@quş ağacı

Yazar

Durum: 232 - 0 - 0 - 0 - 09.02.2021 05:13

Puan: 1019 - geyik avcısı

6 yıl önce kayıt oldu. 2.Nesil Yazar Yazar.

Henüz bio girmemiş.
  • /
  • 12

sultanbeyli

asya yakasında yer alan 328.000 nüfuslu istanbul ilçesi. doğu anadolu, ve doğu karadenizden yoğun göç alan bir ilçe. totalde büyük bir kenar mahalle gibi. eğitim ve gelir seviyesi düşük.

yıl 1996, 14 yaşımdaydım ve istanbul'a ilk gidişim.1 haftalık bir bayram tatili, akraba ziyareti olacaktı. merak ediyorum, heycanlıyım. ve tabi beklentim istanbul, ama gördüğüm şey sultanbeyli. nispeten küçük bir şehir olan bursa'dan kenar bir mahalleden istanbul'a gidiyorum ve kısıtlı paramla kendime bir kaç parça yeni kıyafet almışım ama hala içimden diyorum ki " kesin istanbul'da köylü gibi görüneceğim " diz üstü bir etek ve sıfır kol bluzum var üstümde ama varınca, sultanbeyli'de kadınların, yaşıtım kızların kıyafetlerine bakıp kendimi çıplakmışım gibi hissediyorum. herkes uzun etek, manto ve eşarplı. üst üste kat, kat yığıntılı sıvasız tuğla evler. sokaklar çamur deryası. en beteri de su yok. sular kesik ve su tankeri haftada 2 gün gelip su veriyor. hergün ağlıyorum, eve gidelim eve gidelim diye. beni dinleyen duyan yok tabi. o bir hafta bana bir yıl gibi geldi. istanbul'dan nefret ettim. sonra istanbul'un sultanbeyli olmadığını anladım ama bir daha istanbul'u sevemedim. en son 5 -6 yıl önce 2. bir kez gittim sultanbeyli'ye, değişen tek şey yola yakın yerler çarşı pazar olmuş ve sular akıyor. geri kalan her şey aynı.

tren

melih cevdet anday'ın biletsiz bindiği iki araçtan biri. diğeri vapur. yani öyle söylüyor bir şiirinde.

" eskisi gibi yaşıyorum
gezerek, düşünerek
yalnız biletsiz biniyorum vapura, trene "

güler yüz

bursa duaçınar semti vişne caddesinde bulunan, tekstil aksesuarları üretip satan firma.

zaman, zaman alışveriş için uğruyorum. aradığım çoğu şeyi buluyor olsam da hizmet verenlerin firma adları ile pek müsemma olduklarını söyleyemem.

bursa lodosu

bursa'nın meşhur rüzgarıdır. bursa'nın en çok neyini seviyorsun deseler, lodos rüzgarını sevdiğimi söylerim, kimi zaman oldukça sert esmesine rağmen.

bir kere bana çocukluğumu hatırlatır. kurumuş yaprak ve toprak kokusu vardır lodosun. tabi artık çocukluğumuzdaki gibi de esmiyor. dağın eteklerinden başlayan yüksek binalar rüzgarı keser ve ıslığının yerine de bir yerlere çarpan nesnelerin gürültüsü hakim olur çoğunlukla. ama lodostan sonra sizi çepeçevre saran uludağ'ı gerçekten görürsünüz. dağın koyu açık yeşilllerde, sarılar ve kırmızının tonlarında ağaçlarını seçebilirsiniz ovanın içinden bakıp. bursa'nın ağır sanayi ile mahvedilmiş ovasından o kirli dumanları temizler lodos. evlerin renkleri bile değişir, sanki rüzgar şehrin üstünden koyu gri bir pelerini çekip almış gibi lodostan sonra renkler parlak ve canlı görünür.

çocukla tatile çıkmak

çoğu kimse için olsa olsa çocuğu yada çocukları tatile götürme hadisesidir aslında.

yirmili yaşlarımda antalya'da otellerde geçici dövme yapıyordum, otel müşterileri çoğunlukla yabancı turistlerdi ve çocuklarıyla tatil yaparken çok mutluydular, keyif alıyorlar, eğleniyor, dinleniyorlardı. sadece çocuklu yerli turistler geldiklerinden daha perişan halde ayrılıyorlardı otelden.

yakınlarımda, arkadaşlarımda da hep bir çocukla tatil sorunu. çocukları her şeyin ama her şeyin kendileri ile ilgili olduğundan o kadar eminler ki doğal olarak bunu sonuna kadar sömürüyorlar. ebeveynler ise yapılan herhangi bir etkinliğin tüm aile için olduğunu çocuğa hissettirmek, anlatmak gibi bir çabaları olmadığı halde sonrasında çocukların yorucu davranışlarından uzun uzun şikayetlenmek gibi bir hobileri var.

