@harbe giden sarı saçlı çocuk

Yazar

Durum: 94 - 0 - 0 - 0 - 23.03.2020 22:36

Puan: 590 -

15 yıl önce kayıt oldu. Yazar.

Henüz bio girmemiş.
  • /
  • 5

bencil erkek zihniyeti

hukuk önünde kadın ve erkek eşit olmalı diyen zihniyettir.

nesnel kadın zihniyeti ise her koşulda erkeğin suçsuz olduğunu ispatlaması gerektiğini savunur. çünkü tarafsızlık bunu gerektirir.

adalet yerine, kısa vadede kendi çıkarları doğrultusunda hareket eden insanlara üzülüyorum. kendinize en büyük zararı siz veriyorsunuz. gerçekten umuyorum ki yakın çevrenizden biri bir iftira yüzünde hayatından olmaz.

benim "yalan" yüzünden hapis yatmış arkadaşlarım oldu. olmasaydı da empati yapardım evet. o insanların ve ailelerinin çektiklerini siz bilemezsiniz.

sen sıcacık yatağında yatarken teröristle çatışan vatansever bir adam "terör örgütüne üye olmak" gerekçesiyle hapis yatabiliyor bu ülkede.

siz, "benim başıma gelmez" diyenler, haberleri gazetelerde okuyup geçiyor olabilirsiniz belki ama o bencil erkek zihniyetine sahip sandığınız bir sürü masum insan sürünüyor.

ha masum insanların başına öyle şeyler gelmez değil mi? umarım sizin başınıza gelmez... içiniz kanayarak hak vermezsiniz burada yazdıklarıma.

kadının beyanı delile bakılmaksızın doğru kabul edilmesi

düzgün bir hukuk sistemi şahısların cinsiyetiyle ilgilenmemeli.

delil aramaksızın kadının lafına güvenmek, "hiçbir kadın yalan söylemez." demektir ve bu uygulama insan haklarına aykırıdır. suçun kadını erkeği olmaz. bunu savunan kesinlikle faşisttir ve empati yoksunudur. hiçkimse bir başkasının ağzından çıkan birkaç cümle yüzünden işlemediği suçlardan hüküm giyemez. giymemeli. eğer öyle olması gerektiğine inanıyorsanız, kendi çocuklarınızın tecavüzcü damgası yiyerek hapis yatmasını ve kalan hayatını o leke ile geçirmesini diliyorum. umarım bu şekilde anlarsınız saçmaladığınızı.

sadece hukuk değil bugün herhangi bir yerde bir kadın tarafından iftiraya uğrayabiliyor erkekler. bunun sonucunda ne olduğunu bile bilmeyen, olaydan bihaber bir kalabalık tarafından darp edilebiliyorlar.

herhangi bir sevgili çifti düşünün mesela, mutlu mesut beraber yaşıyorlar. erkek ayrılmak istediğini söylüyor ve kadın tecavüz ettiği gerekçesiyle adamı şikayet ediyor... kadının vajinasında adamın sperm örnekleri de mevcut... hadi buyurun cenaze namazına.

bu tutum katil yetiştirir. bu tutum şiddeti arttırır. insanların haklarına açıkça saldırıp, onların uysal birer kedi gibi boyun eğmesini bekleyemezsiniz. ben burada erkek olarak değil bir insan olarak söylüyorum: eğer o şekilde bir iftiraya maruz kalırsam, o iftirayı atan şahıs, kadın ya da erkek, kendisine kaçacak delik arasın. dünyasını başına yıkarım. bu işin kadını erkeği olmaz gerekirse ömrümün sonuna kadar hapis yatarım, gerekirse idamı göze alırım ama o kişiye dünyayı dar ederim.

kadının beyanı delile bakılmaksızın doğru kabul edilmesi

saçma sapan uygulama. bunu destekleyen kadınlar da zır cahil benim gözümde. benim fikrim çok da mühim değil tabi ama şöyle düşünelim:

kendini mahkemede avantajlı görmek tamam. evet bir erkeğin karşısında sizin sözlerinizin daha kıymetli olması bencil bünyenize iyi gelebilir belki. fakat hayat her zaman o kadar da kötü değil. farzedelim ki mutlu bir evliliğiniz ya da aile hayatınız var... eşiniz/babanız/kardeşiniz kötü niyetli komşunuzun iftirasına uğradı. o halde ne olacak sanıyorsunuz?

hiç mi yok komşusunun eşine göz diken kadın? ben bizzat canlı örneğini tanıyorum. bu kadın gayet doğal bir şekilde eşinize iftira atabilir. hele bir de beraber asansöre falan bindiklerini destekleyen herhangi bir kamera görüntüsüyle eşinizin adını tecavüzcüye çıkarabilir.

bu ahlaksızlık, o kadının değil buna izin veren hukun ahlaksızlığıdır.

the witcher

geralt, oyundaki görünüşünün aynısı. hatta ses tonu bile aynı denilebilir. ilk sezonu bitirdim ve dizi ile ilgili birkaç eleştirim var.

genel olarak çok başarılı görünüyor, kitabı okumadım fakat triss merigold'un oyundakine sadık kalınarak kızıl saçlı güzel bir ablamız tarafından canlandırılması daha hoş olurdu. açıkçası yennefer karakteri de beni pek tatmin etmedi. oyunculuğa diyecek bir şeyim yok gayet başarılılar ama işte alıştığımız görseller var.

