lazım bilemedim şimdi.

4 şubat dünya kanser günü

kanser hastalığına dikkat çekmek amacıyla etkinlikler düzenlenen gün. ibb, köprüleri ve galata kulesini turuncu mavi ışıktan renklere boyayarak etkinliğe katılıyor.

150 parça eşya ile yaşamak

şintoist inanıştan kaynaklı, japonya'da doğmuş bir akımdır. ayni renkli kıyafetten maksimum 4 adet, 2 adet tabak, 1 masa, 1 yatak, şeklinde minimal eşyayla yaşama şeklidir.
alışverişin esiri olmadan, eşyalara hizmet etmeden, daha çok kendinle, iç dünyanla ve hobilerinle ilgilenme şansı tanıyormuş.
biz de kabul görür mü? zor! sadece 90-100 parça çatal bıçak takımları var çeyizlerde. olmazsa, olmaz! beğenmezler bizi.!

biyometrik fotoğraf

rahmetli annem görse, "benim çocuğum değil" , der. bir heyet kurulsa fotoğraftan yargılama yapsa, kesin "suçlu" kararı çıkar. kendi halinde minnoş insanları bile, terörist damgası yiyecek hale getirir. vay arkadaş ne korkunç fotoğraflar bunlar. nasıl bir şey bu?
tanım :ehliyet, pasaport, kimlik gibi resmi belgelerde zorunlu fotoğraf türü.

mutfakta yangın var

çocukluğumda gazeteler bu tarz başlıklar atardı. anlamakta zorlanırdım. nereleri yanıyor? diye düşünüyordum. o zaman yanan mutfakların yanında, şimdikiler enkaz yığını. meyve, sebze, kahvaltılık, et, süt ürünleri fahiş üstü fiyatlarla satılıyor. ailelerin düzgünce ve sağlıklı bir yemek sofrası kurması için ödemeleri gereken bedel yüzlerce lira.
genç bir hanım tv röportajında "yalnızca çocuklara kadar alıyorum" dedi. ne acı!

yüksek seçim kurulu

değişik kararlara imza atarak, hepimizi dumurdan, dumura sürükleyen kurum.
"52 kişilik hane olur" buyurmuşlar, son kararlarında. paşa babanın konağında bile bu kadar kişi bir arada yaşamamıştır herhalde. hem de hepsi seçmen yaşında. değişik!cidden değişik bir karar! bilip, görüp, duyup, üç maymunluk daha da değişik!

uğur mumcu

26 yıl önce, arabasına bomba konularak katledilen sakıncalı piyade.
unutmayacağız.

ölen insanın arkasından konuşmak

ahlaki bir yaklaşımdır.
bugün sosyal medyada rahmetli ayşen gruda'nın arkasından yazılan güzel sözleri okuyup, duygulanmışken, bazı kendini bilmezlerin yorumlarına denk geldim.
-ateşi bol olsun.
-cehennem onu bekler.
-odunu bol olsun.
nasıl bir ahlak ve vicdan yoksunu kişilersiniz ki, sadece filmini izleyip, tv de gördüğünüz bir sanatçı için bu yorumları yapabiliyorsunuz? hakkında ne biliyorsunuz?nasıl bir insan olduğunu nereden biliyorsunuz? cehennemlik, odunluk olduğuna dair kanaati nasıl oluşturdunuz?
o kadar kötüsünüz ki! siz ve kokuşmuş yargılarınız yüzünden, hepimiz birbirimize nefret kusar olduk. nerede hoşgörü? nerede insanlık?

ilaçların bulunmaması

kanser, solunum, migren ve çocuk antibiyotikleri sıralamanın başındadır. hastalar ve hasta yakınları mağdur. sağlık bu. şakaya gelmiyor ki.
ben yıllardır migren belası ile uğraşırım. kriz geldiği anda almam gereken ilaç bir yıldır piyasada yok. muadili önerildi. beş aydır muadili de yok. bundan sonraki migren krizinde en yakın duvara kafa atmayı planlıyorum. o ağrının başka türlü geçmesi mümkün değil. belki bayılarak kurtarırım.
dip not:sakın hastane demeyin. o ağrıyla hastane kuyruğunda beklenmiyor. malum sarı, yeşil, kırmızı alanlarımız var. evde kalmak daha iyi.

