@quş ağacı

Yazar

Durum: 232 - 0 - 0 - 0 - 09.02.2021 05:13

Puan: 1019 - geyik avcısı

7 yıl önce kayıt oldu. 2.Nesil Yazar Yazar.

Henüz bio girmemiş.
  • /
  • 12

bayan şoför

büyük çoğunluğu kurallara uyarak trafikte seyreden kadın sürücülerdir. sırf kurallara uyarak araç kullandıkları için trafiğin akışını bozdukları iddiasıyla erkek şoförler tarafından tepkilere maruz kalırlar.

kadın sürücülerin şerit değiştirirken verdiği sinyal görmezden gelinir, " kadın mı o ? , boş ver, gaza bas geç şunu "

kavşaklarda kırmızı ışık yanarken yan yola girecek erkek şoför habire kornaya basıp taciz eder biraz ilerle diye, oysa beyaz çizgileri geçmek kural ihlalidir.

dönüş için sinyal verip yavaşlar kadın sürücü, erkek sürücü bunu dikkate almaz , hız kesmez ve gelip çarpar, yetmez bir de aracından indiği gibi kıyameti koparır. yanlış şeritten dönüş alır, şeridinde ilerleyen kadın sürücüye çarpar yine üste çıkmak için bağıra çağıra aracından iner.


hele bazı namussuz erkek sürücüler vardır ki kafalarını asfalta vura vura gebertmek istersin. araçta çocuklar olduğunu gördüğü halde kadın sürücüyü şeridinden çıkarmak için direksiyonunu ona doğru kırar ve kahkahalar atarak eğlenir bununla.

hele sıkışık bir park alanı yada sağlı sollu araçların park ettiği dar yerlerden geri giderken ille bir erkek sürücü çıkıp " hanımefendi siz inin ben çıkartayım " demez mi. 1 dakika en fazla 2 dakika daha uzun sürecek çıkmam, hepsi bu. ölür müsün bu kadarcık zamanda, niye darlıyorsun insanı sabırsız !

bir de minibüs şoförleri yok mu sanki hepsi hindistan trafiğinden ışınlanmışlar. asıl trafik teröristlerinde başı çekiyorlar.

istisnalar kaideyi bozmaz ama genel olarak biz kadınlar kırmızı ışık ihlali yapmıyoruz. alkollü araç kullanmıyoruz. yayalara yol veriyoruz. mahalle aralarında 70 ile gitmiyoruz. kornaya basmıyoruz olur olmaz. engelli park yerlerine, engelli geçiş yollarına park etmiyoruz. hız yapmıyoruz. maganda gibi bangır bangır müzik açmıyoruz. bir de unutmadan, araçlarımızın sağına soluna mal mal cümleler yazmıyoruz.

erkeklerin tahammül edemedikleri kadınların nasıl araç kullandıkları değil araç kullanıyor olamaları. çünkü tekerlerine çomak sokuluyor. araç onlar için oyuncak, trafik de oyun alanları onları ve bu oyunda kadınları görmek istemiyorlar, diğer pek çok alanda görmek istemedikleri gibi.

azınlık da olsalar çok kıymetli olan, kurallara uyan, saygılı, naif, nezaket sahibi erkek sürücüleri tenzih ederim.

edit: ekleme

filmloverss.com

türkiye'nin bağımsız sinema platformu olma amacıyla yola çıkıp 2011 yılında kurulmuş sinema sitesi.

vizyon, film haberleri, film incelemeleri, sinemacı ve oyuncularla röportajlar ve sinemaya dair pek çok içeriğe erişilebilecek bir site. dizi incelemeleri de cabası.

özellikle " ben ne izledim şimdi " dediğiniz anda aydınlanmak için başvurabileceğiniz bir kaynak.