tüm bunların dışında, diğer bir çok fantezi tutkunu gibi siyahi bir elf görmek beni üzdü. bu ırkçılık değil. beyaz insanlar da elf olamazlar sonuçta ama elf dediğin açık tenlidir. yani elf ırkı herkesin kafasına göre baştan yaratabileceği bir şey değil. bahsedilen karakter "dark elf" bile olsa ki witcher evreninde dark elf olduğunu sanmıyorum, basitçe siyahi bir insanı oynatarak bu işten sıyrılamazsınız. elf kulağı yapmayı biliyorsunuz. neden? çünkü elfler karakteristik bir kulağa sahip tıpkı karakteristik bir ten rengine sahip oldukları gibi. avatar'daki mavi yaratıkların yerine normal ten rengi insan koysanız olur mu? olmaz. neden? çünkü o yaratıklar mavi... yani şirinler mavi diye renklere haksızlık yapılmış olunmuyorsa, elfleri de beyaz yaparak kimseye haksızlık yapmış olmazsınız.

soyuna sopuna göre bir miktar değişiyor olsa bile elf dediğin en genel anlamda arwen gibi olur. ya da isterseniz siyahi bir "yarı elf" yaratabilirsiniz. siyahi elf olmaz. siyah elf = tüylü ejderha

filtre kahve

türk kahvesi gibi pişirilmek yerine çay gibi demlenerek içilen kahve. bence kahvenin demlenmesi pişirilmesinden daha iyi bir yöntem. kimyasını araştırmadım ama eminim yanıltmayacaktır. kahvenin lezzeti daha bir yoğun oluyor. türk kahvesi kadar ince çekilmiş kahveyi bile demleyerek içmek fark yaratacaktır. denendi onaylandı.

ayurnamant

adını ilk kez duyuyor olmama rağmen farkında olmadan benimsediğim akımmış. bence de mantıksız. *

togg

aslında; amacını anlayamadığım otomobil. türkiye'nin kendi otomobilini üretmiyor olma sebebi üretemiyor oluşundan kaynaklanmıyor. bugün mercedes'in otomobillerinde kullandığı teknoloji de sır değil. dolayısıyla otomobil üretmek birkaç mühendis arkadaşın bir araya gelerek altından kalkabileceği bir iş zaten.

türkiye'nin kendi otomobilini üretmesinin önündeki en büyük engel maliyete bağlı pazar problemi. şöyle açıklayayım; seri imalat yapan ve yeni bir model ortaya çıkarmak için halihazırdaki bir üretim bandı üzerinde birkaç modifikasyon ve iyileştirme yapması gereken büyük otomobil üreticileri piyasanın hakimi konumundalar. otomotiv sektöründe işler diğer sektörlerdekinden oldukça farklı işliyor.
maliyet + kâr = fiyat denklemi bu sektörde geçerli değil. otomotivde; kâr = fiyat - maliyet olarak düşünülmeli. bunun sebebi pazar fiyatını belirleyen unsurların değişkenliğe çok müsade etmemesi. yani otomotiv sektöründe fiyatı yükselterek kâr etmek mümkün değil. kâr edebilmek için maliyeti düşürmek zorundasınız. hal böyleyken henüz ortada olmayan bir üretim bandının kurulması için harcanacak masrafların amortismanı otomobilin satış fiyatına eklenerek giderilmesye çalışılırsa yanlış bir politika izlenmiş olur. elbette kâr etmek için yapılan harcamaları amorti etmek durumundasınız aksi halde girişimin ticari bir anlamı olmamış olur. fakat bunu fiyatları yükselterek yapmaya çalışmak hata olur. fiyat skalasının içerisindeki kâr marjına sığdırılabilecek oranda maliyet azaltılması gerekiyor. bir şekilde bu sektördeki gelişimin piyasaya rekabetçi olabilmesi sürecinde gerekirse harcamaların görmezden gelinmesi ve teknolojik gelişmeleri ve çağın gerekliliklerini yakalayana kadar gerekirse zararına satış yapılması gerekiyor. yoksa otomotiv sektörü yeni oyuncuları çok hızlı yok edecektir. tabi ki elektrikli araç bantlarının çok fazla yaygınlaşmamış olması ve büyük şirketlerin de bu alana fazlaca yatırım yapıyor olması bizim için bir avantaj olacaktır.
eğer biz de bu elektrikli otomobil üretimine yapılan yatırımlarda diğer şirketlerin maliyet seviyelerine hatta daha da aşağılarına inebilirsek piyasada rekabet edebilecek duruma gelebiliriz.

togg

görünüşü gerçekten güzel.
umarım iktidara prestij kazandırmaktan daha faydalı olur millet için.

veda zamanı

söyleyecek bir şey bulunamayan anlardır. gitme, kal demenin de anlamı olmayacağı bilinince daha hüzünlü olur.

cennet

hakkında yapılan bütün tasvirlerin çöp kadar değeri olmayan olgu.

tanrının ve ölümden sonraki yaşamın zamandan bağımsız olması gerekir. zaman ve mekan; içinde bulunduğumuz evrenin, üzerine inşa edildiği kuralların sonucudur. henüz zamanın ve mekanın tam olarak ne anlama geldiği noktasında bile soru işaretleri varken tanrının ölümden sonra bizlere vaadettiği cenneti, zaman ve 3 boyutlu mekan algımız dahilinde tasvir etmeye çalışıyoruz çaresizce. dolayısıyla; cennet ve cehennem gibi, bizim evrenimize ait kurallara bağımlı olma zorunluluğu bulunmayan kavramları kendi mental bütçemizin bize kazandırdığı, bazı konularda ciddi anlamda kısıtlı imkanlarla değerlendirip betimlemeye çalışmamız biraz kendi kendimizi eğlendirmek oluyor gibi.
tanrının cehennemi tasvir ederken "ateş" kelimesini kullanmasını, insan imgeleminin ötesindeki bir şeyi zihnimizde canlandırabilmemiz ve "ateş'i" isteyip istememeye karar verme noktasında bize kolaylık olmasına bağlıyorum. yoksa tanrının ateş'ten kastının oksijenin ekzotermik reaksiyonları sonucu ortaya çıkan alev olduğunu düşünmüyorum.

sonuç olarak; benim anladığıma ve yorumuma göre cennet ışık ve cehennem ateştir. fakat ışık ve ateş kelime anlamları dışında, "arzulanan ve sakınılan" manalarına gelir.