tecrübeli

kişi çeşitli eylemleri sonucunda çeşitli deneyimler edinir, bu deneyimler sonucunda da bu paye ile ödüllendirilir. hayat bir tecrübeler silsilesidir, bazılarını bilerek isteyerek edinirsiniz, bazılarıysa yaşamak zorunda kaldıklarınızdan elde kalanlardır.

emzirme

annenin rahminde besleyip büyüttüğü, dünyaya getirdiği yavrusunu bu kez bir süre daha kollarında besleyip büyütme hali.

ablamın, kardeşimin, arkadaşlarımın, kuzenlerimin bebekleri dünyaya geldiğinde yanındaydım, onların ilk emzirmelerine şahit oldum. ve o anlarda hayranlıkla izlerken hep şunu sordum içimden " eşleri onlarla yeterince gurur duyuyor mu acaba " çünkü ben o kadar gurur duyuyordum ki bu annelerle eşleri de bu kadınlara bir kez daha aşık olmalılar diye düşünürdüm hep.

şu hayatta tanık olduğum en güzel karelerden biridir bir annenin bebeğini, yavrusunu emzirmesi. insan, kedi, aslan, kaplan, köpek, tavşan hiç fark etmiyor. her anne yavrusunu beslerken çok kutsal ve güzel görünüyor. bunu ille de kendi göğsüyle yapması gerekmiyor, kollarına aldığı bebeğini biberonla beslerken de muhteşem görünüyor. anne ve bebeğin aralarında ki o bağ, soyut bir durumun bu kadar somut göründüğü o ender an olmalı herhalde bu kadar harika görünmelerinin nedeni.

söz bohçası

ola ki söz atılırsa geri gönderilmesi icap edeceğinden gelin ve damat adayları evlenene kadar içindekiler kullanılmadan saklanacak olan bohça.

şahsen evlilik yolunda atılan ilk adımlardan itibaren her türlü ritüele ayar oluyorum, gereksiz ve yorucu buluyorum. bu işlerin içine güle oynaya dalanlara sözüm yok, mutlulukları daim olsun ama " adet bu ne yapalım mecbur " diye katlananlara sabır diliyorum.

jupiter

national geographic'in evrenin ucuna yolculuk adlı belgeselinde şöyle tarif edilen gezegen.

" dünyadan en az 1000 kat daha büyük bir dev.öyle büyük ki içine tüm gezegenleri sığdırabilirsiniz. bu kadar büyük bir şeyin komşularına elbette önemli bir etkisi oluyor. çekim gücü astroidlerin birleşerek bir gezegen oluşturmasını engelliyor. şuna bakın, müthiş görünüyor ama belkide yakından bakıldığında herşey farklıdır. bu büyük gezegen neredeyse tamamen gazdan oluşuyor. buraya inmeye kalksak katmanları boyunca dibe batar ve belkide hiç yüzeye rastlamazdık. ve jupiterin bu güzel görüntüsü aşırı şidetin bir sonucu. büyük bir hızla dönüyor. ve saatte yüzlerce kilometre hızında rüzgarlar oluşturarak bulutları hortumlar ve anaforlar haline geliyor. ve jupiterin meşhur kırmızı lekesi, güneş sisteminin en büyük en şiddetli fırtınası. dünyanın en az üç katı büyüklüğünde ve 300 senedir devam ediyor. tüm o çalkalanan bulutlar o fırtınayı tetiklemiş. tek bir şimşek bile dünyadakinden 10.000 kat daha şiddetli. dolayısıyla jupiteri seyretmenin en iyi ve güvenli yolu uzaktan bakmak gibi duruyor. çok güzel dünyadaki aurora ışıkları (kutup ışıkları ya da kutup aurorası) gibi kutuplar etrafında dans ediyor ama geiger sayacı (iyonlaştırıcı radyasyonu ölçen bir çeşit parçacık dedektörüdür ) çılgına dönüyor, bunlar bile ölümcül. jupiterin kuvvetli manyetik alanıyla uzaydan çekilmiş ölümcül radyosyonla oluşmuşlar. "

ayrıca yay burcunun yönetici gezegenidir.

merkür

national geographic'in evrenin ucuna yolculuk adlı belgeselinde şöyle tarif edilen gezegen.

" güneşte cüceleşen ve kavrulan merkür. eğer güneşe fazlasıyla yaklaşırsan başına gelecek şey budur. burda ısı çılgınca değişiyor, gece eksi 170 dereceyken öğlen artı 400 dereceye çıkıyor. yanmış ve donmuş. bir de şu yaralara bakın, merkür'ün vahşi geçmişiniz izleri. boyutlarına kıyasla bu küçük gezegenin kuvvetli bir yerçekimi gücü var. göründüğünden daha ağır olmalı. ince bir kat kayayla kaplı bir demir topu gibi. bir zamanlar çok daha büyük olan bir gezegenin çekirdeği. belkide başıboş bir gezegen ölümcül bir kozmik tilt oyununda merküre çarparak dış katmanlarını parçaladı. "

ayrıca yükseleni de ikizler olan burcumun yönetici gezegenidir.

edit: imla

kolonya

yoksul semtlerde 60 yaş üstü beylerin parfümü.