ülkeyi terk etmek

kişisel bir tercihtir. insanın bir ömrü var, bu ömrü nelere adayacağı ve nerede geçireceği tamamen kendi inisiyatifinde.

gidip memnun ve mutlu yaşayabilenleri tebrik etmek lazım. avrupa olur, afrika olur, asya olur farketmez. yeter ki hakaret etmeden, doğduğu toprakları küçümsemeden, onu besleyen büyüten muhakkak iyi zamanlarının da olduğu ülkesine minnetle, saygıyla gitsin. ve önemli olan bir şey de , gittiği ülkeye de saygı duysun, faydalı olsun.

sarımsak

yemeklere lezzet katması ve iştah açıcı keskin aromasının yanında aynı zamanda doğal bir antibiyotiktir. bağışıklık güçlendirici ve hastalıktan koruyucudur. tüm bu iyi yanlarına rağmen kokusu yüzünden herkesin her zaman özgürce tüketebileceği bir sebze değildir maalesef.

ayrıca araştırmalara göre sarımsak kanser, kalp ve tansiyon hastalıklarını önlemede yardımcı olduğu söyleniyor. tabi ayrımı iyi yapmak lazım, " bir sarımsak yutsan bir şeyin kalmaz " önerilerine çok kulak asmamak gerek, yardımcı deniyor tedavi edici değil.

hipokrat

"yedikleriniz ilacınız, ilacınız yedikleriniz olsun" diyen, mö 375 ile 460 yılları arasında yaşamış tıbbın babası kabul edilen yunan hekim.

la casa de papel

dün izlemeye başladığım ve ilk 3 bölümünü geride bıraktığım netflix yapımı suç , dram ve gerilim dizisi. konu diziler olduğunda bir kaç yıldır " izledin mi? izlemelisin " diyen çok kişi oldu. bu yüzden beklentim yüksek ama adrenalini yüksek bir dizi değil, henüz. diziyi bitirince editlerim.

parkinson

nörodejeneratif bir beyin hastalığıdır. hastalık adını ilk kez 1817'de titremeli felç olarak tarifleyen james parkinson'dan almıştır. hastalığın görülme sıklığı 60 yaş ve üzerinde alzheimer'dan sonra 2. sıradadır.

" normal olarak insan beyninde belli bölgelerde dopamin üreten beyin hücreleri (nöronlar) bulunur. bu hücreler beynin substabsiya nigra adı verilen belli bir alanında yoğunlaşmış halde bulunurlar. dopamin substansiya nigra ile vücut hareketlerini kontrol eden diğer beyin bölgeleri arasında mesajlar ileten bir kimyasaldır. dopamin insanların akıcı ve koordine hareketler yapmalarını sağlar. dopamin üreten hücrelerin %60 ila %80’i kayba uğradığında yeterli miktarda dopamine üretilemez ve parkinson hastalığının motor belirtileri ortaya çıkar. " ( kaynak : parkinsonderneği.org)
yani dopaminin artık üretilmemesi, az üretilmesi beyindeki sinir ağları arasında ki iletişimi sekteye uğratıp hareket kabileyetini kısıtlar, bununla birlikte titreme gibi kontrolsüz hareketlere yol açar.

hastalığın kesin nedeni bilinmemekle birlikte çeşitli tetikleyicileri olduğu belirtiliyor. bunlar,

" ileri yaş
ailede parkinson hastalığı öyküsü bulunması
kırsal yaşam, çiftlik ve kuyu suyu kullanımı
tarım ilaçları
erkek cinsiyet
kafa travması
demir, manganezin diyetle yüksek miktarda alınması
beyaz ırk
besinlerle alınan hayvansal yağlar
obezite
fiziksel ve duygusal stres "

parkinsonda koruyucu faktörler :
sigara kullanımı*
kahve ve kafein tüketimi
nonsteroid antienflamatuar ilaç kullanımı
antihipertansif ilaç kullanımı
alkol
fazla fiziksel aktivite "

kaynak ( medicalpark.com)

tüm hastalıklarda olduğu gibi parkinsonda da hastalığının erken teşhisi büyük önem taşıyor. ancak erken dönem belirtileri kolayca gözden kaçabilecek türden belirtilerdir. bunlar; uykusuzluk, kabızlık, koku duyusunda yitim, ve çok belirgin olmayan duruş bozuklukları, sık olmamakla birlikte denge kaybı ve düşme.