serviste unutulan çocuklar

genelde ana okulu veya kreş çocuklarının başına gelen talihsiz, sonuçları can acıtıcı olaylardır.
yazın bir yavrunun canına malolan bu vurdumduymazlık, yeniden tekrarlandı. bu kez yavrucak 5 saat serviste kalmış. üşümüş, acıkmış, altına yapmış. korkusu da bonus.
cezaları çok ağır olmalı bu sorumsuzların. minicik yavrular emanet ediliyor size, servet miktarında ücretler talep ediyorsunuz o yavrulara gözünüz gibi bakacaksınız. paket taşımıyorsunuz, can taşıyorsunuz. biraz özen! biraz dikkat!

ayşen gruda

yeşilçam filmlerinde, esas kızın yanında, yöresindeki biraz daha az güzel, ama hep iyi, hep saf, hep temiz hatta tertemizi oynadı yıllarca. kendi gibi, sanatı gibi.
ve diğer güzel insanlar gibi, güzel bir ata binip terk etti bu diyarı. ışıklarda uyusun.

hassas ve duygusal yardım

ankara belediye başkan adayı mehmet özhaseki'nin fetö ile ilgili açıklamalarında yer alan sözlerdir.
"bizler hassas ve duygusal olduğumuz için yardımlarını kabul ettik, bütün milleti kandırdılar"
özrü kabahatinden büyük der, atalarımız. açıklama da öyle bir açıklama olmuş işte!

kalabalık hane

seçimler nedeniyle başlayan göç hareketinin eseridir. en son bilinen bir hane 1.108 kişiydi. ne yaptınız beyler? beldeyi mi taşıdınız tek bir haneye? yapmayın. etmeyin.

hayalet seçmen

bir takım yayın organlarında yer aldığına göre 149-165 yaş arası seçmenler varmış oy kullanacak. maşallah diyelim. yaşam kalitesi ne kadar yükselmiş ülkemizde. kaç yaşlarda oy kullanıyor artık vatandaşlar.maşallah! maşallah!
yok eğer değilse, bari rahmetlileri rahat bırakın yahu!
  • /
  • 25

kız öğrenciye hakaret eden profesör

şu tip olaylara bir yerlerde rastgelmeyi o kadar istiyorum ki...

ancak bu tip haysiyetsiz dallamalar adamların yanında yapamazlar bunu. ancak kendisine ses çıkaramayacak sünepelerin ya da fiziksel anlamda güçsüz kadınların yanında öter boruları bu tiplerin. o okulda okuyan bir öğrenci olsam, okulu bitirmem mezun olmam o herifin iki dudağının arasına bakıyor olsa dahi; o kadının kıyafetine laf atan, üniversiteyi pavyona benzeten, öğrenciyi giydiği kıyafet ile aşağılamaya çalışan bu basit beyinli ucubeye öyle bir ders verirdim ki girdiği her sınıfta ibret olsun diye ilk o dersi anlatırdı... ah ah! yalvarıyorum bir tanesi denk gelsin. biliyorum düzelmeyecek ve bitmeyecekler çünkü onların yaptığını normalleştiren aşağılık bir toplum var arkalarında. o yüzden son zamanlarda bu kadar sesleri çıkar oldu zaten... ama buraya yazıyorum, bir gün benim bulunduğum bir ortamda değil profesör, genelkurmay başkanı böyle bir hadsizlik yaparsa, rütbesini söker münasip bir tarafına sokarım onun.


t: öğrenciye, kendi ihtisas alanıyla ilgili katacak bir şeyi olmadığı için ahlak bekçiliğine soyunmuş bir gerzektir.

türkiye'de profesör olma koşullarını bilen insanlar zaten bu gerizekalı ucubelere sırf sıfatlarından ötürü itibar etmeyecektir.