ırmaklarından şarap akan yeşil bir bahçe değildir. arzulanan her şey cennettir ve sakınılan her şey cehennem.

anlayamadığını anlayamamak

anladığını sanmakla eşdeğer.

şimdi şöyle bir durum var:
"anlatabildikleriniz karşınızdakinin anladığı kadardır." gibi meşhurlaşmış bir söz var. ne demek bu?
bu cümlenin en büyük iddiası, aslında anlaşma durumunun iki taraflı bir etkileşim olduğunu öne sürüyor olması. karşı tarafın anlamıyor olması, onun anlama kabiliyetindeki eksikliği gösterebileceği gibi sizin anlatma kabiliyetinizdeki eksikliği de gösteriyor olabilir.

söylemek istediğim şu: şairler kıraathanesine gidip atom altı parçacık fiziğinden bahsederseniz ve bundan bahsederken kendi idrakınız için herhangi bir sorun teşkil etmeyen bir sürü terimle konuşursanız karşınızdakiler sözlerinizde kafiye aramaktan başka bir şey yapmayacaktır. dolayısıyla hitap edilen kitlenin anlayabileceği bir dil ile ifade etmek sizin sorumluluğunuzdadır. ha diyorsanız ki; "şaire niçin kuantum anlatıyoruz arkadaş?" o halde hiç kalkışmayacaksınız ya da anlamıyor diye dertlenmeyeceksiniz.

herkes aynı algı seviyesinde olmayabiliyor. bazı şeyleri tuzluk kadar somut ve basit örneklerle anlatabiliyor olmak gerekebilir bazı insanlara.

"bilal'e anlatır gibi anlatmak" diye bir deyim var değil mi?

bir de, bazen herkes bir şeyleri anladığını sanır. çok sonra, aslında yanlış anladığının ya da anlamadığının farkına varır.

severken ayrılmak

hiç olmasa daha iyi olabilir fakat ayrılıkların en güzelidir.
sevmek güzel bir duygu. hem sevmek için zaten birlikte olmak gerekmez hem de ayrılığın ardından pozitif bir duyguyla kalırsınız. diğer ayrılık olasılıklarının yanında oldukça tercih edilesi.

ensar vakfının okullarda ahlak eğitimi

din düşmanı yetiştirme programı.

bu tip olaylar ardında ait olduğu ideolojiye düşman nesiller yetiştirmekten başka hiçbir işe yaramaz. yapılan şey çok değil en fazla 40-50 sene sonra islamı ortadan kaldırmaya yönelik.

geçmişte atatürkçülük adı altında yapılan işkencelerin tohumlarının günümüzde atatürk düşmanı hain fidanlar yetişmesine sebebiyet verdiği gibi... ben islam ya da din fanatiği değilim. hatta dinlere pek sıcak bakmıyorum ancak inanç, millet olma bilinci, vatandaşlık gibi ortak değerler toplumu bir arada tutan, bir grup insanı birbirine bağlayan yapılardır.

hedef sadece dine saldırmak değil. atatürkçülüğün, laikliğin, milliyetçiliğin ayaklar altına alınması, sokaklarda milli değerlerimize laf söylemenin bunca kolaylaşması, bu değerlerin geçmişte kötü niyetli insanlar tarafından kullanılmasından kaynaklanıyor.

uzun zamandır da din... aslında amaç ülkedeki bütünlüğü bozmak, insanları ayrıştırmak ve toplum olmasını engellemek. ortak bir değer için savaşacak bir topluluk oluşumunu ortadan kaldırmaktır.

bakınız bir şeyi körü körüne ve karşıt görüşleri ötekileştirerek, onlara işkence ederek, onları zorlayarak savunmak ve dayatmak, bir ideolojiye vurulacak en büyük darbedir. tarihte bu hep böyle olmuştur. çünkü insan psikolojisi çok gizli saklı bir unsur değil. eğer geçmişte biri sizi bir şeylere zorluyor ve size bir şeyleri dayatıyorsa, gelecekte o şeyden olabildiğince uzak durmak ister hatta o şeye düşman olursunuz.

neredeyse hiçkimse, kendisine işkence edilerek ya da zorlanarak dayatılan bir ideolojiyi, doğruluğuna inanıyor dahi olsa kendi hür iradesiyle benimsemez. çünkü onun iç yüzünün, geçmişte gördüğü işkenceler, zorlamalar ve dayatmalar olduğuna inanmak ister. çünkü o ideolojiden intikam almak ister.

günümüzde atesit sayısının giderek artması ve bazı insanların dinden oldukça uzaklaşması bunun ispatıdır. çünkü din, o insanlara yaşam alanı bırakmayacak bir hale getiriliyor. aynı şekilde atatürk düşmanları da aynı problemin ürünleri. insan psikolojosi çoğu zaman bir robot gibi çalışır. doğru düğmelere basarak doğru yerlere yönlendirebilirsiniz.