parkinsonun önleyici bir tedavisi yok. teşhis konuşduktan sonra seyrini yavaşlatmaya, yaşam kalitesini yükseltmeye yönelik ilaç tedavisi uygulanır. her ne kadar zor bir hastalık olsa da çok korkulacak bir hastalık da değildir. görülme sıklığı genel olarak 60 yaş ve üzeridir. bu anlamda da yaşamı kısaltan bir hastalık değildir. eğer hasta 80 yaşına kadar yaşayacaksa bu hastalıkla birlikte aynı ömrü geçirecektir. ( en azından doktorların genel bildirimi bu yönde )


geçen yıl kız kardeşim annemin yürürken sol kolununun serbeste hareket etmemesinden şüphelenmiş ve kendince çaktırmadan takibe almaya başlamış. sonra annemin parmaklarında kendisinin bile farketmediği minik seğirmeler olduğunu da gözleyince, bize açtı konuyu. biz de yok canım dedik, bomba aynı yere iki defa düşmez. annem eşini kaybedeli 3 yıl olmuştu ve eşi agresif seyreden parkinsondan muzdaripti. 20 yıla yakın bu hastalıkla yaşamıştı. ama hayatını kaybetmesi tamamen parkinsondan kaynaklanan komplikasyonlardan değildi. son zamanlarında demans ile birlikte seyretmişti hastalığı. annemin eşiyle akrabalık bağı yoktu, ailede parkinson öyküsü yoktu. neyse bir uzmana gittik, gerekli kontorller, testler, emar vs yapıldı ve parkinson bulgusuna rastlanmadı. ama takip hastası olarak gözlemeye karar verildi. 3 ay önceki kontrollerde parkinson teşhisi konuldu ve ilaç tedavisine başlandı. şimdi eşiyle yaşadığı tecrübeden dolayı oldukça korkuyor, " ben de öyle mi olacağım " diyor. ama biz eminiz ki öyle olmayacak, çünkü tecrübelerimize ve gözlemlerimize dayanarak diyebilirim ki bu hastalık da pek çok hastalıkda olduğu gibi kişinin karakteri ile çok organize. zor bir karakterseniz, elbette hastalıkla birlikte x2 zor hale geliyorsunuz. ve bu devam ettikçe hastalığınız sizden daha güçlü bir hale geliyor ve çevrenizdekiler artık size ulaşıp size yardımcı olamaz hale gelebiliyor. tabi ki bu demek değil, melek gibi iyi çok pozitif bir insansanız parkinson size hiç bir şey yapmaz.


hastalığın seyrine göre ilaç dozları zamanla arttırılır ve bu da fazla ilaç kullanımından kaynaklanan yan etkilere neden olur, o yan etkiler için farklı ilaçlar almak gerekir ve bazı yan etkiler ilaçlarla da önlenemeyebilir. bu yan etiker halüsünatif haller, uykudan bağırark uyanmalar, istemsiz kasılmalar, unutkanlık, ani duygu değişimleri vb. olabilir. bu hastalıktan muzdarip bir yakınınız varsa bu tepkilerinin hiç birinin sizinle ilgili olmadığını bilerek, sabırla hareket etmelisiniz.


salı günü kontrol randevusunda sıra beklerken aynı nedenle orada olan kişilerden bir kaçınada yeni teşhis konulmuştu ve o kadar üzgündüler öyle endişeliydiller ki, olumlu ne söylense pek algılayabilir değillerdi. bu durumda hasta yakınlarına çok büyük iş düşüyor, onlar ne kadar az endişelenirse hastanın bunu kabul sürecide o kadar kolay oluyor. yani bu hastalık bir anda ilerleyip insanın hayatını elinden aniden alan bir hastalık değil. bu korku ve endişeye kapılmamalı teşhis konulmuş kimseler. çok ama çok uzun süre ilaç desteği ile kendi normal yaşamlarını devam ettirebiliyor, kendi işlerini görebiliyorlar. sonrasında ise diyelim 60 yaşında hastalığa yakalandı ve 75, 80 yaşında ne kadar iş görebilirse yine o derecelerde kendi yaşamını idame edebiliyor. son olarak hasta ve hasta yakınları benim tavsiyem, her anın tadını çıkarın birlikte. daha kaliteli zaman geçirin beraber. aceleniz olduğundan falan değil, bir musibet bin nasihatten evladır mantığından hareketle.

edit: imla

pazartesi

haftanın ilk günü. benim için alarmın 5 dakika ertelenmediği ilk iş günü. çünkü pazartesi günü işler 17:00' a kadar eksiksiz tamamlanırsa haftanın diğer günleri de aynı düzende, sorunsuz ilerliyor.

kezban

bir kadın ismi olmasına rağmen, lakap haline getirilmiş, kadını vasat bir tip olarak tarif ettiği düşünülen irite edici benzetme.

babasının kızı olmak

kız çocuğun babasına benzemesi, onun takdir edeceği şekilde davranması gibi çağrışımlar yapan tarifleme.

boyacı

boya gerektiren yapı ve nesneleri boyayan meslek erbabı.