eviniz mahalle kahvesinin yakınındaysa eve gelip giderken kahve müdavimleriyle yan yana geçersiniz ve sigara, ter, kolonya karışımı koku sizi yerle yeksan eder. özellikle tütün kolonyası dökünmüş olanlar ( dökünmek diyorum çünkü rahmetli dedemden biliyorum, kafasından aşağı boca ederdi kolonyayı evden çıkmadan önce ) ile karşılaşırsanız kendinizi şöyle telkin edersiniz " sakın bu kokudan bayılayım deme, ayılman için adamın cebinden tütün kolonyası çıkarıp suratına dökme olasılığı yüksek ".

homoseksüelliği övmeyi modernlik sanmak

homofobinin ilanı olan başlık.

eşcinsellik bir seçim, bir tercih olmadığından reklamı yapılacak özendirilecek bir durum da değildir. eşcinsellik bir yönelimdir. heteroseksüel bireylere eşcinsel olmayı dayatmak kadar abesdir eşcinsel bireylere heteroseksüelliği dayatmak. her iki yönelimin de övülecek veya yerilecek tarafı yoktur çünkü bu bilinçli bir seçim değildir. bilim eşcinselliğin bir hastalık yada bilinçli tercih olmadığını aynı zamanda homofobinin bir hastalık olduğunu artık net olarak ortaya koymuştur.

tarhana çorbası

çok yorulduğum zamanlar aklıma gelen, içmek istediğim çorba. yorgunluk giderici çorba olarak tanımlarım kendisini.

grimm kardeşler

çocukları hayata hazırlayan masalların yazarları.

iyilik ve kötülükten doğan sebep sonuç ilişkilerini çocukların en anlayacağı şekilde anlatan masallar. içinde cadıların, kötü kraliçelerin, kurtların, perilerin, prenseslerin olmadığı masallar olmasaydı çocukluk çok anlamsız olurdu. ayrıca kim bilir kaç çocuğun bencil yetişkinlerin dünyasından kaçıp saklanabilecekleri hayal dünyalarını kurmalarına olanak sağlamışlardır.

koltuk sevdası

bizim evde tekli koltuk sevdası olarak cereyan eden hadisedir. 15 yaşında bir tekli koltuğum var ve son beş yıldır oturup önüne de bir puf çekip ayaklarımı şöyle güzel uzatabilmiş değilim. çünkü denediğim anda süpürge kuyruklu küçük bir yaratık gelip miiiiiyuuuuuvv diye bir itiraz sesiyle beni yerimden kaldırır. evde 3 kedi bir insan var, seçim yapsam ne olur, oyları kimin alacağı belli.

süt

yavrularını beslemek için dişi memelilerin ürettiği besin değerleri yüksek, koruyucu ve bağışıklık güçlendirici besin.

dişi memeli vücudu sadece tek bir sebepten ve tek bir amaçla süt üretir. biyolojik yavrusu varsa süt üretir, yavrusunu beslemek için üretir.ve aslında genel olarak yanlızca kendi türünün ihtiyacı olan oranlarda proteinler içeren süt üretir. yani inekler aslında hepimiz biliyoruz ki biz insanlara katkı olsun, beslenelim diye süt üretmezler. doğada ki pek çok hayvan gibi inekler de biz insanlar tarafından evcilleştirildi ve karşılıklı bir çıkar ilişkisi içinde hayatımıza dahil oldular bu çıkar ilişkisinin taraflara fayda oranı elbette hiç bir zaman adil olmadı.

yine de geçmişte bu ilişki bu kadar içer acısı değildi. küçük çiftlikler, bireysel besicilik vb. küçük işletmeler vardı. bu yerlerde, işler farklı yürürdü şimdikinden.yavru doğar , gerektiği kadar anne sütü ile beslenmesine izin verilir ( yavrunun dişleri annesinin memelerine zarar verecek aşamaya gelene kadar ) ve kalan bir kaç aylık zamanda da sütten insanlar faydalanırdı. inekler otlaklarda özgürdü, taze otla beslenirdi. kendi hastalıklarını çoğunlukla kendileri bilir ve doğada hastalığına iyi gelecek otları yine kendi bulup yer ve hastalığını tedavi ederdi. yani insanların faydalandığı sütte sağlıklıydı bu yüzden.

