@sunshine

Yazar

Durum: 491 - 0 - 0 - 0 - 26.12.2019 18:11

Puan: 2255 - elf

16 yıl önce kayıt oldu. 1. Nesil Yazar Yazar.

Uslu bir yazar olmadı. Şirinleri göremedi. :) Yazar, yazmaz. İdare edin.
  • /
  • 25

çocukların oyun oynamayı bilmemesi

telefon, bilgisayar ve diğerleri hayatımıza girdiğinden beri yaratıcılıklarını kaybeden çocuklar, ne yazık ki oyun kurmayı ve hatta hayal kurmayı bile unuttular.
oyuncakları olsa bile kısa bir süre bakıp, ilgilerini kaybediyorlar. asla oyun kurup, oynayamıyorlar.
geçenlerde arkadaşımın küçük kızı bebeği ile geldi. bir bebekte benim için getirmiş.
hadi oynayalım, oynayalım!
"merhaba, nasılsın?" dedim onun bebeğine, kendi bebeğimle.
ayni soru geri geldi.
"bugün ne yapmak istersin"
"bugün ne yapmak istersin"
aslı monolog olan bir diyalog sürdü kısa bir süre aramızda. hemen sıkıldı. annesinin telefonunu alıp, oyun oynamaya başladı.
çocukların oyun, paylaşım, bilgisayar veya telefon saatlerini dengelemediğimiz sürece, kopup gidiyorlar hayallerinden ve hayatlardan.

12 yaşında ikiz bebek dünyaya getirdi

ürpertici bir başlık. 12 yaşında oyuncak bebekleri yeni bırakmış bir kız çocuğu, ikiz bebek dünyaya getiriyor. şaşırmıyoruz artık. iliklerimize kadar titremeyi de unuttuk. günlük olay gözüyle bakar olduk. oysa bu vicdansızlık. insafsızlık. yasa dışı. bu olay da ensest de var. ailenin örtbas etmesi var. var oğlu var. minik yavrunun psikolojisi? o yok. onu kim aradı? sordu ki? bu kaçıncı vaka?

lokum

ingiliz bir gezgin sayesinde yurt dışına ilk açılan ilk tatlımız olduğu rivayet edilir.

akide şekeri

padişahlık döneminde yeniçerilerin memnuniyetini sınamak için dağıtılan şeker. adı da anlaşma sağlanmasını teyit etmek maksatlı "akit" ten gelirmiş.

flormar direnişi

renkli simaların peşinde yana yakıla koşturan basınımızda bir türlü yer almak bilmeyen, flormar işçilerinin hak arama direnişidir.
sessiz soluksuz günlerdir işe geri dönmek için fabrika önünde titreşiyorlar.

nazım hikmet

anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni.
ve de uyarına gelirse,
tepemde bir de çınar olursa,
taş maş da istemez hani.
dizelerinin sahibi şair.
vatan toprağına hasret, dünyaya gözlerini kapamıştır.
ve bu dizeleri bu yüzden çok dokunur bana.

zübeyde hanım

ilkokul kitaplarından başlayarak, beyaz başörtüsü ve hüzünlü bakışlarıyla yer aldığı fotoğraflarla zihnime kazınmış, ulu önder mustafa kemal atatürk'ün annesi.
hakkında, bazı kendini bilmezler tarafından ağır hakaretler edilen, yürek burkan hayat hikayesine sahip, mustafa'sına hasret vefat etmiş annedir.

mariam kavakçı

yetenekli ve becerikli kavakçı ailesinin sahneye son çıkan üyesidir. cumhurbaşkanlığı danışmanıdır.
ayrıca çok güzel özçekimler yapar. hatta ayakkabı topuklarıyla bile müşerref olduk.

topuklu ayakkabı dinen caiz değildir

ismini zahmet edip, zihnime bile kaydetmediğim, tozlu beyinli bir okul müdürü beyanıdır.
kadın öğretmenlere topuklu ayakkabıyı yasaklamış. eğitimde tek problemimiz de çözülmüş oldu.
milli eğitim bakanımız ne yaptı? henüz belli değil.
yalnız bu tozlu, küflü vatandaş bir tarafından, dini hüküm uyduracağına, büyük büyük kişilerin eşlerine baksın. topukları nasıl?
özellikle sarayın son danışmanının?