şahsıma ve vakit olarak uygunsam aile yakınlarına özel fahri mesleğimdir ayrıca. terapimdir üstelik. son 15 yıldır sadece bir kaç kez vakit ayıramadığım için boyacı tuttum. yarısında da boyacı tuttuğuma pişman oldum çünkü ardından düzeltmeler yapmam gerekti. seviyorum duvar boyamayı, o beden yorgunluğunu ve tabi boya işi süresince bir kaç kilo veriyor olmayı, ve tabi pazuları da unutmayalım.

sigara içmek haramdır

" bu da mı oldu " dedirten diyanet işleri başkanı ali erbaş'ın açıklamasıdır.

şöyle demiş " sigara bazı alimlerce haram olarak nitelendirilmiştir ". haram ile helali bazı alimler belirliyorsa ali erbaş ve bu konuda aynı fikirde olanlar o alimleri allah olarak kabul ediyor olmalılar. zira bu güne kadar hiç şu alim bunu, o alim şunu hatta peygamberler şunları haram kılmıştır diye bir söz edilmemiştir kutsal kitapta. yanlızca allah tarafından helal veya haram kılındığına dair yazılanlar vardır.

buna sanırım şirk koşmak diyorlardı. " haram kılmak " ve " haram olarak nitelemek " ayrımından da yırtabilir tabi. bilemiyorum. islam hakkında derin bilgileri olanlar bakalım daha neler diyecek.

kadın erkek eşittir

kadın ve erkeğin, toplumda ve yasalar önünde aynı haklara, aynı imkan ve özgürlüklere sahip olmasıdır.

özellikle erkekler tarafından kadın erkek eşitliği genellikle " aynılık" ile karıştırılıyor. " allah allah, fizyolojimiz farklı, davranışımız farklı, bazı belirgin becerilerimiz farklı , nasıl kadın ve erkek eşit olabilir ki " deniyor. ben şunu yapabiliyorum, madem eşitsek sen de benim yapabildiğim bu şeyi yap o zaman gibi çıkarımlar yanlıştır. kadınlar " biz eşitiz, siz de çocuk doğurun " diyor mu?

bir de pozitif ayrımcılık denen bir şey var, bu da sürekli " eşitsek madem " klişesiyle bertaraf edilmeye çalışılıyor. nasıl ki çocuklara ve yaşlılar için gerektiği zaman pozitif ayrımcılığı gözetiyorsak kadınlar içinde bu yapılır. örneğin sıkış tepiş bir otobüste ayakta kalmış bir kadına, koltukta yer bulabilmiş bir erkek yerini verebilir. elbette bu bir zorunluluk değildir, ama pozitif bir ayrımcılıktır.

tuna kiremitçi

şair, müzisyen ve köşe yazarı.

tek bir şiirini okumuş değilim, ne de bir köşe yazısını. hiç merakımı cezbetmedi, belki de adını ilk duyuşum yine aynı yeteneklere sahip ve aynı işlerle iştigal eden ünlü bir hanımefendinin gamzelerden, kendisinden ve tuna kiremitçiden bahseden köşe yazısını okuduktan sonra aklımda hep bir magazin kişisi olarak kalmasındandır.

müzikle ilgili işlerini ise severek takip ediyorum. sesini, yorumunu beğeniyorum. "tuna kiremitçi ve arkadaşları" adlı müzik projesi ise bir harika. son olarak, adam tehlikeli derecede yakışıklı !

edit: imla

hissikablelvuku

olacak bir şeyi henüz gerçekleşmeden önce hissetmek. önsezi. dilimize arapçadan geçmiştir. his kelimesinin, önce mânasındaki kabl ve meydana gelme mânasındaki vuku kelimeleriyle birleşiminden oluşmuştur.

kaynak:lugat 365 - bazı kelimeler çok güzel

500t

ilk başlığı 500t ile gülümsetmiş, hoş gelmiş yeni yazardır.

yağmur

bir, ahmet hamdi tanpınar şiiri

uyu! gözlerinde renksiz bir perde,
bir parça uzaklaş kederlerinden.
bir ruh gülümsüyor gibi derinden,
mehtabın ördüğü saatler nerde?
varsın bahçelerde rüzgar gezinsin,
yağmur ince ince toprağa sinsin,
bir başka alemden gelmiş gibisin,
dalmış gözlerinle pencerelerde.