kız öğrenciye hakaret eden profesör

şu tip olaylara bir yerlerde rastgelmeyi o kadar istiyorum ki...

ancak bu tip haysiyetsiz dallamalar adamların yanında yapamazlar bunu. ancak kendisine ses çıkaramayacak sünepelerin ya da fiziksel anlamda güçsüz kadınların yanında öter boruları bu tiplerin. o okulda okuyan bir öğrenci olsam, okulu bitirmem mezun olmam o herifin iki dudağının arasına bakıyor olsa dahi; o kadının kıyafetine laf atan, üniversiteyi pavyona benzeten, öğrenciyi giydiği kıyafet ile aşağılamaya çalışan bu basit beyinli ucubeye öyle bir ders verirdim ki girdiği her sınıfta ibret olsun diye ilk o dersi anlatırdı... ah ah! yalvarıyorum bir tanesi denk gelsin. biliyorum düzelmeyecek ve bitmeyecekler çünkü onların yaptığını normalleştiren aşağılık bir toplum var arkalarında. o yüzden son zamanlarda bu kadar sesleri çıkar oldu zaten... ama buraya yazıyorum, bir gün benim bulunduğum bir ortamda değil profesör, genelkurmay başkanı böyle bir hadsizlik yaparsa, rütbesini söker münasip bir tarafına sokarım onun.


t: öğrenciye, kendi ihtisas alanıyla ilgili katacak bir şeyi olmadığı için ahlak bekçiliğine soyunmuş bir gerzektir.

türkiye'de profesör olma koşullarını bilen insanlar zaten bu gerizekalı ucubelere sırf sıfatlarından ötürü itibar etmeyecektir.

fatmagül'ün suçu ne

dünyanın en saçma konulu dizisi.
bir bölüm bile izlemedim fakat okuduklarımdan anladığım kadarıyla dizi bir tecavüz olayı ile başlıyor ve tecavüzcüler dizinin baş rolleri.

dizi bu tecavüzcüleri aklamaya çalışıyor. senarist ya da her ne boksa diziyi yazan kişi ile ortak yönlerimiz olduğunu düşünüyorum. suç ve ceza'dan etkilenmek.

ben çok etkilenmiştim raskolnikov'un vicdan azabından. fakat o romanı etkileyici yapan şey raskolnikov'un acısını anlatma kabiliyetidir. belki daha önce hiç yaşamadığınız bir duyguyu size hissettirebilme konusundaki kusursuza yakın başarısı suç ve ceza'yı kült bir sanat eseri haline getiren yegane unsur.

çekilen vicdan azabı ya da öldürülen kişinin yaşamayı ne kadar hakettiği ile ilgili subjektif sorgular, olayın bir cinayet ve raskolnikov'un bir katil olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

vicdan azabı, kişinin kendisini affedebilmesi yolunda çekeceği bir ceza olabilirse de topluma karşı işlenmiş suçların cezası vicdani mahkeme tarafından verilemez.

bakınız ben muhteşem rol yaparım. vicdan azabını iliklerime kadar hissettiren dostoyevski sağolsun, kendisinden daha iyi oynarım vicdan azabı çeken suçluyu.

dolayısıyla kişinin yalnızca kendisini bağlayan; çekilen vicdan azabı, geçmişte yaşanılan bir takım olaylar vs. gibi saçma sebepler topluma karşı işlenen suçun cezasız(!) kalmasına yeterli bir sebep olamaz.

fantezi

gerçek olmayan (hayal ürünü) kişi, durum veya olayları konu edinen edebiyat türü.

tdk. "sonsuz, sınırsız hayal" olarak tanımlıyor fanteziyi, ben "bir yaşam biçimi" olarak...

yeni yıla merhaba zirvesi

ne yazık ki katılamadığım ve katılamadığıma üzüldüğüm zirve.
hakkında hiçbir şey söylenmemiş olması da ilginç. katılmayanlar merak etsin diye mi susuyorsunuz? naptınız arkadaşlar nasıl geçti? eğlenceli miydi?

yüzüklerin efendisi

j.r.r. tolkien tarafından yazılan ve ilk kez 1954 yılında yayınlanan fantastik bir roman.

bu eser, yine yazarın kendisi tarafından oluşturulan orta dünya'nın çok kısa bir dönemini anlatır. bu kısa dönem içerisinde yaşanan olayların anlatılması sırasında kullanılan tüm hayali ürünler (karakterler, mekanlar, tanrılar, vb.) tolkien tarafından titizlikle çalışılmış ve dış kaynaklarla beslenerek neredeyse tanımsız bir bilgi kalmayacak kadar kusursuz bir evren yaratılmıştır.
öyle ki; farklı ırkların konuştukları diller dil bilgisi kurallarına kadar yaratılmış ve gerçek hayatta konuşulabilir diller haline getirilmiş.

koskoca evren, bir insan ömrünün elverdiği ölçüde ilmek ilmek işlenmiş ve boşluğa yer verilmemiştir. benim için; edebi eserler arasında birinci sıradadır. kutsal kitap niteliğinde dev bir yapıt. insanlık tarihinin nesilden nesile aktarması gereken muhteşem bir eser.

başta da belirttiğim gibi yüzüklerin efendisi orta dünya tarihinin çok kısa, 10 - 20 senelik bir kısmını anlatmakta. normalde orta dünya tarihi, silmarillion romanı ile başlıyor. tek olan eru ve ilk yaratılan ainur'dan, kainatın ve dünyanın yaratılmasına, diğer ırkların nasıl ve kim tarafından yaratıldığına, dünya üzerindeki ilk savaşa kadar her ayrıntı silmarillion'da mevcut.

