istanbul yağmuru
yağışın türkiye'nin en büyük şehirlerinden birini esir aldığı, hatta durdurduğu yağmurdur.
metrekareye 108 kg. yağmur düşmüş. kabul. fakat şehir ezildi resmen. taşkınlar, çarşılarda sefil olan esnaf, baskınlar, yollarda kalan vatandaş, çöken asfalt, yetmeyen alt yapı.
bunlar yağmurun kabahati değildi. hesapsız, kitapsız yapılaşmanın karşılığı, doğanın gazabına uğradık bir kez daha.
sesimi duyan var mı?
17 ağustos 1999 depreminin akıllara kazınan en acı cümlesidir.
enkaz altında bir canlı bulma umuduyla çalışan ekiplerin, sık sık kalabalıkları susturup, bina enkazlarına seslenme cümlesidir.
her hangi bir ses, bir işaret alındığında, kazı alanında sevinç yumağı oluşmuştur.
"sesimi duyan var mı?"
17 ağustos 1999
ülkemizin en karanlık gecelerinden biriydi.karanlığa inat, gökyüzünde yıldızlar yere inmiş gibi pırıl, pırıl, tane tane seçilirken, bir felaket yaşanıyordu.
saat 03.02 yi gösteriyordu. bir çok insan için hep 03.02 kaldı.
toprak uğuldayarak, homurdanarak yarılmış, kıvrılmış, bükülmüş zayıf ve sağlam olmayan tüm binaları alaşağı etmişti.
o binalarda yaşayanlar feci şekilde hayatlarını kaybettiler.
yağma oldu, talan oldu, bir sürü çirkinlik oldu.
çok müthiş yardımlaşma sergileyen gruplar, ekipler, gençler, gönüllüler de oldu.
yarası yüreğimizde kaldı. acısı taptaze.
ders alındı mı? hayır!
önlem alındı mı? hayır!
deprem kuşağındaki ülkemiz, yeni depremlere hazır mı? hayır!
deprem sonrası toplanma alanlarına avm yaptık!
deprem ilk yardım konteynerlerini soyduk!
özetle hiç bir hazırlığımız yok!
17 ağustosta yaşamını kaybedenler huzur içinde uyusunlar. sevenlerine başsağlığı dilemekten başka bir şey gelmiyor elimizden.
umarım yeniden yaşamayız benzerlerini umarım!
kayıt parası
okulların açılması yaklaşırken anne babaların yüreğine çöken masraflardan biridir.
yasalara göre ilköğretim ücretsizdir. ama fiili durum hiç de öyle değildir.
milli eğitim bakanlığı her sene kayıt zamanı genelge yayınlayarak kayıt parası alınmayacağını, sorumlular hakkında işlem yapılacağını duyursa da, bir yandan da okullara yeterli ödenek çıkarmayarak "başınızın çaresine bakın" demektedir.
veli bu koşullar altında tam ara yerde kalan mağdurdur.
mecburen eller cebe ya da cüzdana gidecektir.
zordur ahhh çok zordur!
özel sınıf
devlet okullarının yeni moda uygulaması. fiziki şartları düzeltilmiş, zemini yapılmış, akıllı tahtası alınmış, sıraları ve lambaları yenilenmiş sınıflarmış efendim.
bu sınıflar için daha yüksek kayıt ücreti isteniyormuş (?)
özel okula gönderemeyen veliler, özel sınıflara verip mutlu olsunlar diye herhalde.
bizim zamanımızda kara kahta, beyaz tebeşir, tebeşir tozu yuta yuta okuduk.
bir eksiğimiz olmadı şükür.
önce eğitim sistemini düzeltin. çocuklar aydınlık bilgilerle donansın. koşullar o kadar da önemli değil hani.
durduk yerde devlet okullarında sınıf ayrımı yaratmaya hiç gerek yok. minicik kalpleri kırmaya, onların yüreklerinde eziklik bırakmaya hiç hakkımız yok. yapmayın lütfen.
emre y.
bu genç kardeşimizin haberini günlerdir takip ediyorum. bugün ablası ve kız kardeşinin adalet arayışı için çektikleri videoyu izledim. bin beter oldum kaldım.