gazi üniversitesi

artık yok efendim. aramaya kalkmayın. hacı bektaş üniversitesi olmuş, birdenbire. sessiz, soluksuz.
ülkesinin kurucusuna düşman, bizden başka bir ülke daha var mı? merak ediyorum.
kazıyın efendiler her yerden adını. yüreklerden nasıl sileceksiniz? tabela değil bizim atatürk sevgimiz. kaldır, yenisini as. öyle olmuyor be efendiler. cidden olmuyor.

tavuk suyu çorba

limonla birlikte ilaç etkisi yaratan, soğuk algınlığının liste başı çorbasıdır.

muharrem ince

cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi umut gibi görünüp, hayal kırıklığı yaratan, parlayıp sönmüş siyasetçidir.

su

yaşam kaynağı, yaşamın devamını sağlayan en güzel sıvı.
vücudumuzun duyduğu ihtiyacın yanında, hastalıklarla savaşabilmek için en büyük destek.
özellikle şu dönemdeki salgında doktorlar ısrarla içilmesini öneriyor.

hastanede sıra beklemek

halkımızın beceremediği eylem.
doktor ekranı, muayene saati, hemşirenin sesleniyor olması hiç önemli değil.
sürü halinde kapıda toplanılır, ordularımızın viyana kapılarına dayandığı gibi sıkı sıkı yaslanılır, doktor odasının kapısı açıldığı anda, yaşlısı genci allah allah nidaları ile içeri hücum edilir. okunan isimle doktor tarafından dışarı püskürtülen güruh, yeni bir hamle için kapıda yerini alır.
edebinle sırasını bekleyenler için "neden bize sürü muamelesi yapılıyor?" sorusunun, acıklı cevabıdır.

kar tatili

yeni nesil öğrencilerin kar düşer, düşmez içine girdikleri beklenti.
çocuklar da haklı. bir çoğu dünyanın yolunu
gidiyor. trafikte kalan bir sürü minik, perişan yavru izliyoruz sonra.
bizim zamanımız güzeldi. bata, çıka giderdik okulumuza. alt tarafı 2-3 sokak yürürdük.
karla oynamak sadece okul sonrasına kalırdı.

mercimek çorbası

kışın vazgeçilmez lezzeti çorbaların, açık ara öncüsüdür.
hafif un kavrulmuş haliyle, krema kıvamına gelmiş bir mercimek çorbası, tüm günün yorgunluğunu ve havanın soğukluğunu anında unutturur.

limon

limonata, salata ve mercimek çorbası yanında nefis lezzet veren, kışın vazgeçilmezi. grip olan, olmak istemeyen herkes "limon nerede?" diye dolaşıyor. ne kadar güzel bir sarışınsın sen.

parola

her sözlüğe girişimde aslanlar gibi önümde duran, geçiş izni.
bir insan her sözlüğe girişinde unutabilir mi? unutuyorum. her yerimiz parola, şifre. annemizin kızlık soyadının harfleri oldu. hepsi karışıyor. sevgili tunaqua kolay da bir parola seçti, benim için. ona rağmen, pes arkadaş ya. kutluyorum kendimi. alkışlıyorum sözlükçüm hatta.
edit:düzeltme

kaybolan çocuklar

sabah mertcan'dı. akşam üzeri hamza 'nın haberi geldi.
mertcan öldü. buz gibi bir yerde yatıyor şu anda. ona hiç yakışmayan.
baba dayağından öldü mertcan. ödevini yapamadı veya yapmadı diye, altı yaşındaydı.
mor gözler, şiş bir kafa ile dolaşmış mertcan günlerce. bakan, gören olmamış çocuğu. olmuşta, olmamış. öğretmeni görmemiş mesela, okul idaresinden kimse görmemiş, mahalleli görmemiş, babaannesi görmüş, sesini çıkarmamış. kimse görüp, bakmadığı, durumdan vazife çıkarmadığı için, öldü mertcan.acı içinde. çok acı çekmiş. altı yaşında bir çocuğun taşımaması gerektiği kadar. tüm gün yutkunamadım mertcan. morarmış gözlerinle, defterin önünde çekilmiş bir fotoğrafın vardı. gözümün önünden hiç gitmedi. çok da ağladım yavrum. ama ne çare. sana ne faydası var ki! sadece arkanızdan ağlıyoruz, üzülüyoruz. uyuduğun sonsuzluk uykunda hiç acın olmayacak yavrum. huzurla uyu olur mu?
ve hamza, oyun parkına bırakıldı. "bakamıyorum" notuyla. üç yaşında. polislerin kucağında işlem yapılmak üzere götürülüyordu.
anne diye ağlar mısın? bu gece hamza.
gözyaşların kaç gece yastığını ıslatır?
neden çocuklarımıza kabus yaşatıyoruz? döverek, terkederek!
içim yanıyor!