yüzüklerin efendisi; üç film olarak peter jackson tarafından oldukça başarılı bir şekilde sinemaya uyarlanmış ve romanın aslına kıyasla bazı eksikliklerine rağmen güzel bir özeti olarak defalarca seyredilmeye değer.

tetrahedral

frp'de, dört yüzlü zarı temsil eden geometrik şekil.


ayrıca; sözlükte bir yazarmış. hoşgelmiş.

geceye bir şarkı bırak

  • /
  • 5

betül kaçar

abd'deki arizona üniversitesi'nde astronomi ve moleküler hücre biyolojisi departmanında doçent olarak görev yapan türk bilim insanı betül kaçar, evrende yaşamın izlerini araştırmak için oluşturulan nasa ekibine geçen hafta kabul edildi. çok gurur duydum, duyuyorum.

sevmek başlığının betim girmeye kapalı olması

haklı bir eleştiri geldi ve hemen düzelttik ve sevmek başlığını ahmed hulusi sevmek olarak değiştirdik.

teşekkürler harbe giden sarı saçlı çocuk

geceye bir şarkı bırak

sözlüğe sadece kadınca şeylerin yazılacağını sanmak

başlık edit edildi

yazarların kendilerini aslında nasıl kısıtladığının aynası gibidir.


işin içinde "kadın" olunca herkes önce bir duruyor sonra kadın nasıl davranıyor, kadın nasıl olmalı, kadınla ilgili konu nasıl işliyor? bunlara kafa yoruyor ve kadın ile ilgili değilse daha doğrusu içinde kadın, anne, kadına şiddet, tecavüz, tek taş, evlilik gibi kelimelr geçmiyorsa ya başlık açılmıyor ya da betim girilmiyor.


kadın ve kadın olmak sadece bu ve bunun gibi konularla mı oluyor? kadın gerçekten hayatın diğer konularından bi haber mi yoksa görmezlikten mi geliyor?
sanat, bilim,siyaset, teknoloji... geçtim her şeyi hiç mi insani olarak paylaşacağı bir şey yok.

sözlüğü neden açtık biliyor musunuz? kadın kendini sadece belli kelimeler ve kavramlara sıkıştırdığı için bu kadar kadına yönelik şiddet, hoş görüsüzlük, tahammül edememe var.
işin kötü tarafı kadın bu düşünüş şekliyle bunu bilinç altından desteklediğini de bilmiyor.

sözlük bütün bunların dışında kendi gibi yazabilsin istediği her konuyu ayıplanma, utanma veya kötü hissetmeden yazabilsin diye açıldı.

hiç ayıplanmanın olmadığı bir ortamı hayal edebiliyor musunuz? korkmadan sadece kendiniz olarak "ol"abileceğiniz. belki de kendi kaderinizi kendiniz yazmaya başlayabileceğiniz bir yer.

işte kadın sözlüğü bunun için var.

deliler kahvehanesi

mutluluk verici bir sorumluluk. yazarımız guess'i de dahil olduğu için tebrik etmek gerek.
ali denizci'nin tedx konuşmasını bende izledim şimdi. etkilenmemek elde değil.
sizlerde buyrun;

deliler kahvehanesi

deliler kahvehanesi; balat'ın ara sokaklarından birinde görünüşte cafe ama içinde yüzlerce yaşama dokunan bir dernek.
deliler aşevi, kırtasiye, butik, cafe olarak birçok alanda tamamıyla gönüllülük esasıyla çalışan bir oluşum. kurucusu ali denizci, çok farklı bir hayattan gelip sonunda "görüyorsam, duyuyorsam sorumluyum" diyerek bu oluşumu hayata geçirmiş bir "deli" kendi deyimiyle. ali denizcinin internetteki tedx konuşmasına denk gelmemle başladı tanışıklığım deliler kahvehanesiyle. aşevinde sanırsınız konyalı menüsü çıkıyor her akşam, gönüllü aşçıların gündüz yaptığı yemeklerle her akşam ortalama 150 insanımız doyuyor(%92,si evsiz), butiğe gelen kıyafetler ihtiyaç sahiplerine veriliyor, kullanılmamış olan yeni kıyafetler yalnızca evsizler için, bu günlerde gönüllüler. parkları, sokakları dolaşıp sokakta yatanlara battaniye, uyku tulumu dağıtıyor, kırtasiyeden çocuklar istediğini alıyor, atölyede ritm, resim vb. etkinlikler yapılıyor, ülkenin her yerine kütüphaneler kuruluyor, ihtiyacı olanlar ameliyat ettiriliyor, muhtaç durumda olanlara oda kiralanıyor ve bunların hepsini sadece kocaman bir gönüllüler grubu yapıyor. bir gün yolunuzu düşürün balat'a gelin kahvemize. orada olup ihtiyacı olana destek vermek insanın kendine yaptığı yardım aslında, kendine olan yolculuğunda tamamlanmak için..ali abinin dediği gibi bunun için "sevmek lazım, hem de çok sevmek"!
hatta bir gün yazarlar zirvesini deliler kahvesinde yapmaya ne dersiniz?