iğrençlik kısaca şöyle : emre sünnet olduktan sonra, uzaktan bir akrabanın tacizleri başlıyor. emre bu arada 9 yaşında. korkusundan kimseye söyleyemiyor. taciz ilerliyor, tecavüz boyutuna geliyor. gencin dramı 8 sene sürüyor. üniversite okuyor. kısa dönem askerlik için gittiği birliğinde sinir krizi geçiriyor. hastanede olayı açıklıyor. doktor aileye anlatıyor. herkes şok!
askerden dönünce şikayetçi olmaya karar veriyor, tecavüzcüsü ile buluşuyor, bir de ses kaydı yapıyor.
savcılığa şikayetçi oluyor. 21 gün bekliyor, hiç bir gelişme olmadığını görünce, 15. kattaki evlerinin camından kendini atıyor.ölüyor.
tecavüzcü sorgulanıyor, serbest bırakılıyor. ailesi şimdi adalet arıyor.
hepimiz arayalım lütfen! gencecik bir hayat söndü gitti. umudunu, hayallerini çaldı o yaratık emre'nin önce. ardından nefesini, gülüşünü, hayatını. mutlaka en ağır cezayla yargılanmalı. öncelikle tutuklanmalı.
tecavüzcüler aramızda dolaşıyor. belki otobüste yanımızda oturuyor, belki yolda yan yana yürüyoruz.
bu paranoyayı bize ve çocuklarımıza yaşatmaya kimsenin hakkı yok.
kurban bayramı trafik bilançosı
kurban bayramı tatilinde karayollarında meydana gelen trafik kazalarında 52 kişi ölmüş, 427 kişi yaralanmış.
çok üzücü bir bilanço bu.
tatile gidiyorsun arkadaş, telaşın ne? hadi telaş yapmadın. sürata gerek yok dedin, yoruldun, dur dinlen! yarım saat geç git ama sağlam git.
içine sülaleyi doldurduğun araçla kaza yaptığında, ertesi gün biz gazetelerde "bir aile yok oldu" manşetini okuduğumuz da içimiz yanıyor.
kimbilir sevenleriniz ne hale geliyor?
yapmayın ya yapmayın!
biraz dikkat, biraz sağduyu.
şişman ve çirkinlerle görüşmek istemiyorum
eski manken deniz akkaya buyurmuş!
hanımefendi biz de sizin zorlama gündem de kalma çabalarınızı görmek istemiyoruz ama, medya gözümüze gözümüze sokuyor.
biz sizin yüzünüze vuruyor muyuz? duygu özürlü olduğunuzu.
ergün atalay
türk-iş sendikası genel başkanıdır.
hükümete yakınlığı ile bilinirdi. son sözleşme de açık mikrofon sayesinde, imza atmıştır bu yakınlığa.
binlerce işci, memur ve ailelerinin vebali boynundadır.
"bu yıl ki görüşmelerden işçiye 150 lira iyileştirme, tüm işçilere ise bu yılın ilk 6 ayı için yüzde 8, ikinci 6 ayı için yüzde 4 oranında zam kararı çıkmıştır"
alıntı sözcü gazetesi
kapattım böyle
türk-iş sendikası başkanı
ergün atalay 'ın, hükümetle yaptığı işci ücretleri zammı görüşmeleri sonunda açık kalan mikrofona yaptığı bir tür itiraftır.
"uzasaydı karışacaktı, en azından kapattım böyle"
bu kadar uzun cümleyle yorulmasaydınız beyefendi. bunun daha kısa ve özü var!
"sattım" işciyi deseydiniz.
simsiyah yağlı kara elleri, bükülmüş belleri, çökmüş bedenleri.
iş çıkışı gittikleri derme çatma gecekondularda ki doğacak minicik sevinci, umudu "sattım" deseydiniz.
biz hemen anlardık!
en hızlı harcanan, hiç bir zaman emeğinin karşılığı ödenmeyen "emekçileriz" ne de olsa!
bahariye caddesi
resmi adı general asım gündüz caddesi'dir.
kadıköy altıyol'dan, moda ' ya çıkan caddenin adıdır.
günün her saati hareketlidir. erken saatlerde geçerseniz, butiklere mağazalara kıyafet indiren araçları görürsünüz. geç saatlere kalırsanız geceyi karşılamaya hazırlanan gençlere rastlarsınız.
trafiğe kapalıdır. nostaljik tramvay bu cadde de çalışır.
markalı markasız mağazalar, cafeler, banka şubeleri, hatta rumeli üniversitesi, halk eğitim, kadıköy kaymakamlığı, bahariye ilkokulu hepsi bu cadde üzerindedir.