grip salgını

dönüp, dönüp beni ziyarete geliyor. ama ne gelmek. kas ağrısı, kemik ağrısı, öksürük, boğazda yanma ve acıma, halsizlik. dün sonunda doktora gittim. "salgın" dedi. minik bebelerden, ileri yaşlara herkesi vurmuş efendim.
sırnaşık da bir şey, git diyorsun. gitmiyor. gider gibi yapıp, geri geliyor. hijyen, bol su içmek, ılık ballı su falan diyeceğim ama inanın hiç umursamıyor grip hazretleri. geliyor ve gitmiyor efendim. herkese geçmiş olsun.
  • /
  • 25

kız öğrenciye hakaret eden profesör

şu tip olaylara bir yerlerde rastgelmeyi o kadar istiyorum ki...

ancak bu tip haysiyetsiz dallamalar adamların yanında yapamazlar bunu. ancak kendisine ses çıkaramayacak sünepelerin ya da fiziksel anlamda güçsüz kadınların yanında öter boruları bu tiplerin. o okulda okuyan bir öğrenci olsam, okulu bitirmem mezun olmam o herifin iki dudağının arasına bakıyor olsa dahi; o kadının kıyafetine laf atan, üniversiteyi pavyona benzeten, öğrenciyi giydiği kıyafet ile aşağılamaya çalışan bu basit beyinli ucubeye öyle bir ders verirdim ki girdiği her sınıfta ibret olsun diye ilk o dersi anlatırdı... ah ah! yalvarıyorum bir tanesi denk gelsin. biliyorum düzelmeyecek ve bitmeyecekler çünkü onların yaptığını normalleştiren aşağılık bir toplum var arkalarında. o yüzden son zamanlarda bu kadar sesleri çıkar oldu zaten... ama buraya yazıyorum, bir gün benim bulunduğum bir ortamda değil profesör, genelkurmay başkanı böyle bir hadsizlik yaparsa, rütbesini söker münasip bir tarafına sokarım onun.


t: öğrenciye, kendi ihtisas alanıyla ilgili katacak bir şeyi olmadığı için ahlak bekçiliğine soyunmuş bir gerzektir.

türkiye'de profesör olma koşullarını bilen insanlar zaten bu gerizekalı ucubelere sırf sıfatlarından ötürü itibar etmeyecektir.

ölen insanın arkasından konuşmak

ölü ya da diri, birileri hakkında konuşmayı bıraktığımız gün dünyayı güzelleştirmek adına dev bir adım atmış olacağız. tabi ki bu bir ütopya çünkü bazı insanlar diğer insanlardan başka bir şey konuşamazlar.

toplum olarak henüz hazır olmadığımız şeyler

devrim. çünkü devrim kadar bir toplumu rahatsız eden başka bir durum yoktur. toplumun içinde bulunduğu kalıptan onu bir anda sıyırmaya çalışmak hiç de kolay değildir.

ilk bisikletim

sahip olduğum ilk bisiklettir.
bisiklet denince aklıma hep ilk aldığımız bisiklet geliyor. ilkler unutulmaz derler ya buda öyle bir şey olsa gerek.
ilk bisikletimi türkiye gazetesinden kupon biriktirerek almıştık. aylarca kupon biriktirmek, bayide acaba gazete kaldı mı şeklinde korkular, biriktirilen kuponların evin en gizli yerinde saklanması derken o gün gelir ve bisan marka mavi aslan parçası en sonunda teslim alınır. babamın akşam eve geldiğinde arabanın arkasında onu ilk gördüğüm anı hiç unutamıyorum.