ölen insanın arkasından konuşmak

ölü ya da diri, birileri hakkında konuşmayı bıraktığımız gün dünyayı güzelleştirmek adına dev bir adım atmış olacağız. tabi ki bu bir ütopya çünkü bazı insanlar diğer insanlardan başka bir şey konuşamazlar.

toplum olarak henüz hazır olmadığımız şeyler

devrim. çünkü devrim kadar bir toplumu rahatsız eden başka bir durum yoktur. toplumun içinde bulunduğu kalıptan onu bir anda sıyırmaya çalışmak hiç de kolay değildir.

ilk bisikletim

sahip olduğum ilk bisiklettir.
bisiklet denince aklıma hep ilk aldığımız bisiklet geliyor. ilkler unutulmaz derler ya buda öyle bir şey olsa gerek.
ilk bisikletimi türkiye gazetesinden kupon biriktirerek almıştık. aylarca kupon biriktirmek, bayide acaba gazete kaldı mı şeklinde korkular, biriktirilen kuponların evin en gizli yerinde saklanması derken o gün gelir ve bisan marka mavi aslan parçası en sonunda teslim alınır. babamın akşam eve geldiğinde arabanın arkasında onu ilk gördüğüm anı hiç unutamıyorum.

senelerce o bisiklete bindim. yıpranmış bir bisiklet olsa da bir gece insafsız bir hırsız tarafından bisikletim çalındı. ansız bu ayrılık belki de hiç unutamama neden oldu. her ne kadar vedalaşamasakta sen hep kalbimdesin, mavi kadrolu ilk göz ağrım.

sunshine

farkındalığı yüksek ve hep en iyisini isteyen yazar.
ama, mesela çehov şöyle der " mükemmellik uyumsuzlukla birlikte var olabilir. "

ez cümle; özlenen yazardır.

manda ve himaye

(bkz:mustafa kemal atatürk) önderliğinde, erzurum kongresi'nin bildirisinde kabul olunamaz olarak verilen karardır.

kelimeleri ayrı ayrı ele alırsak manda; kendini yönetemeyecek duruma gelen ülkelerin, tekrar kendini yönetebilecek duruma gelene kadar başka ülkelerin üzerinde yönetim oluşturma işlemine denir. yani kısaca ülkeler geçici olarak yönetim ve idari hatta iç işlerini başka ülkelere tabi bırakıyorlar. ancak ülke üzerinde egemenlik oluşturmuş mandacı devletler genel olarak devletin ilerlemesini ve gelişmesini kendisine bağlı kalacak şekilde yürüttüğü için bu süreç genelde kısa süreli olmuyor.

himaye ise; kendini koruyamayan ülkelerin işgal edilmemek için başka ülkelerin koruyuculuğu altına girmesine deniliyor.
bu iki kavramda aslında güçlü ülkeleri daha güçlü, güçsüz devletleri ise daha güçsüz hale getiriyor.

ulu önderin yüksek öngörüsüne ne kadar minnet etsek az.

500t

istanbul'un en bilindik otobüz hattıdır.
bir çok ilişki bir çok arkadaşlık ve yol hikayesi barındırır. haliyle biz de bu arada bir şeyler öğreniyoruz gelenden gidenden.
500t hayat gibidir. sizin kadarınız bellidir. sabah başlarsın servise. çıkarsın yola o durak senin bu durak benim dolaşırsın. en son edirne kapı mezarlığı, son durak. bildiğin hayattır.

kimler biner kimler inerse artık hayat otobüz'üne.

ama şunu bilirim ilk doğduğun gibi başlarsın sefere.
ilk duraktan anneni babanı alırsın hayatına, ailen , sonra arkadaşların ve bir çok kişi biner. hepsini taşırsın, kimi zaman tartışırsın, kimi zaman selamlaşırsın.
ama hepsi son durakta veya kendi durağı geldiğinde iner otobüz'den. sen kendi yolunda gider gelirsin. ama ne olursa olsun tuzla'dan boş kalkarsın, mezarlığa boş girersin

bu kadar felsefe yeter.

bizim durak 130 otobüz. günde 3 bilemedin 4 servis yapıyoruz. yani 3 gidiş 3 geliş. parası da iyi hani.
kimseye bulaşmazsan iyi iş. bazen zorluğu yok değil. hangi işte yok ki... polisi, belediyesi, yolcusu güzel hattır 500t.

sözlükte zirveler oluyormuş bakarsınız bizim otobüz'de bir zirve yaparız. size yol boyunca bütün yaşanmış hikayeleri anlatırım. çekeriz kenara oynarız,güleriz, mangal yaparız. benim bildiğim en zirve bu. dostlarla oldu mu tam zirve bizim için.
yol ancak dostlarla biter yoksa uzar da uzar.

sunshine

bir güneş ışığı.
naif, dolu, candan ve sözlüğün hak ettiği yere gelmesi için canla başla çalışan...
nasıl hayal ediyorsanız emin olun öyle bir gerçek ile karşılaşıyorsunuz.
bir dost, bir abla kazandık. ne mutlu.

türk filmi

tanımlaması basit, yaşaması zor film türü. bildiğiniz türk sinema sektörünün ürettiği dram, acı, neşe, kıskançlık içeren filmlerin tümü.

hangi kafada yazıldıysa çıkın sokağa bakın aynısı mutlaka var.