şirin ve keyifli bir caddedir.
piraye cafe
nazım hikmet vakfına ait, kadıköy, bahariye'de sanatçılar sokağında yer alan, yazın her daim püfür püfür esen, şirin bir bahçeye sahip kafeteryadır.
andımız
türküm, doğruyum, çalışkanım.
ilkem: küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
ülküm: yükselmek, ileri gitmektir.
ey büyük atatürk!
açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.
varlığım türk varlığına armağan olsun.
ne mutlu türküm diyene!
27 yangın
güzel ülkemin her biri cennet köşelerinden biri olan 27 noktada peş peşe başlayan kızıl alevlerdir.
gözyaşlarımı tutamadım o deli alevleri izlerken. ağaçların her biri ayrı ayrı yardım istiyor, çığlık atıyor gibi hissettim. içindeki canlılar ise ayrı bir burktu içimi.
her bir yangının nedeni tek tek araştırılıp, sorumlular ağır cezalara çarptırılmalı.
ormanlar ciğerlerimiz. onlar geleceğimize en güzel miras. evlatlarımıza bu toprakları çöl olarak bırakmak istemiyorsak, takipçisi olalım bu yangınların.
mutlu bayramlar sevgili yazarlar
tasasız, endişesiz, sağlıklı, keyifli, sevdiklerinizle birlikte sevgiler büyüteceğiniz, enerji depolayacağınız, özlem gidereceğiniz, bayram gibi bayram diliyorum.
gülen yüzleriniz solmasın.
jennifer lopez konseri
bu hanımefendi antalya'da konser vermiş.
saha içi 7 bin tl, loca 300 bin tl imiş. sanat meraklısı halkımız, hınca hınç doldurmuş konser alanını!
çok merak ettim bu haberi okuyunca, çocuklar için, sokak canlıları için ya da doğa için bir iyiliğe muhtacız. 70.-tl veriyoruz desek, kaç kişi bulurduk acaba?
çok merak ettim.
sadece kadınların olduğu bir dünya
gelinini üzen kayınvalide, çocuğunu döven anne, arkadaşının arkasından dedikodu yapan kadın mesai arkadaşı, mobbing uygulayan kadın patronu düşünürseniz, çok da pembe bir dünya olmayacaktır.
doğal olanı en güzelidir.
önemli olan cinsiyet değil, vicdan sahibi bireylerle birlikte yaşamaktır.
misafir odası
belli bir yaşın üzerinde ki kuşağın yaşamında böyle bir gerçek vardı.
kapısı kapalı duran, koltuk takımının orada yerleştiği, içinde mutlaka bir büfe (vitrin değil büfe) büfenin içinde, misafir yemek takımları, çay, kahve ve su takımları. ama dikkat! hepsi, misafirlik!
hatta annem abartıp, koltuklara beyaz dantel örtüler örtmüştü. değil girip oturmak, nefes almaya korkardım o odada.
ayni zamanda da bayılırdım. misafir gelip, oda açılınca benden mutlusu olmazdı.
zaman geçti, şartlar değişti. şimdi aileler daha özgür. evlerimiz özgürlük alanımız.
her yeri önce bizim. ne güzel.
çamaşır suyu
kimine göre çok zararlı, kimine göre çok yararlı bir ürün.
kim doğruyu söyler bilemem, ben bu ürünü lavabo, küvet, banyo, tuvalette kullanmayınca mikroplar ölmemiş, o alanlar dezenfekte olmamış gibi geliyor.
ısrarla kullanıyorum. kokusunu da seviyorum. cinslik işte.
sarı bez
temizliğin vazgeçilmezi.
ilk çıkışı mutfak bezi olarak tanıtılmıştı yanılmıyorsam.
o kadar çok çeşidi ve o kadar çok rengi çıktı ama o yerini ve adını hep korumasını bildi.
her işimiz de hep yanımız da oldu. sağolasın sarı bez.