senelerce o bisiklete bindim. yıpranmış bir bisiklet olsa da bir gece insafsız bir hırsız tarafından bisikletim çalındı. ansız bu ayrılık belki de hiç unutamama neden oldu. her ne kadar vedalaşamasakta sen hep kalbimdesin, mavi kadrolu ilk göz ağrım.

sunshine

farkındalığı yüksek ve hep en iyisini isteyen yazar.
ama, mesela çehov şöyle der " mükemmellik uyumsuzlukla birlikte var olabilir. "

ez cümle; özlenen yazardır.

manda ve himaye

(bkz:mustafa kemal atatürk) önderliğinde, erzurum kongresi'nin bildirisinde kabul olunamaz olarak verilen karardır.

kelimeleri ayrı ayrı ele alırsak manda; kendini yönetemeyecek duruma gelen ülkelerin, tekrar kendini yönetebilecek duruma gelene kadar başka ülkelerin üzerinde yönetim oluşturma işlemine denir. yani kısaca ülkeler geçici olarak yönetim ve idari hatta iç işlerini başka ülkelere tabi bırakıyorlar. ancak ülke üzerinde egemenlik oluşturmuş mandacı devletler genel olarak devletin ilerlemesini ve gelişmesini kendisine bağlı kalacak şekilde yürüttüğü için bu süreç genelde kısa süreli olmuyor.

himaye ise; kendini koruyamayan ülkelerin işgal edilmemek için başka ülkelerin koruyuculuğu altına girmesine deniliyor.
bu iki kavramda aslında güçlü ülkeleri daha güçlü, güçsüz devletleri ise daha güçsüz hale getiriyor.

ulu önderin yüksek öngörüsüne ne kadar minnet etsek az.

500t

istanbul'un en bilindik otobüz hattıdır.
bir çok ilişki bir çok arkadaşlık ve yol hikayesi barındırır. haliyle biz de bu arada bir şeyler öğreniyoruz gelenden gidenden.
500t hayat gibidir. sizin kadarınız bellidir. sabah başlarsın servise. çıkarsın yola o durak senin bu durak benim dolaşırsın. en son edirne kapı mezarlığı, son durak. bildiğin hayattır.

kimler biner kimler inerse artık hayat otobüz'üne.

ama şunu bilirim ilk doğduğun gibi başlarsın sefere.
ilk duraktan anneni babanı alırsın hayatına, ailen , sonra arkadaşların ve bir çok kişi biner. hepsini taşırsın, kimi zaman tartışırsın, kimi zaman selamlaşırsın.
ama hepsi son durakta veya kendi durağı geldiğinde iner otobüz'den. sen kendi yolunda gider gelirsin. ama ne olursa olsun tuzla'dan boş kalkarsın, mezarlığa boş girersin

bu kadar felsefe yeter.

bizim durak 130 otobüz. günde 3 bilemedin 4 servis yapıyoruz. yani 3 gidiş 3 geliş. parası da iyi hani.
kimseye bulaşmazsan iyi iş. bazen zorluğu yok değil. hangi işte yok ki... polisi, belediyesi, yolcusu güzel hattır 500t.

sözlükte zirveler oluyormuş bakarsınız bizim otobüz'de bir zirve yaparız. size yol boyunca bütün yaşanmış hikayeleri anlatırım. çekeriz kenara oynarız,güleriz, mangal yaparız. benim bildiğim en zirve bu. dostlarla oldu mu tam zirve bizim için.
yol ancak dostlarla biter yoksa uzar da uzar.

sunshine

bir güneş ışığı.
naif, dolu, candan ve sözlüğün hak ettiği yere gelmesi için canla başla çalışan...
nasıl hayal ediyorsanız emin olun öyle bir gerçek ile karşılaşıyorsunuz.
bir dost, bir abla kazandık. ne mutlu.

türk filmi

tanımlaması basit, yaşaması zor film türü. bildiğiniz türk sinema sektörünün ürettiği dram, acı, neşe, kıskançlık içeren filmlerin tümü.

hangi kafada yazıldıysa çıkın sokağa bakın aynısı mutlaka var.