(bkz:dünyayı kurtaran adam)

kadına şiddeti önlemek

kadına şiddeti önlemek çok basit aslında, bir imzaya bakar. bakıyor, bakıyormuş! çocuğa şiddeti, istismarı önlemek de öyle, basit yani. bir imza yetiyor, yetecekmiş yani ! niye kimse duymuyor bu adamı yahu? dili dimağı kurudu söylemekten, diyor ki; " bu vahim olayları, bu korkunç olayları engelleriz, yeter ki idamı geri getirsinler". " " ben " diyor " altına imzayı atmaya hazırım " sonra bir tek o mu başka bir kadın da çıkıp diyor ki " yok efendim, ben daha güzel imza atarım idam kararının altına " sonra diğerleri, imzalarım, imzalarım, imzalarım! diye çığırıyor.

her ağzınızı açtığınızda terör estirin, her lafınızla toplumu bölün, parçalayın, ayırın, cinnetin eşiğine getirin. bizatihi kendi beyanlarınız yetmez gibi, aşağılık ne kadar beyan yapabilecek varsa paye verin, kadını aşağılayan cümleleri ardı ardına kurun, kuranı destekleyin. sonra da bunda parmağınız eliniz kolunuz direktifiniz emriniz yok gibi bir de dar ağaçları kurmaya yemin edin. elinizle, dilinizle sistematik olarak kadın katili çocuk istismarcısı üretiyorsunuz ne hapisanelere sığdırabilirsiniz ne öldürmekle bitirebilirsiniz.

kadın ile erkek eşit olamaz; fıtrata aykırı

"kız mıdır, kadın mıdır bilemem"

"kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek"

"anası tecavüze uğruyorsa neden çocuk ölsün, günahı ne? anası ölsün öyleyse"

"iş istiyoruz sayın bakanım" "niye evdeki işler yetmiyor mu?"

"kadın çalışarak fuhuşa hazırlık yapar"

"kahkaha atan kadın iffetsizdir"

"kadının fıtratında köle olmak var"

"tecavüze uğrayan kürtaj yaptırmasın"

"hamile kadın sokakta dolaşamaz"

"kadınlar için tek kariyer annelik"

"türk kadını evinin süsüdür"

" 6 yaşında çocukla evlenilebilir "

" kız çocuğu babasının yanında şortla duramaz "

" en az 3 çocuk yapın "

işte bataklık bu.

edit: imla

Toplam betim sayısı: 491

taksim meydanı'nda eğlenen sığınmacılar

güzelce eğlenen gençlerdir. maşallah, hepsi katır gibi tepiniyor (!) mağdur değil miydi bunlar, zor durumda filan. yazın sahillerde, kışın caddelerde güzel eğleniyorlar. yazık! sığınmışlardı, di mi?

veda zamanı

eski sözlüğün, eski yazarlarından biriyim. bazı yazarlar biliyor, bazı yazarlar bilmiyor. eski sözlük sayesinde çok güzel dostlarım oldu. (görüşmeye devam ediyoruz) beraber güldük, hüzünlendik. bebekler karşıladık, yazarlar evlendirdik. keyifli zamanlardı. hepsi benim için kazanımdı.
yeni sözlükte de sanırım bir yıl kadar yazdım. zaman doldu. "yönetimi yerden yere vuran" bir yazarı, uyumu bozan bir yazarı, yazar olarak değil, kişi olarak da istemezler. ben de samimi olarak eleştiri yapamayacağım ben olamayacağım bir yerde durmam.
eski sözlükten değerli yazar arkadaşım harbe giden sarı saçlı çocuk, bu sözlükte okumaktan keyif aldığım quş ağacı, ve sevimli kızım meseli sizleri ve yazılarınızı özleyeceğim. "veda etmeden gitmek korkaklıktır" demiş bir üstad.
tüm yazarlara, mutlu keyifli yeni bir yıl diliyorum.
usta veysel buraya çok yakışır :
biz bu elden gider olduk
kalanlara selam olsun.