şimdi artık durum farklı, ve bunu hepimiz biliyoruz. endistürüyel bir süt tesisi hayal edin. buzağılar küçük alanlara hapsedilmiş şekilde, anne sütü ile beslenmeden, bunun yerine sağlıklı kalması için antibiyotik karışımlı besinlerle beslenip gebe kalabilecekleri zamana kadar bakılıyor. ve sonra insan eliyle, makinelerle aşılama denen metodla gebe bırakılıyor. doğumdan sonra günler içinde doğan yavru anneden alınıyor ve anne süt makinasına bağlanıyor. anne ve yavru fiziksel ve duygusal olarak acı çekiyor. şok yaşıyor. günlerce aralıksız şekilde birbirlerine seslenip duruyorlar. anneden alınan yavru yine daracık bir alana hapsediliyor. yavru erkekse hareketiz kalması için demirden eksik özel diyetlerle besleniyor, böylece kesileceği kiloya erişene kadar etinin lezzeti garantileniyor. yavru dişiyse annesinin yolculuğu ile aynı oluyor büyüme süreci. normalde 20- 25 yılık yaşamı bu ağır koşullarda yarıdan daha az sürüyor. 7 -10 yaş arasında defalarca gebe bırakılıyor ve hep aynı süreci yeni baştan yaşıyor ve sonunda mezbahaya gönderiliyor. biz insanlar da yavrularımızı bu muhteşem gıdayla besliyoruz, ve sağlığından emin oluyoruz böylece. sahiden ne kadar sağlıklı ? bir de bu endistürünin doğaya, çevreye verdiği zararlar var elbette saymakla bitmeyecek. yani süt büyük tesislerde üretilip, işlenip, paketlenip bizlere ulaşana kadar ardında dünya kadar kötülük bırakıyor. ve hepsi bir bir bize geri dönüyor.

şimdi artık üretimin bu şekilde olmadığı söyleniyor. ama bu doğru değil. hala acımasız ve korkunç bir sistemle üretim yapıldığı hergün yeniden belgeleniyor.
ve işin garip yanı her gün büyüyen bu endistütri asla yeterli olmuyor ihtiyacı karşılamakta. dünya nüfusu arttığı için değil üstelik. gereksiz, ihtiyaç fazlası hatta bizi hasta edecek kadar ihtiyaç fazlası tüketiyoruz süt ve süt ürünlerini.

süt endüstrisi bize her zaman şunu söyler " süt yoksa sağlık yok " ben ineğine ve koyunlarına torunlarından daha iyi davranan, daha sevgiyle yaklaşan anneannemle büyüdüm. çocukluğumun 6 -14 yaş arası zamanı onunla geçti. ve o bu dünyada hayvanlarına en iyi şekilde baktığını gördüğüm tek insandı. bu yüzden en sağlıklı süt ürünlerini üretirdi. herkes onun ürettiği ürünlerden almak için sıraya girerdi, ama o en doğru şekilde planladığı için her zaman az üretim olurdu, eve ayıracak ve birazını satıp kış için yem alacak kadar. buna rağmen asla çocukluğum boyunca süt ve süt ürünleri tüketmedim. sevmiyordum nedense. ben her zaman sebze aşığı oldum. ve hiç öyle ağır hasta olmadım bu yaşıma kadar, güçlü bir bağışıklık sistemim var. boyum 1.74 kısa da kalmadım. kemiklerim de gayet güçlü. yani birileri bize sürekli yalan söylüyor belki de, süt içmeyen çocuk gelişemez, kalsiyum olmazsa kemikleri güçlenemez, bağışıklığı düşük olur vs. her şeyin içinde süt ürünü var, kahvaltı masalarında 10 çeşit peynir var. keklerde, böreklerde, şekerlemelerde, içeceklerimizde süt ürünleri var. üstüne bir de bardak bardak süt içilmesi öğütleniyor sürekli. bu hastalık değil de ne ? hepimiz elimizden geldiğince bu sistemin karşısında olmalıyız, yanında değil. daha az süt ürünü tüketirsek hasta olmayız, hiç tüketmeyenler ölmüyor, yataklara falan da düşmüyor hatta. doğanın bize sundukları o kadar çeşitli ki, neredeyse her besinin alternatifi var.

halk süt

süt endüstrisinin zalimliği ve hayvanların çektikleri acıyı düşünce sevinemediğim projedir.

makine mi makina mı

okan bayülgen'in makina kafa programını isimlendirirken hakkı devrim'den konuya açıklık getirmesini isteyip onay aldığı kanaatiyle oyumu makina'dan yana kulladığım sorunsal.

şule çet

çağatay aksu ve berk akand adlı iki pislik eliyle hayatının en güzel zamanında yaşamı elinden alınmış genç kadın.

insanlar ve sivil toplum kadın örgütleri sosyal medyada olayın araştırılması için örgütlenip tepki vermemiş olsaydı çoktan kayıtlara intihar olarak geçilip örtbas edilecekti bu cinayet.

olayın intihar olmadığı bilirkişi raporuyla kantılanmıştır artık. buna rağmen hala bu canileri canla başla savunan avukatlar var, bu kişiler geceleri nasıl uyuyabiliyor insanın aklı almıyor ?

tecavüz, hürriyetten yoksun bırakma, cinayet, örtbas çabası için ayrı ayrı en yüksek sınırdan ceza verilmeli katillere. peki adalet arayışı sırasında her gün kahrolan, korku ve endişeyle günlerini geçiren, her mahkemede katillerle yüz yüze gelip acı çeken yakınlara yaşatılanlar için bir ceza yok mu?