okunmuş elma

masallarda, çocuğu olmayan kral ve kraliçelere, yoksul çocuksuz kimselere, çocuk sahibi olamayan aşıklara vb. kimselere ak sakallı derviş tarafından verilen büyülü meyve.

yanlız masallarda ki elma hep kırmızı, bu cemaat ağası yeşil elma tercih etmiş, elmada can da yok pörsümüş garipler. zor yani, sırf bu yüzden elmalar başarısız olabilir. bir de eskiden bu tiplerin bizzat kendi elmalarından yedirip çocuk yaptıranları vardı haberlere konu. ülkemizin alternatif tıbbı da bu vesselam.

anorexia nervosa

sıfır beden modasıyla önce varlığından haberdar olduğumuz, sonra çevremizde insanların yakalandığını gördüğümüz yeme bozukluğu hastalığı.

kendi çevremde bu hastalıkla yaşayan ama hasta olduğunun farkında bile olmayan, tedaviyi reddeden ilk kişiyle karşılaştığımda yüzüne bakamamıştım, ağlamamak için kendimi zorlamış ve bir bahaneyle uzaklaşmıştım. 1.60 boyunda 35 kilo kadın olur mu? hala nasıl olup da ayakta olabildiğine inanamamıştım. çok sarsıcıydı.

şu sıralar balık etli kadın modasına geçildiğine sevinelim mi yoksa kadının kilosunun bile moda olmasına, kadınları bu kadar derinden etkilemesine ağlayalım mı bilemiyorum.

gönüllü cahillik

" bilmemek, düşünmemek, görmezden gelmek mutluluktur " prensibi ile yaşayan insan bıdıları .

- oh be şu bıdı güzidesini kullanacak yer buldum sonunda daha gam yemem -

herhalde geçen yıl idi, kuaförde karşılıklı oturup sıra beklediğim bir hanımla havadan sudan muhabbet ederken söz küresel ısınmaya falan geldi. ben çok endişe verici bulduğuma dair şeyler söylüyordum ki sözümü kesip " aman ya boş ver, dünya en az kaç yüz bin yıldır var. bişey olmamış şimdi mi olacak. tamamen allah'a bağlı bu işler " dedi.

böyle ümitsiz insanlarla karşılaşıldığında onu eksi bir sayıp yerine artı bir eklemek için mücadele etmek gerek.
  • /
  • 12

korkuyla yaşamak

yan komşum safiye teyze emekli maaşını apartman kapısı önünde kaptırdıktan sonra, dili tutulmuştu uzun süre, evinden çıkamaz hale gelmişti.
canım arkadaşım eşi nöbetçi olduğunda, vileda sopası yanında uyuduğunu söylerdi. "gülmekten öldüreceksin adamı herhalde" derdik, trajikomikti.
eşim seyahate gittiğinde, başucumda bıçakla uyurdum. herhangi bir canlıya zarar verme kabiliyetim varmış gibi.
gece mesailerinden sonra koşarak dönerdim.
arkamızda ayak sesi duysak, diken diken olur sırtımız.
bir taşıtta sürücüyle yalnız kalmamak için, inip araç değiştiriyorum derdi arkadaşlarım.
taksiye binince mutlaka, baba abi eşle telefonla konuşulur. karşılayın beni. geliyorum. taksideyim diye açıklaması yapılır.
bizim ülkemizde kadınsan, korkarsın. öğretirler o korkuyu. içine işler ayaz gibi. hiç çıkmaz

ceren özdemir cinayetinin yine yeniden çarpıcı bir şekilde hatırlattığı korkunç gerçektir.

bayan kadın çelişkisi

kadın sözlüğü için önemli bir konudur.
“kadın”, “erkeğin” dilsel karşılığıdır. erkeğe erkek denilen durumlarda kadına "kadın" denilmelidir.
bayan ise cinsiyet belirtmek için kullanılmaz. yalnızca bir hitap şeklidir.

mesele aslında toplumsal bilinçaltı. bu bilinçaltında "kadın" kelimesi kirlenmiş durumda ve insanlar "bayan" kelimesini kullanarak nezaketli olmaya çalışıyor.

neden?
çünkü kadın kişisine "kadın" denildiğinde, onun cinsel kimliğinin vurgulandığı düşünülüyor. ve nazik olmak adına belki de iyi niyetle "bayan" kelimesi kullanılıyor...

konuşulacak çok şey var ama tanımlar net.
erkeğe erkek denen yerde kadına kadın denilir. ha hitap ise amaç bayan olabilir ama "hanımefendiyi" tercih ederim.

kvk servis rezaleti

kvk servisi ile yaşadığım ve mağdur olduğum durumdur.