(bkz:dünyayı kurtaran adam)

kadına şiddeti önlemek

kadına şiddeti önlemek çok basit aslında, bir imzaya bakar. bakıyor, bakıyormuş! çocuğa şiddeti, istismarı önlemek de öyle, basit yani. bir imza yetiyor, yetecekmiş yani ! niye kimse duymuyor bu adamı yahu? dili dimağı kurudu söylemekten, diyor ki; " bu vahim olayları, bu korkunç olayları engelleriz, yeter ki idamı geri getirsinler". " " ben " diyor " altına imzayı atmaya hazırım " sonra bir tek o mu başka bir kadın da çıkıp diyor ki " yok efendim, ben daha güzel imza atarım idam kararının altına " sonra diğerleri, imzalarım, imzalarım, imzalarım! diye çığırıyor.

her ağzınızı açtığınızda terör estirin, her lafınızla toplumu bölün, parçalayın, ayırın, cinnetin eşiğine getirin. bizatihi kendi beyanlarınız yetmez gibi, aşağılık ne kadar beyan yapabilecek varsa paye verin, kadını aşağılayan cümleleri ardı ardına kurun, kuranı destekleyin. sonra da bunda parmağınız eliniz kolunuz direktifiniz emriniz yok gibi bir de dar ağaçları kurmaya yemin edin. elinizle, dilinizle sistematik olarak kadın katili çocuk istismarcısı üretiyorsunuz ne hapisanelere sığdırabilirsiniz ne öldürmekle bitirebilirsiniz.

kadın ile erkek eşit olamaz; fıtrata aykırı

"kız mıdır, kadın mıdır bilemem"

"kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek"

"anası tecavüze uğruyorsa neden çocuk ölsün, günahı ne? anası ölsün öyleyse"

"iş istiyoruz sayın bakanım" "niye evdeki işler yetmiyor mu?"

"kadın çalışarak fuhuşa hazırlık yapar"

"kahkaha atan kadın iffetsizdir"

"kadının fıtratında köle olmak var"

"tecavüze uğrayan kürtaj yaptırmasın"

"hamile kadın sokakta dolaşamaz"

"kadınlar için tek kariyer annelik"

"türk kadını evinin süsüdür"

" 6 yaşında çocukla evlenilebilir "

" kız çocuğu babasının yanında şortla duramaz "

" en az 3 çocuk yapın "

işte bataklık bu.

edit: imla

Toplam betim sayısı: 491

taksim meydanı'nda eğlenen sığınmacılar

güzelce eğlenen gençlerdir. maşallah, hepsi katır gibi tepiniyor (!) mağdur değil miydi bunlar, zor durumda filan. yazın sahillerde, kışın caddelerde güzel eğleniyorlar. yazık! sığınmışlardı, di mi?

veda zamanı

eski sözlüğün, eski yazarlarından biriyim. bazı yazarlar biliyor, bazı yazarlar bilmiyor. eski sözlük sayesinde çok güzel dostlarım oldu. (görüşmeye devam ediyoruz) beraber güldük, hüzünlendik. bebekler karşıladık, yazarlar evlendirdik. keyifli zamanlardı. hepsi benim için kazanımdı.
yeni sözlükte de sanırım bir yıl kadar yazdım. zaman doldu. "yönetimi yerden yere vuran" bir yazarı, uyumu bozan bir yazarı, yazar olarak değil, kişi olarak da istemezler. ben de samimi olarak eleştiri yapamayacağım ben olamayacağım bir yerde durmam.
eski sözlükten değerli yazar arkadaşım harbe giden sarı saçlı çocuk, bu sözlükte okumaktan keyif aldığım quş ağacı, ve sevimli kızım meseli sizleri ve yazılarınızı özleyeceğim. "veda etmeden gitmek korkaklıktır" demiş bir üstad.
tüm yazarlara, mutlu keyifli yeni bir yıl diliyorum.
usta veysel buraya çok yakışır :
biz bu elden gider olduk
kalanlara selam olsun.