makine tv

an itibariyle, muhtemelen japon yapımı dev bir robotun görüntülerini yayınlayan kanal. voltran gibi, avatar filminde albay quaritch'in kullandığı robot gibi bir şey. ve ardından bir adamın sanırım kendi tasarladığı havada, karada ve suda yol alabilen helikopter görünümünde mini bir araç tanıtılıyor. bayıldım doğrusu, süper bir kanal !
  • /
  • 12

korkuyla yaşamak

yan komşum safiye teyze emekli maaşını apartman kapısı önünde kaptırdıktan sonra, dili tutulmuştu uzun süre, evinden çıkamaz hale gelmişti.
canım arkadaşım eşi nöbetçi olduğunda, vileda sopası yanında uyuduğunu söylerdi. "gülmekten öldüreceksin adamı herhalde" derdik, trajikomikti.
eşim seyahate gittiğinde, başucumda bıçakla uyurdum. herhangi bir canlıya zarar verme kabiliyetim varmış gibi.
gece mesailerinden sonra koşarak dönerdim.
arkamızda ayak sesi duysak, diken diken olur sırtımız.
bir taşıtta sürücüyle yalnız kalmamak için, inip araç değiştiriyorum derdi arkadaşlarım.
taksiye binince mutlaka, baba abi eşle telefonla konuşulur. karşılayın beni. geliyorum. taksideyim diye açıklaması yapılır.
bizim ülkemizde kadınsan, korkarsın. öğretirler o korkuyu. içine işler ayaz gibi. hiç çıkmaz

ceren özdemir cinayetinin yine yeniden çarpıcı bir şekilde hatırlattığı korkunç gerçektir.

bayan kadın çelişkisi

kadın sözlüğü için önemli bir konudur.
“kadın”, “erkeğin” dilsel karşılığıdır. erkeğe erkek denilen durumlarda kadına "kadın" denilmelidir.
bayan ise cinsiyet belirtmek için kullanılmaz. yalnızca bir hitap şeklidir.

mesele aslında toplumsal bilinçaltı. bu bilinçaltında "kadın" kelimesi kirlenmiş durumda ve insanlar "bayan" kelimesini kullanarak nezaketli olmaya çalışıyor.

neden?
çünkü kadın kişisine "kadın" denildiğinde, onun cinsel kimliğinin vurgulandığı düşünülüyor. ve nazik olmak adına belki de iyi niyetle "bayan" kelimesi kullanılıyor...

konuşulacak çok şey var ama tanımlar net.
erkeğe erkek denen yerde kadına kadın denilir. ha hitap ise amaç bayan olabilir ama "hanımefendiyi" tercih ederim.

kvk servis rezaleti

kvk servisi ile yaşadığım ve mağdur olduğum durumdur.

06/09/2019 tarihinde xxx ımeı numaralı telefonumu ekranı kırıldığı (telefon çalışır vaziyette olup ekranda kararma bulunmaktadır.) için kvk kartal şubesine 1900405374 numaralı form numarası ile teslim ettim. telefonum kvk garantili olup, garanti kapsamı dışında telefonum onarıma alınmıştır. ekran değişimi için 971 tl firmaya ödenmiştir. 14/10/2019 tarihinde telefonumun onarıldığına dair bilgi bana iletilmiş olup, telefon bana teslim edilmek istenmiştir. servise gittiğimde telefonu kontrol etmek istedim, fakat telefon teslim sırasında açılmadı. bunun üzerine yeni bir kayıt açılarak telefonun garanti kapsamında onarılacağı belirtildi. fakat firmadan aldığım bilgi neticesinde telefonun ana kartının değişmesi gerektiği ve 2250 tl bir tutar yatırmam gerektiği söylenmiştir.

telefonun ilk teslimi sırasında telefonun onarıldığı belirtilmiş olup, telefonun onarım sonrasında başına gelen bir olaydan dolayı çıkan onarım ücreti kullanıcıya yansıtılmak istenmiştir. %100 onarıldı onayı verilen bir telefonun teslimat sırasında açılmaması ve daha sonrasında çıkan ücretin kullanıcıya yansıtılmak istenmesi tüketici haklarının ihlalidir.

tüketici mahkemesine başvurdum. şimdi onlar düşünsün.

ateş böcekleri projesi

birleşmiş milletlerin kadın kolları çalışması çerçevesinde yürütülen projede, kadınlardan istenen atesbocekleri.info adresi üzerindeki türkiye haritası üzerinde kendilerini güvende hissetmedikleri alanlara birer ateş böceği bırakmaları. birleşmiş milletler yetkilileri de, yerel yönetimlerle ilişkiye geçerek önlem alınmasını isteyecek.
proje 10 aralık tarihine kadar sürecek. lütfen kadınlara ulaşmasını sağlayalım.

sunshine

sözlüğü ve özleyenleri, pek çok özlemiş yazar.
bir eğitim programı nedeniyle, ders çalışıyor. sınavlarından sonra burada olmak için gün sayıyor. herkese sevgiler. quş ağacı, meseli tunaqa sizleri tanıdığım için çok şanslıyım ve mutluyum.

kezban

net bir yakıştırmadır ama yakıştırmadır sonuçta.
böyle durumlarda bu kezbanı gören bilen akıl sahibi er kişi acaba nedir, kimdir diye düşünüyorum.
mantık aslında böyle işlemez mi sizce de. bir kişinin nasıl bir yanlı veya doğru yaptığını anlamak için ya o yoldan geçmiş olman gerekir ya da bir şekilde deneyimlemiş olman gerekir. yoksa değerlendirme olmaz ki sadece çamur at izi kalsın bu işlerde yürümez.