avustralya yangını

eylülden beri devam eden son bir haftadır hız kazanan yangın küresel ısınmanın yarattığı korkunç gerçeklerden biri. dörtyüz seksen milyon hayvanın telef olduğu facia dünyanın sonunu getirdiğimizin göstergesi. yanan bir ormanın önünde kaçmaya çalışan kanguru ve yangından yaralı kurtulan korkmuş acı icindeki koalaya su içirilen görüntüler felaketin tematik fotoğrafları olarak kalmamalı ve hafızalarımıza kazinmali.

köy yanar kahpe taranır

9 saatlik aktarmalı ibiza yolculuğu sonrası thy'ye seslenen şeyma subaşı'ya fatih altaylı'nın cevabı.

açıkcası altaylı'nın bu atasözünü köy yanar deli kız taranır olarak kullanmış olmasını tercih ederdim.
çünkü ne olursa olsun o bir anne. ve masum bir kız çocuğu gün gelecek bu saçmalıklarla boğuşacak. ki şeyma'nın altaylı'ya cevap videosununda da görebileceğiniz gibi kadın "benden bir şey beklemeyin" diyor. "beni önemli bir yere koymayın" diyor.
acun ılıcalı ile evlendi diye kusursuz bir kadın mı olması gerekiyordu? nedir şeyma'nın her yaptığını bu kadar olay yapmanız? görmezden gelin gitsin. bu altaylı'ya olan eleştirimdi.

gelelim şeyma'nın videodaki diğer sözlerine...
beni erkekler değil, kızlar, hatta küçük kızlar takip etsin diyor. pardon?
bu ülkenin kız çocuklarının doğru rol modellere ihtiyacı var. lütfen dileklerini doğru tut.

masumiyet karinesi

suçu ispat edilene kadar herkes masumdur.

atiye dizisi

sezonu bitirip geldiğim türk yapımı netflix dizisidir.
beren saat 'in beden diline karşı bir antipatim olsa da göbeklitepe ve "bakalım ne yapmışız" merakım ile tamamladım.
oyunculuklardaki vasatlık ve senaryodaki bazı kopuklukları saymazsak iyi bir akıcılığı vardı. tipik türk korku filmlerindeki cindi, büyüydü olaylarından değil de şamanizm üzerinden gitmiş olmaları hoşuma gitti. ayrıca anadolu'yu istanbul ile modernize etmeleri ülkemizin iyi tanıtımı açısından güzel olmuş.
umarım diğer sezonlarda karakterlerin altını daha doldurabilirler.

Toplam betim sayısı: 94

sözlükteki yazar etkinliğini arttırmak

mümkündür diye düşünüyorum.

ne bileyim admin, moderatör kimin yetkisi var ise, sözlük hesabı tekrar aktif olan eski yazarların kayıtlı e-posta adreslerine ilginç davet mailleri gönderilebilir.

başka bir sözlükte gördüğüm bu yöntem bir miktar işe yaramış gibiydi.

yüzüklerin efendisi

j.r.r. tolkien tarafından yazılan ve ilk kez 1954 yılında yayınlanan fantastik bir roman.

bu eser, yine yazarın kendisi tarafından oluşturulan orta dünya'nın çok kısa bir dönemini anlatır. bu kısa dönem içerisinde yaşanan olayların anlatılması sırasında kullanılan tüm hayali ürünler (karakterler, mekanlar, tanrılar, vb.) tolkien tarafından titizlikle çalışılmış ve dış kaynaklarla beslenerek neredeyse tanımsız bir bilgi kalmayacak kadar kusursuz bir evren yaratılmıştır.
öyle ki; farklı ırkların konuştukları diller dil bilgisi kurallarına kadar yaratılmış ve gerçek hayatta konuşulabilir diller haline getirilmiş.

koskoca evren, bir insan ömrünün elverdiği ölçüde ilmek ilmek işlenmiş ve boşluğa yer verilmemiştir. benim için; edebi eserler arasında birinci sıradadır. kutsal kitap niteliğinde dev bir yapıt. insanlık tarihinin nesilden nesile aktarması gereken muhteşem bir eser.

başta da belirttiğim gibi yüzüklerin efendisi orta dünya tarihinin çok kısa, 10 - 20 senelik bir kısmını anlatmakta. normalde orta dünya tarihi, silmarillion romanı ile başlıyor. tek olan eru ve ilk yaratılan ainur'dan, kainatın ve dünyanın yaratılmasına, diğer ırkların nasıl ve kim tarafından yaratıldığına, dünya üzerindeki ilk savaşa kadar her ayrıntı silmarillion'da mevcut.

yüzüklerin efendisi; üç film olarak peter jackson tarafından oldukça başarılı bir şekilde sinemaya uyarlanmış ve romanın aslına kıyasla bazı eksikliklerine rağmen güzel bir özeti olarak defalarca seyredilmeye değer.

sözlükte yazarların istediği özellikler

iki farklı yazarın girdilerine arka arkaya favori verebilmek.

bir girdinin altındaki favori butonuna tıkladıktan sonra diğeri için iki dakika beklemem gerekmese keşke.

anduril

elfler tarafından narsil'in parçalarından yeniden yapılan kılıç. narsil v2.0 denilebilir. kralların kılıcı.

yeni nesil, keskinleştirilmiş, ağırlık optimizasyonu sayesinde tek elle kullanılabilen bir şövalye kılıcıdır. *

not: filmdeki anduril greatsworda benziyor olsa bile aslında tek elle kullanılan bir kılıçtır.

ayrıca;
güzel betimler giren bir yazar. tolkien ve orta dünya seven bir yazar olmasından dolayı betimlerine objektif yaklaşmakta sorun yaşayacağımı belirtmem gerek. betimden önce mahlası okursam pozitif ayrımcılıkla başlıyorum betimi okumaya.