06/09/2019 tarihinde xxx ımeı numaralı telefonumu ekranı kırıldığı (telefon çalışır vaziyette olup ekranda kararma bulunmaktadır.) için kvk kartal şubesine 1900405374 numaralı form numarası ile teslim ettim. telefonum kvk garantili olup, garanti kapsamı dışında telefonum onarıma alınmıştır. ekran değişimi için 971 tl firmaya ödenmiştir. 14/10/2019 tarihinde telefonumun onarıldığına dair bilgi bana iletilmiş olup, telefon bana teslim edilmek istenmiştir. servise gittiğimde telefonu kontrol etmek istedim, fakat telefon teslim sırasında açılmadı. bunun üzerine yeni bir kayıt açılarak telefonun garanti kapsamında onarılacağı belirtildi. fakat firmadan aldığım bilgi neticesinde telefonun ana kartının değişmesi gerektiği ve 2250 tl bir tutar yatırmam gerektiği söylenmiştir.

telefonun ilk teslimi sırasında telefonun onarıldığı belirtilmiş olup, telefonun onarım sonrasında başına gelen bir olaydan dolayı çıkan onarım ücreti kullanıcıya yansıtılmak istenmiştir. %100 onarıldı onayı verilen bir telefonun teslimat sırasında açılmaması ve daha sonrasında çıkan ücretin kullanıcıya yansıtılmak istenmesi tüketici haklarının ihlalidir.

tüketici mahkemesine başvurdum. şimdi onlar düşünsün.

ateş böcekleri projesi

birleşmiş milletlerin kadın kolları çalışması çerçevesinde yürütülen projede, kadınlardan istenen atesbocekleri.info adresi üzerindeki türkiye haritası üzerinde kendilerini güvende hissetmedikleri alanlara birer ateş böceği bırakmaları. birleşmiş milletler yetkilileri de, yerel yönetimlerle ilişkiye geçerek önlem alınmasını isteyecek.
proje 10 aralık tarihine kadar sürecek. lütfen kadınlara ulaşmasını sağlayalım.

sunshine

sözlüğü ve özleyenleri, pek çok özlemiş yazar.
bir eğitim programı nedeniyle, ders çalışıyor. sınavlarından sonra burada olmak için gün sayıyor. herkese sevgiler. quş ağacı, meseli tunaqa sizleri tanıdığım için çok şanslıyım ve mutluyum.

kezban

net bir yakıştırmadır ama yakıştırmadır sonuçta.
böyle durumlarda bu kezbanı gören bilen akıl sahibi er kişi acaba nedir, kimdir diye düşünüyorum.
mantık aslında böyle işlemez mi sizce de. bir kişinin nasıl bir yanlı veya doğru yaptığını anlamak için ya o yoldan geçmiş olman gerekir ya da bir şekilde deneyimlemiş olman gerekir. yoksa değerlendirme olmaz ki sadece çamur at izi kalsın bu işlerde yürümez.

Toplam betim sayısı: 232

orospu

aklıma geçenlerde denk izlediğim şu videoyu getirmiş başlık

video altına yapılan favori yorumum ise şuydu " işte ilk ağlama silsilesi orada başladı ve şimdi ülkece kan ağlıyoruz "

bir ticaret biçimi olarak annnelik ve babalık

aslında bu mülkiyet duygusudur. ebeveynler kendileri için çocuk getirirler dünyaya. çocuk üzerinden birbirlerine kopmaz bağlarla bağlanıp toplumun dayattığı eş olma, aile olma vb. görevleri layıkıyla yerine getirmek, sürdürmek için. çocuk üzerinden umut etmek, hayal kurmak, onur duymak için.

insan sahip olduğu bir evi kendi imkanları ölçüsünde kendi zevkiyle dekore eder örneğin, benzer biçimde çocuğunu da kendince ideal bulduğu insan kalıbına sokmak ister. bunu başardığına kanaat getirdiğinde ise meyvesini toplamak ister, her fırsatta bu işin mimarı olduğunun hissettirilmesine ihtiyaç duyar.