Toplam betim sayısı: 232

orospu

aklıma geçenlerde denk izlediğim şu videoyu getirmiş başlık

video altına yapılan favori yorumum ise şuydu " işte ilk ağlama silsilesi orada başladı ve şimdi ülkece kan ağlıyoruz "

bir ticaret biçimi olarak annnelik ve babalık

aslında bu mülkiyet duygusudur. ebeveynler kendileri için çocuk getirirler dünyaya. çocuk üzerinden birbirlerine kopmaz bağlarla bağlanıp toplumun dayattığı eş olma, aile olma vb. görevleri layıkıyla yerine getirmek, sürdürmek için. çocuk üzerinden umut etmek, hayal kurmak, onur duymak için.

insan sahip olduğu bir evi kendi imkanları ölçüsünde kendi zevkiyle dekore eder örneğin, benzer biçimde çocuğunu da kendince ideal bulduğu insan kalıbına sokmak ister. bunu başardığına kanaat getirdiğinde ise meyvesini toplamak ister, her fırsatta bu işin mimarı olduğunun hissettirilmesine ihtiyaç duyar.

herkes kahraman olmak ister içten içe, best off olmak ister, yetmeeeezz best of the best olmak ister. bunun en kolay yolu çocuk yapmaktır. dünyanın en iyi annesi, en iyi babası, kahramanı, kraliçesi, kralı olma ihtimali hemen hemen ceptedir bu şekilde. bu yüzden çok sık duyarız şunu " bu dünyada yaptığım en güzel, en harika en müthiş şey oğlumu, kızımı dünyaya getirmekti " ne oldu sanki, dünyayı mı kurtardı oğlun kızın. hayır, ama varlığını anne- baba olmak üzerinden anlamlandıranlar için kurtuluştur oğullar, kızlar.

31 mart 2019 seçim sonuçları

polisin kapı kapı gezip, kimin kime oy verdiğini sorgulamaya başladığını da gördüğümüz seçim sonuçları. sunshine'nin öngörüsü doğrulanmıştır. seçmen kayıtlarında bir hile olmadığının tespiti yapıldıktan sonra geriye büyükçekmece sakinlerinin fetöden içeri alınması kalacak.

büyüyen beşik

anlaşılan bu işte usta olanların bile zorlandığı bir seçim. şöyle bir video var, belki ihtiyacı olanlara fikir verebilir.

kadına şiddeti önlemek

kadına şiddeti önlemek çok basit aslında, bir imzaya bakar. bakıyor, bakıyormuş! çocuğa şiddeti, istismarı önlemek de öyle, basit yani. bir imza yetiyor, yetecekmiş yani ! niye kimse duymuyor bu adamı yahu? dili dimağı kurudu söylemekten, diyor ki; " bu vahim olayları, bu korkunç olayları engelleriz, yeter ki idamı geri getirsinler". " " ben " diyor " altına imzayı atmaya hazırım " sonra bir tek o mu başka bir kadın da çıkıp diyor ki " yok efendim, ben daha güzel imza atarım idam kararının altına " sonra diğerleri, imzalarım, imzalarım, imzalarım! diye çığırıyor.

her ağzınızı açtığınızda terör estirin, her lafınızla toplumu bölün, parçalayın, ayırın, cinnetin eşiğine getirin. bizatihi kendi beyanlarınız yetmez gibi, aşağılık ne kadar beyan yapabilecek varsa paye verin, kadını aşağılayan cümleleri ardı ardına kurun, kuranı destekleyin. sonra da bunda parmağınız eliniz kolunuz direktifiniz emriniz yok gibi bir de dar ağaçları kurmaya yemin edin. elinizle, dilinizle sistematik olarak kadın katili çocuk istismarcısı üretiyorsunuz ne hapisanelere sığdırabilirsiniz ne öldürmekle bitirebilirsiniz.

kadın ile erkek eşit olamaz; fıtrata aykırı

"kız mıdır, kadın mıdır bilemem"

"kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek"

"anası tecavüze uğruyorsa neden çocuk ölsün, günahı ne? anası ölsün öyleyse"

"iş istiyoruz sayın bakanım" "niye evdeki işler yetmiyor mu?"