ev işleri

bitmeyen işler grubundadır. büyüklerin deyimiyle "arsız" dır. çamaşır, bulaşık, ütü, cam silme, süpürge, toz alma, mermer, fayans ovma, dolap içi silme ve yerleştirme, market alışverişi, banyo - mutfak hijyeni, yemek. bunlar ana başlıkları, detaya indiniz mi? ne işler açar başınıza ev işleri denen canavar! yardımcınız geliyorsa mutlu olun, yok kendim hallederim diyenlerdenseniz zor çok zor. geceyarısı mutfak dolabı silerken bulabilirsiniz kendinizi.

neşet ertaş

türk halk müziği üstadlarından. ismi için, şöyle bir açılım yapılır : neşet ertaş diye yazılır, neşe, dert, aşk diye okunur. bozkırın tezenesidir.

sakalsız erkek

bazı çevrelerce ısrarla sakal bırakmaya davet edilen erkeklerdir. yoksa "hallenenler" olabilirmiş. ne demekse?
memlekette tertemiz yüzlü insanlara hasret kaldık. bir de bu sözde fetvacıların çağrıları çıktı başımıza. hayır olsun bakalım.

meseli

güzel yazan, zarif yazarımız.
sözlüğün yöneticisi olmuş. ne güzel olmuş.
başarılar ve güzellikler yazarımızla olsun.

kadın

bakire kadınlar istiyorsunuz çünkü cinsel performansınızda ki başarısızlığın kıyaslanmasını istemiyorsunuz.
edilgen ve tecrübesiz kadınlardan eş istiyorsunuz, çünkü hizmetinizi yaparken sözünüz geçsin istiyorsunuz.
her kadın bedenine hakkınız var gibi bakıyorsunuz, sahip olduğunuz kadınlara da başka erkekler aynı şekilde bakacak diye kadınlara hayatı zehir ediyorsunuz.
ben sana güveniyorum da çevreye güvenmiyorum diyenleriniz az değildir.
aşağılık kompleksinin adı oluverir kıskançlık, kıskançlığı sevgi yapan geri zekalılık.
özgür düşünen, güçlü, kişilikli kadınlardan korkuyorsunuz, çünkü ne kadar aciz olduğunuzla yüzleşmekten kaçıyorsunuz.
bir erkek her haltı yediğinde görmezden geliyorsunuz, ama bir kadın ''bedenim benimdir sana ne dese'' adını çıkartmaktan hiç gocunmuyorsunuz.
ahlakı kişilikte kaybettiniz, kadının apış arasında arıyorsunuz.
namusunuzu kadın kazandırır, nasıl bir erkek olduğunuz kadına göre ölçülür.
utanmanız ancak karınız "namussuzluk" yaparsa olur.
ödünüz kopar o yüzden tam bir tahakkümcüdür ruhunuz.
faşizm sizden başlıyor, zihniyetsizliğinizden farkedin.
sahi yaa siz erkek kalanlar, hala insan olamayanlar, cinsel organından yukarı çıkamayan kafalar, siz bu dünyada niye varsınız?
cahillikle övünen tek canlı olmak, nasıl bir hakarettir kendinize farkında mısınız?

beş bin yıldır kadın; kölenin kölesi.
ücretli kölenin evdeki hizmetçisi.
köylünün namusu. küçük burjuva aydınının içki sofrasında mezesi ve ilişki albümünde yeteneğinin övüncesi.
kapitalist pazarın cinsel metası.
dindarın kapatması.
tanrının şeytanı.
erkek avcıların gülü, sözde aşk meleği.
oysa o, insanı "rahminde" var edip, yaratanı! emzireni, emeği ile büyüteni, yani insan toplumunun sahibi.

john soul

öğretmenim, bu nasıl yeniyor?

bu sabah, biraz yaşlılık biraz duygusallıkla yoğrulmuş yaşamıma, soğuk algınlığı sosu eklenmişken, gözyaşı döktürmüş, dünyanın en masum, en tatlı, en şirin, buram buram yoksulluk izleri taşıyan harika sorusudur.
ığdır'da eli öpülesi, önünde saygı durulası sevgili öğretmenimiz mehmet özcan çocuklarına pizza ısmarlamış, hayatlarında ilk defa pizza gören masumların, o güzel bakışları, o şirin yemeleri ömürlük bir iz bıraktı bana.
sevgili öğretmenim, yanan insanlık ateşiniz, eğitimci ruhunuz hiç solmasın.
sağolun, varolun. saygılarımla.