fade to black

gönül ister ki bütün güzel metallica şarkıları hakkında takır takır yazayım şuraya ama herhalde kalan ömrüm yetmez. *

sözleri ve müziğiyle adeta kendimden geçmeme neden olan metallica şarkılarından yalnızca biri bu.

her şey herkeste aynı duygulara dokunamıyor. size metallica dinlerken yaşadığım duyguları anlatabilmek isterdim. ama pek mümkün değil malesef.

life it seems will fade away
drifting further everyday
getting lost within myself
nothing matters no one else
ı have lost the will to live
simply nothing more to give
there is nothing more for me
need the end to set me free
things not what they used to be
missing one inside of me
deathly loss this can't be real
cannot stand this hell ı feel
emptiness is filling me
to the point of agony
growing darkness taking dawn
ı was me but now, he's gone
no one but me can save myself, but its too late
now ı can't think, think why ı should even try
yesterday seems as though it never existed
death greets me warm, now ı will just say goodbye
goodbye

sözlüğün sadece sözlük olmaması

hakikatten sözlükten öte bir yerdi burası.

eski zamanlarındaki gibi aktif olmasını çok isterdim. tabi bunun için devamlı yazmak gerekiyor ne yazık ki çok boşluyorum ben de. hepinizden bu pervasız unutuşum için özür diliyorum. buradaki eski arkadaşların bile çoğunu unuttum. umarım hatırlamak kısmet olur.

bayan kadın çelişkisi

kesinlikle kadın olarak kullanılması gerekiyor. ilk duyduğum zamanlar ben de buna takılan insanlara tepki göstermiştim.

üzerinde ciddi anlamda uzun bir süre düşündükten sonra haklı oldukları kanısına vardım.

önemli olan ne maksatla kullanıldığı, ne anlamda kullanıldığı... diye düşünüyodum doğal olarak çünkü önemli olan hep anlamdı benim için. ancak nedenleri sorgulamaya başlayınca insan şoka uğruyor. mesela neden erkeklere 'bay' diye hitap edilmiyor?

bayan kelimesinin niçin kullanılmaya başlandığını bilmiyorum. ancak kadın kelimesinin, kadınların bekareti hakkında yargı bildiren bir kelimeye dönüşmüş olması incelenmeli.

mesela bir çocuğun erkekliğe ilk adımının sünnet olmak olması(!), ki bu çok saçmadır, kadınların kadınlığa ilk adımının cinsel ilişkiye girmiş ve bekaretini kaybetmiş olması(!) olarak düşünülmüş olsa gerek ki kadın kelimesi, bir kızın(!) bekaretini kaybettikten sonra(!) kazandığı bir ünvan haline gelmiş.

"kadın kelimesi çok kaba, o yüzden kibar olmak için bayan kelimesini kullanıyorum." diyen bir insan, kadın kelimesinin niçin kaba bir kelime olduğunu açıklamak zorundadır. açıklayabilir mi? hayır. dönüp dolaşıp varacağı yer kızlık mevzusudur.

bu konu şöyle dursun. bir cinsiyet belirten kadın kelimesi bir hitap sözü olan "bayan" kelimesi ile ikame edilmeye çalışılıyor. bu neresinden baksanız saçmadır. hitap şekli olarak birisine "bay" demiyorsanız "bayan" da demeyiniz. "bayım" kelimesi bile sayılmaz çünkü hiçkimsenin "bayanım" dediğini duymadım.

bayan; kendi başına zararlı bir kelime değil, hakaret içermez, baymak kökünden türemez. kullanım biçimi ve hangi anlamda kullanıldığı ise zarar verici ve yıpratıcıdır. bir cinsiyeti baskılamaya ve yok etmeye çalışır. zararlı olabilir.

hepsinin ötesinde dil, çok önemli bir toplumsal kültür aracıdır. bir toplumun diline bazı kelimeleri ekleyerek ya da dilinden bazı kelimeleri çıkararak o toplumun kültürünü, hayata bakışını değiştirebilirsiniz. george orwell'in 1984 aldı romanını tavsiye ederim.

tarihte belli mecralarda kullanımı yasaklanan ve kullanılmayan kelimelere, onların yerine sonradan üretilen ya da başka dillerden devşirilen kelimelere bakın ne demek istediğimi anlayacaksınızdır.

eğer bir toplumu baskılamak istiyorsan onların jargonunu ortadan kaldırmaya çabalamak iyi bir başlangıç olacaktır. kadın kimliğini baskılamak için uydurulan "bayan" kelimesine karşıyım.

sığırın dişisine inek derken kaba olmuyorsak, insanın dişisine kadın derken de kaba olmuyoruzdur. insan türünün dişisine kadın denir. eğer bayan denilseydi çocuklarınız dünyaya kız olarak değil bayan olarak gelebilirdi çünkü bayan kelimesi yaş, bekaret, vb kavramlar içermeyen gayet kibar bir kelime değil mi?

bir çocuk doğduğunda, oğlan ya da kız denilebilir. insan yavrusunun isimleri olabilir bunlar gayet tabii. eğer birine erkek, diğerine kız diyorsanız yanlış yoldasınız demektir. o erkekse, öteki de kadındır.

kocaya isimle seslenmek edepsizliktir

tdk'nın tanımına göre edep kelimesinin birinci anlamı: "toplum töresine uygun davranma." demekmiş. yani çok da kafaya takılacak bir şey değil. edepsizlik güzel şey. sırf töre öyle emrediyor diye cinayet işlememek de edepsizlik bu tanıma göre.