"kadın çalışarak fuhuşa hazırlık yapar"

"kahkaha atan kadın iffetsizdir"

"kadının fıtratında köle olmak var"

"tecavüze uğrayan kürtaj yaptırmasın"

"hamile kadın sokakta dolaşamaz"

"kadınlar için tek kariyer annelik"

"türk kadını evinin süsüdür"

" 6 yaşında çocukla evlenilebilir "

" kız çocuğu babasının yanında şortla duramaz "

" en az 3 çocuk yapın "

işte bataklık bu.

edit: imla

parola

şu an şukadınsözlüğü hesabımın parolasını biliyorsam ne olayım. ve facebook parolamı ve instagram ve mail ve daha nicesi. neyse ki hepsi otomatik oturum açmada.

kadınların sevmediği kadınlar

aptalca davranan, gücünün farkında olmayan korkak kadınlar. ben bilmem beyim bilir kadınları. durmadan çocuk doğurup , o çocuklar kendi işlerini yapacak yaşa geldikleri halde mental bozukluklara sahipmiş gibi elleriyle besleyen giydiren poposunu silen kadınlar. kendi parasını kazanabilecekken çalışmak istemeyen evde gönüllü hizmetçilik eden kadınlar. bir saat boyunca nefes almadan kocasından şikayet eden " neden boşanmıyorsun " diye sorulduğunda sanki canı alınıyormuşcasına şok olup ortamdan kaçarak uzaklaşan kadınlar. kitap okumayı zaman bulamadığını söyleyip günde 5 saat tv izleyen kadınlar.

misafir odası

o soğuk ve mesafeli bir alandı. evin bir parçası gibi hissettirmeyen, ev gibi kokmayan o odanın varlık sebebi misafirin mühimsenmesi miydi yoksa ev sahibinin itibar mıydı bilmiyorum ama çocukken evde en nefret ettiğim alan orasıydı. kapısı mütemadiyen kilitliydi. misafir gelince açılır ve biz çocuklar o odaya sadece misafirlere hoş geldiniz demek ve ellerini öpmek için girebilirdik.

çocukluğumuz boyunca bir kıçımızı koyup oturamadık o siktiğimin açık renk koltuklarına. duvardan duvara vitrindeki bibloları alıp bir inceleyemedik. misafir çocuğu prens, prenses muamelesi görür biz ayak altından çekilip mutfakta çay demleyip sofra kurar yemek hazırlar bulaşık yıkardık onlar gidene kadar. nasıl bir hiyerarşiydi, nasıl ötelenmek, yok sayılmaktı ! cahil ailelere doğmuş olmak, kız çocuğu olarak doğmuş olmak, üstelik birin üçün beşin üstünde sayıca fazla kız çocukları olarak orada olmak hakikaten dünyada insanın başına gelebilecek en boktan şeylerden biri. bazen kendime bir halt olamadın diyorum ama bunları hatırlayınca kendi alnımdan öpesim geliyor, bu alt yapıyla daha ne olacaktın en iyisi oldun olabileceğinin diyorum.

ne misafir odasıymış arkadaş, resmen üç başlı cehennem köpeği gibi geçmişin karanlığından hırlayarak üstüme atıldı.

çalışanına esir gibi davranan patron

işletme küçük olsun yada kurumsal olsun, genel olarak çalışanın hakları devletin de el birliğiyle gasp edilir. ve işveren de çalışanın emeğini son raddesine kadar sömürmenin peşindedir. bu sistemin herhangi bir yerinde çalışan insan zaten modern köledir.

neyse ki modern kölelikte çalışanın bir iş tanımı vardır. işverenin evi o çalışanın iş yeri olmadığı için, çalışan orada " bu da senin işin " denilerek çalıştırılamaz. işveren bunu buyurabilir, ama buna zorlayamaz. o halde çalışanın zaten az buz olan haklarını koruması lazım ki yeri geldiğinde tüm hakları için mücadele edebilsin. bugün gidip o evde temizlik yaptığı için bir süre sonra aynı iş kendisinden tekrar beklenecek, o zaman da mı peki diyecek? diyemeyecekse o zaman yine başa dönmeyecek mi?

ne olur cesur olun, ne olur korkmayın patrondan, kocadan, babadan, dayıdan , ayıdan ! timurlenk'in karşısında nasreddin hoca gibi yalnız kalsanız da, onun gibi " bize bir fil daha verin " demeyin ! hayat bir haksızlıklar silsilesi, hepsine katlanamazsınız, hepsini yüklenip kaldıramazsınız. hayır demeyi öğrenin, ki sonuçlarına katlanmak o ana katlanmaktan daha zor değil. ilk engeli aşmazsanız yarışa başlayamazsınız, kazanamazsınız.