ev işleri

bitmeyen işler grubundadır. büyüklerin deyimiyle "arsız" dır. çamaşır, bulaşık, ütü, cam silme, süpürge, toz alma, mermer, fayans ovma, dolap içi silme ve yerleştirme, market alışverişi, banyo - mutfak hijyeni, yemek. bunlar ana başlıkları, detaya indiniz mi? ne işler açar başınıza ev işleri denen canavar! yardımcınız geliyorsa mutlu olun, yok kendim hallederim diyenlerdenseniz zor çok zor. geceyarısı mutfak dolabı silerken bulabilirsiniz kendinizi.

neşet ertaş

türk halk müziği üstadlarından. ismi için, şöyle bir açılım yapılır : neşet ertaş diye yazılır, neşe, dert, aşk diye okunur. bozkırın tezenesidir.

sakalsız erkek

bazı çevrelerce ısrarla sakal bırakmaya davet edilen erkeklerdir. yoksa "hallenenler" olabilirmiş. ne demekse?
memlekette tertemiz yüzlü insanlara hasret kaldık. bir de bu sözde fetvacıların çağrıları çıktı başımıza. hayır olsun bakalım.

meseli

güzel yazan, zarif yazarımız.
sözlüğün yöneticisi olmuş. ne güzel olmuş.
başarılar ve güzellikler yazarımızla olsun.

kadın

bakire kadınlar istiyorsunuz çünkü cinsel performansınızda ki başarısızlığın kıyaslanmasını istemiyorsunuz.
edilgen ve tecrübesiz kadınlardan eş istiyorsunuz, çünkü hizmetinizi yaparken sözünüz geçsin istiyorsunuz.
her kadın bedenine hakkınız var gibi bakıyorsunuz, sahip olduğunuz kadınlara da başka erkekler aynı şekilde bakacak diye kadınlara hayatı zehir ediyorsunuz.
ben sana güveniyorum da çevreye güvenmiyorum diyenleriniz az değildir.
aşağılık kompleksinin adı oluverir kıskançlık, kıskançlığı sevgi yapan geri zekalılık.
özgür düşünen, güçlü, kişilikli kadınlardan korkuyorsunuz, çünkü ne kadar aciz olduğunuzla yüzleşmekten kaçıyorsunuz.
bir erkek her haltı yediğinde görmezden geliyorsunuz, ama bir kadın ''bedenim benimdir sana ne dese'' adını çıkartmaktan hiç gocunmuyorsunuz.
ahlakı kişilikte kaybettiniz, kadının apış arasında arıyorsunuz.
namusunuzu kadın kazandırır, nasıl bir erkek olduğunuz kadına göre ölçülür.
utanmanız ancak karınız "namussuzluk" yaparsa olur.
ödünüz kopar o yüzden tam bir tahakkümcüdür ruhunuz.
faşizm sizden başlıyor, zihniyetsizliğinizden farkedin.
sahi yaa siz erkek kalanlar, hala insan olamayanlar, cinsel organından yukarı çıkamayan kafalar, siz bu dünyada niye varsınız?
cahillikle övünen tek canlı olmak, nasıl bir hakarettir kendinize farkında mısınız?

beş bin yıldır kadın; kölenin kölesi.
ücretli kölenin evdeki hizmetçisi.
köylünün namusu. küçük burjuva aydınının içki sofrasında mezesi ve ilişki albümünde yeteneğinin övüncesi.
kapitalist pazarın cinsel metası.
dindarın kapatması.
tanrının şeytanı.
erkek avcıların gülü, sözde aşk meleği.
oysa o, insanı "rahminde" var edip, yaratanı! emzireni, emeği ile büyüteni, yani insan toplumunun sahibi.

john soul

öğretmenim, bu nasıl yeniyor?

bu sabah, biraz yaşlılık biraz duygusallıkla yoğrulmuş yaşamıma, soğuk algınlığı sosu eklenmişken, gözyaşı döktürmüş, dünyanın en masum, en tatlı, en şirin, buram buram yoksulluk izleri taşıyan harika sorusudur.
ığdır'da eli öpülesi, önünde saygı durulası sevgili öğretmenimiz mehmet özcan çocuklarına pizza ısmarlamış, hayatlarında ilk defa pizza gören masumların, o güzel bakışları, o şirin yemeleri ömürlük bir iz bıraktı bana.
sevgili öğretmenim, yanan insanlık ateşiniz, eğitimci ruhunuz hiç solmasın.
sağolun, varolun. saygılarımla.