25 kasım kadına yönelik şiddetle mücadele günü

uluslararası kadına yönelik şiddetle mücadele günü, aile bakanı zehra zümrüt selçuk'un açıkladığına göre, adalet bakanlığı, içişleri bakanlığı, milli eğitim bakanlığı, sağlık bakanlığı ve diyanet işleri başkanlığının katılım ve katkıları ile gerçekleştirilecek.
simge yapılar, kadına şiddetin karşıtlığını ifade eden turuncu renk ile renklendirilecek.
81 ilde çeşitli etkinlikler düzenlenecek.
bu etkinlikler umarım sadece laf ve sohbet olarak kalmaz, uygulama olarak da kadın ve çocuğa şiddetin önüne ciddi engeller çekilmesi için çalışmalar yapılır.

otizmli ünlüler

zekaları farklı çalıştığı için, deha seviyesindeki bilim, sanat insanlarıdır.

franz kafka
beethoven
mozart
einstein
tesla
jane austen
van gogh
edison
newton

homoseksüelliği övmeyi modernlik sanmak

homoseksüellik belli tarihlere kadar hastalık, daha sonra ruhsal bozukluktan kaynaklanan tercih, şimdilerde yönelim kabul ediliyormuş.
sözlükte açılan betimlerdeki görüşlerden doğan farklılığın içine dalmadan, bir kaç bir şey okudum, böyle açıklamaya çalışıyorlar.
reklamı nasıl yapılıyor? bilmiyorum. ben hiç rastlamadım. ama tercihi nedeniyle çok acı çekmiş bir insan tanıdım. (bir başka betimde uzunca anlatmak istiyorum)
çalıp, çırpıp, eziyet edip, çoluk, çocuğa tecavüz edenleri gördük erkek diye,
en olmadık lafları edip, yuva yıkan, iş bozan kadınlar gördük.
cinsiyetin insan olmakla, iyi olmakla, vicdanlı olmakla ilgisi vardı, bize mi öğretmeyi unuttular?
ötekileştirmeyi ne kadar sever olduk! ne kadar acı değil mi?

geleneksel tıp

binlerce doktor uygulama sertifikalarını almışlar. artık "kupa çekme" "sülük" tedavileri konusunda da eksiğimiz kalmamış şükür.
tabipler odası "bu tedaviler afrika'da bile kalmadı" dese de, bizde var efendim.
sıradaki örneklerini çok merak ediyorum. okuyup, üflemeye başlarlar mı acaba bizi?
mümkündür. geleneksel tıp efendim. siz de hiç bir şey beğenmiyorsunuz.

doç. dr. elif ince

ilk radyonsuz tomografi cihazının geliştirilmesine öncülük eden nükleer fizikçi bilim kadını.
istinye üniversitesi öğretim üyesi doç. dr. ince ve ekibinin cihazı, türk patent ve marka kurumu'nun düzenlediği yarışmada altın madalya kazandı. mesanenin görüntülenmesi için geliştirilen cihaz büyük yankı uyandırdı.

çam ağacı

yılbaşı üzeri evinizde bu güzelim ağacın kendisi veya bir taklidi bulunuyorsa yandınız, dinden çıktınız demek oluyor.
çok kusurlu ve hatalısınız. hemen yok edin o ağacı. zinhar süslemeye falan kalkmayın. en derin köşelere sokun, bir daha da çıkarmayın. çünkü niyetiniz asla yeni yılı kutlamak olamaz, neler karıştırıyorsunuz siz bakayım? ağacı kaldırın. ohh! hep beraber rahat nefes aldık. yine kurtardık!

kadın sürücüyü döven magandalar

trafikte kendilerine yol vermediği gerekçesiyle, aracının önünü kesip kadın sürücüye, cesur ve kahraman bir şekilde saldıran,hırpalayarak döven, erkek egemen adaletin kadın savcısının "beni dövmüyorlar da neden seni dövüyorlar?" sorusuyla incelenecek dosyasının, hatta malum makamlara yakınlıkları varsa, karakol kapısında elleri sıkılarak karşılanacak "yeni türkiye" nin yeni yaratılmış, desteklenen, korkusuz magandalarıdır.