önce çocuklar otursun

20 kasım dünya çocuk hakları günü’nde change.org’da istanbul büyükşehir belediye başkanı ekrem imamoğlu’nun dikkatine başlatılan bir imza kampanyası.

bu kampanya yetişkinlerin pek çok alanda olduğunu gibi toplu taşıma alanlarında da çocuklar üzerinde kurdukları hiyerarşiye ve bunun yol açtığı kötü sonuçlara, çocukların hak gaspına dikkat çekip, bunun önlenmesini talep ediyor.

kampanya linki: https://www.change.org/p/toplu-ta%C5%9F%C4%B1ma-ara%C3%A7lar%C4%B1nda-%C3%A7ocuklar%C4%B1n-oturma-hakk%C4%B1-ihlal-edilmesin-ekrem-imamoglu

kampanya hakkında daha detaylı bir yazı linki

http://blogcuanne.com/2019/11/23/once-cocuklar-otursun/

kocaya isimle seslenmek edepsizliktir

kendisi hoca imiş, kuran'a uygun olarak açıklıyor durumu. baktığın zaman bu kutsal kitapta koca karısından üstün tutulan kişi midir? evet öyledir. dolayısıyla adamın inandığı kitaba göre de yaptığı çıkarım gayet yerindedir. kuran da her zaman erkeğin kadından üstün olduğunun altı çizilmiştir, adam da ast üst ilişkisinden örnekle açıklıyor bu durumu.

yasalara baktığımızda kadını erkeğe göre 2. sınıf vatandaş olarak tanımlayan bir ibare yoktur oysa. fakat toplum olarak erkek ve kız çocuklarını yetiştirirken en başından bu ast üst ilişkisini kendimiz dolaylı yollarla ima ediyoruz zaten. kadın kocasına ister " efendim" diye hitap etsin ister " benim minnak tatlı aşkitom " diye hitap etsin işler sarpa sardığında hatta işler yolundayken bile içten içe mağdur olan hep kadındır. bu mağduriyeti de biz kendimiz çocuk yetiştirirken inşa ediyoruz. bunun da bilincinde olduğumuz için böyle adamlar çıkıp böyle laflar edince gülüp geçmek yerine endişe ediyoruz. çünkü bu toplumun inancı ve karakteri bu önermeyi rahatlıkla kabul eder, karşılık bulur.

taksim meydanı'nda eğlenen sığınmacılar

" suriye'liler onu yaptı, suriye'liler bunu yaptı " kayıtlı rakamlarla 3,5 milyon suriye'lı sığınmacı alındı. türkiye sınırları içinde 500 bine yakın suriyeli bebek doğdu. 2 büyük şehir dolusu insan nüfusu. bu kadar insanın tek tip davranışlar sergilemesi beklenilemez.

taksim meydanında kendilerince yeni yıl kutlaması yapmalarına gelirsek, bir milli maçtan galip çıkmışlar gibi yaptıkları kutlama. yok öyle bir şey ama, o zaman bu belki sana bana göre sadece biraz saçma o kadar. türk erkeklerinin de çoğu zaman yaptığı gibi bir dolu erkek toplanmış kendi anlayışlarına göre eğleniyor. ne yapsınlar ? mağduruz mağdur deyip kaldırımlarda oturup bütün gün ağlasınlar mı? onu da yapmasınlar ama biraz uyum mu göstersinler ? ayak uyduracakları bir düzen var mı gerçekten ? biz zaten karmakarışığız, asıl canımızı sıkan da bu tam olarak. zaten sorunlu bir toplumuz ve bize çok benzeyen bir dolu insan daha geldi bu sorunların üstüne. işte tam burada ince bir çizgi var, toplumumuz içinde yeni bir düşman daha mı ilan edeceğiz yoksa sorunların çözümü için sorumlulardan talepte mi bulunacağız ? biraz daha mı geri gideceğiz yoksa ilerlemek için çaba mı harcayacağız ?

homoseksüelliği övmeyi modernlik sanmak

homofobinin ilanı olan başlık.

eşcinsellik bir seçim, bir tercih olmadığından reklamı yapılacak özendirilecek bir durum da değildir. eşcinsellik bir yönelimdir. heteroseksüel bireylere eşcinsel olmayı dayatmak kadar abesdir eşcinsel bireylere heteroseksüelliği dayatmak. her iki yönelimin de övülecek veya yerilecek tarafı yoktur çünkü bu bilinçli bir seçim değildir. bilim eşcinselliğin bir hastalık yada bilinçli tercih olmadığını aynı zamanda homofobinin bir hastalık olduğunu artık net olarak ortaya koymuştur.

killa hakan

kafası son derece karışık tuhaf rapçi bir tip. yanımda yöremde olsa ve konuşmaya başlasa arkama bakmadan kaçarım. uykusuzlar kulübüne konuk olduğu bölümü izlemiştim 1 dk içinde farkettim ki beyin hücrelerim ölüyor hemen kanal değiştim.

topuklu ayakkabı dinen caiz değildir

çocukken arkadaşlarım kuran kursuna giderlerdi yazları. mahalleden kendini din hocası tayin etmiş çatlaklar olurdu genelde öğretmenler. sonra ders çıkışları gelip bin gece kabus görmeye yetecek kadar korkunç şeyler anlatırlardı. cinler, büyüler, cehennem ve zebaniler hakkında. devlet okulları da şu an tam o kuran kursları gibi. her kurumda birbirinin kopyası yöneticiler olduğu malum, dolayısıyla şaşırdık mı? hiç değil. yani insan köpeği ısırdığında haber yapsınlar öyle şaşıralım.
Henüz takip ettiği biri yok.