25 kasım kadına yönelik şiddetle mücadele günü

uluslararası kadına yönelik şiddetle mücadele günü, aile bakanı zehra zümrüt selçuk'un açıkladığına göre, adalet bakanlığı, içişleri bakanlığı, milli eğitim bakanlığı, sağlık bakanlığı ve diyanet işleri başkanlığının katılım ve katkıları ile gerçekleştirilecek.
simge yapılar, kadına şiddetin karşıtlığını ifade eden turuncu renk ile renklendirilecek.
81 ilde çeşitli etkinlikler düzenlenecek.
bu etkinlikler umarım sadece laf ve sohbet olarak kalmaz, uygulama olarak da kadın ve çocuğa şiddetin önüne ciddi engeller çekilmesi için çalışmalar yapılır.

otizmli ünlüler

zekaları farklı çalıştığı için, deha seviyesindeki bilim, sanat insanlarıdır.

franz kafka
beethoven
mozart
einstein
tesla
jane austen
van gogh
edison
newton

homoseksüelliği övmeyi modernlik sanmak

homoseksüellik belli tarihlere kadar hastalık, daha sonra ruhsal bozukluktan kaynaklanan tercih, şimdilerde yönelim kabul ediliyormuş.
sözlükte açılan betimlerdeki görüşlerden doğan farklılığın içine dalmadan, bir kaç bir şey okudum, böyle açıklamaya çalışıyorlar.
reklamı nasıl yapılıyor? bilmiyorum. ben hiç rastlamadım. ama tercihi nedeniyle çok acı çekmiş bir insan tanıdım. (bir başka betimde uzunca anlatmak istiyorum)
çalıp, çırpıp, eziyet edip, çoluk, çocuğa tecavüz edenleri gördük erkek diye,
en olmadık lafları edip, yuva yıkan, iş bozan kadınlar gördük.
cinsiyetin insan olmakla, iyi olmakla, vicdanlı olmakla ilgisi vardı, bize mi öğretmeyi unuttular?
ötekileştirmeyi ne kadar sever olduk! ne kadar acı değil mi?

geleneksel tıp

binlerce doktor uygulama sertifikalarını almışlar. artık "kupa çekme" "sülük" tedavileri konusunda da eksiğimiz kalmamış şükür.
tabipler odası "bu tedaviler afrika'da bile kalmadı" dese de, bizde var efendim.
sıradaki örneklerini çok merak ediyorum. okuyup, üflemeye başlarlar mı acaba bizi?
mümkündür. geleneksel tıp efendim. siz de hiç bir şey beğenmiyorsunuz.

doç. dr. elif ince

ilk radyonsuz tomografi cihazının geliştirilmesine öncülük eden nükleer fizikçi bilim kadını.
istinye üniversitesi öğretim üyesi doç. dr. ince ve ekibinin cihazı, türk patent ve marka kurumu'nun düzenlediği yarışmada altın madalya kazandı. mesanenin görüntülenmesi için geliştirilen cihaz büyük yankı uyandırdı.

çam ağacı

yılbaşı üzeri evinizde bu güzelim ağacın kendisi veya bir taklidi bulunuyorsa yandınız, dinden çıktınız demek oluyor.
çok kusurlu ve hatalısınız. hemen yok edin o ağacı. zinhar süslemeye falan kalkmayın. en derin köşelere sokun, bir daha da çıkarmayın. çünkü niyetiniz asla yeni yılı kutlamak olamaz, neler karıştırıyorsunuz siz bakayım? ağacı kaldırın. ohh! hep beraber rahat nefes aldık. yine kurtardık!

kadın sürücüyü döven magandalar

trafikte kendilerine yol vermediği gerekçesiyle, aracının önünü kesip kadın sürücüye, cesur ve kahraman bir şekilde saldıran,hırpalayarak döven, erkek egemen adaletin kadın savcısının "beni dövmüyorlar da neden seni dövüyorlar?" sorusuyla incelenecek dosyasının, hatta malum makamlara yakınlıkları varsa, karakol kapısında elleri sıkılarak karşılanacak "yeni türkiye" nin yeni yaratılmış, desteklenen, korkusuz magandalarıdır.