bence mantıklı.
edepsizliği kötü bir şey olarak algılamak hata olabilir.

anduril

elfler tarafından narsil'in parçalarından yeniden yapılan kılıç. narsil v2.0 denilebilir. kralların kılıcı.

yeni nesil, keskinleştirilmiş, ağırlık optimizasyonu sayesinde tek elle kullanılabilen bir şövalye kılıcıdır. *

not: filmdeki anduril greatsworda benziyor olsa bile aslında tek elle kullanılan bir kılıçtır.

ayrıca;
güzel betimler giren bir yazar. tolkien ve orta dünya seven bir yazar olmasından dolayı betimlerine objektif yaklaşmakta sorun yaşayacağımı belirtmem gerek. betimden önce mahlası okursam pozitif ayrımcılıkla başlıyorum betimi okumaya.

tuzlu kahve

birini istemeye gittiğinizde içtiğiniz kahve.
eğer kahve tuzsuz gelirse, yanındaki suyu içmeyin. *

kadının beyanı delile bakılmaksızın doğru kabul edilmesi

saçma sapan uygulama. bunu destekleyen kadınlar da zır cahil benim gözümde. benim fikrim çok da mühim değil tabi ama şöyle düşünelim:

kendini mahkemede avantajlı görmek tamam. evet bir erkeğin karşısında sizin sözlerinizin daha kıymetli olması bencil bünyenize iyi gelebilir belki. fakat hayat her zaman o kadar da kötü değil. farzedelim ki mutlu bir evliliğiniz ya da aile hayatınız var... eşiniz/babanız/kardeşiniz kötü niyetli komşunuzun iftirasına uğradı. o halde ne olacak sanıyorsunuz?

hiç mi yok komşusunun eşine göz diken kadın? ben bizzat canlı örneğini tanıyorum. bu kadın gayet doğal bir şekilde eşinize iftira atabilir. hele bir de beraber asansöre falan bindiklerini destekleyen herhangi bir kamera görüntüsüyle eşinizin adını tecavüzcüye çıkarabilir.

bu ahlaksızlık, o kadının değil buna izin veren hukun ahlaksızlığıdır.

kadının beyanı delile bakılmaksızın doğru kabul edilmesi

düzgün bir hukuk sistemi şahısların cinsiyetiyle ilgilenmemeli.

delil aramaksızın kadının lafına güvenmek, "hiçbir kadın yalan söylemez." demektir ve bu uygulama insan haklarına aykırıdır. suçun kadını erkeği olmaz. bunu savunan kesinlikle faşisttir ve empati yoksunudur. hiçkimse bir başkasının ağzından çıkan birkaç cümle yüzünden işlemediği suçlardan hüküm giyemez. giymemeli. eğer öyle olması gerektiğine inanıyorsanız, kendi çocuklarınızın tecavüzcü damgası yiyerek hapis yatmasını ve kalan hayatını o leke ile geçirmesini diliyorum. umarım bu şekilde anlarsınız saçmaladığınızı.

sadece hukuk değil bugün herhangi bir yerde bir kadın tarafından iftiraya uğrayabiliyor erkekler. bunun sonucunda ne olduğunu bile bilmeyen, olaydan bihaber bir kalabalık tarafından darp edilebiliyorlar.

herhangi bir sevgili çifti düşünün mesela, mutlu mesut beraber yaşıyorlar. erkek ayrılmak istediğini söylüyor ve kadın tecavüz ettiği gerekçesiyle adamı şikayet ediyor... kadının vajinasında adamın sperm örnekleri de mevcut... hadi buyurun cenaze namazına.

bu tutum katil yetiştirir. bu tutum şiddeti arttırır. insanların haklarına açıkça saldırıp, onların uysal birer kedi gibi boyun eğmesini bekleyemezsiniz. ben burada erkek olarak değil bir insan olarak söylüyorum: eğer o şekilde bir iftiraya maruz kalırsam, o iftirayı atan şahıs, kadın ya da erkek, kendisine kaçacak delik arasın. dünyasını başına yıkarım. bu işin kadını erkeği olmaz gerekirse ömrümün sonuna kadar hapis yatarım, gerekirse idamı göze alırım ama o kişiye dünyayı dar ederim.

bencil erkek zihniyeti

hukuk önünde kadın ve erkek eşit olmalı diyen zihniyettir.

nesnel kadın zihniyeti ise her koşulda erkeğin suçsuz olduğunu ispatlaması gerektiğini savunur. çünkü tarafsızlık bunu gerektirir.

adalet yerine, kısa vadede kendi çıkarları doğrultusunda hareket eden insanlara üzülüyorum. kendinize en büyük zararı siz veriyorsunuz. gerçekten umuyorum ki yakın çevrenizden biri bir iftira yüzünde hayatından olmaz.

benim "yalan" yüzünden hapis yatmış arkadaşlarım oldu. olmasaydı da empati yapardım evet. o insanların ve ailelerinin çektiklerini siz bilemezsiniz.

sen sıcacık yatağında yatarken teröristle çatışan vatansever bir adam "terör örgütüne üye olmak" gerekçesiyle hapis yatabiliyor bu ülkede.

siz, "benim başıma gelmez" diyenler, haberleri gazetelerde okuyup geçiyor olabilirsiniz belki ama o bencil erkek zihniyetine sahip sandığınız bir sürü masum insan sürünüyor.

ha masum insanların başına öyle şeyler gelmez değil mi? umarım sizin başınıza gelmez... içiniz kanayarak hak vermezsiniz burada yazdıklarıma.