herkes kahraman olmak ister içten içe, best off olmak ister, yetmeeeezz best of the best olmak ister. bunun en kolay yolu çocuk yapmaktır. dünyanın en iyi annesi, en iyi babası, kahramanı, kraliçesi, kralı olma ihtimali hemen hemen ceptedir bu şekilde. bu yüzden çok sık duyarız şunu " bu dünyada yaptığım en güzel, en harika en müthiş şey oğlumu, kızımı dünyaya getirmekti " ne oldu sanki, dünyayı mı kurtardı oğlun kızın. hayır, ama varlığını anne- baba olmak üzerinden anlamlandıranlar için kurtuluştur oğullar, kızlar.

31 mart 2019 seçim sonuçları

polisin kapı kapı gezip, kimin kime oy verdiğini sorgulamaya başladığını da gördüğümüz seçim sonuçları. sunshine'nin öngörüsü doğrulanmıştır. seçmen kayıtlarında bir hile olmadığının tespiti yapıldıktan sonra geriye büyükçekmece sakinlerinin fetöden içeri alınması kalacak.

büyüyen beşik

anlaşılan bu işte usta olanların bile zorlandığı bir seçim. şöyle bir video var, belki ihtiyacı olanlara fikir verebilir.

kadına şiddeti önlemek

kadına şiddeti önlemek çok basit aslında, bir imzaya bakar. bakıyor, bakıyormuş! çocuğa şiddeti, istismarı önlemek de öyle, basit yani. bir imza yetiyor, yetecekmiş yani ! niye kimse duymuyor bu adamı yahu? dili dimağı kurudu söylemekten, diyor ki; " bu vahim olayları, bu korkunç olayları engelleriz, yeter ki idamı geri getirsinler". " " ben " diyor " altına imzayı atmaya hazırım " sonra bir tek o mu başka bir kadın da çıkıp diyor ki " yok efendim, ben daha güzel imza atarım idam kararının altına " sonra diğerleri, imzalarım, imzalarım, imzalarım! diye çığırıyor.

her ağzınızı açtığınızda terör estirin, her lafınızla toplumu bölün, parçalayın, ayırın, cinnetin eşiğine getirin. bizatihi kendi beyanlarınız yetmez gibi, aşağılık ne kadar beyan yapabilecek varsa paye verin, kadını aşağılayan cümleleri ardı ardına kurun, kuranı destekleyin. sonra da bunda parmağınız eliniz kolunuz direktifiniz emriniz yok gibi bir de dar ağaçları kurmaya yemin edin. elinizle, dilinizle sistematik olarak kadın katili çocuk istismarcısı üretiyorsunuz ne hapisanelere sığdırabilirsiniz ne öldürmekle bitirebilirsiniz.

kadın ile erkek eşit olamaz; fıtrata aykırı

"kız mıdır, kadın mıdır bilemem"

"kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek"

"anası tecavüze uğruyorsa neden çocuk ölsün, günahı ne? anası ölsün öyleyse"

"iş istiyoruz sayın bakanım" "niye evdeki işler yetmiyor mu?"

"kadın çalışarak fuhuşa hazırlık yapar"

"kahkaha atan kadın iffetsizdir"

"kadının fıtratında köle olmak var"

"tecavüze uğrayan kürtaj yaptırmasın"

"hamile kadın sokakta dolaşamaz"

"kadınlar için tek kariyer annelik"

"türk kadını evinin süsüdür"

" 6 yaşında çocukla evlenilebilir "

" kız çocuğu babasının yanında şortla duramaz "

" en az 3 çocuk yapın "

işte bataklık bu.

edit: imla

parola

şu an şukadınsözlüğü hesabımın parolasını biliyorsam ne olayım. ve facebook parolamı ve instagram ve mail ve daha nicesi. neyse ki hepsi otomatik oturum açmada.

kadınların sevmediği kadınlar

aptalca davranan, gücünün farkında olmayan korkak kadınlar. ben bilmem beyim bilir kadınları. durmadan çocuk doğurup , o çocuklar kendi işlerini yapacak yaşa geldikleri halde mental bozukluklara sahipmiş gibi elleriyle besleyen giydiren poposunu silen kadınlar. kendi parasını kazanabilecekken çalışmak istemeyen evde gönüllü hizmetçilik eden kadınlar. bir saat boyunca nefes almadan kocasından şikayet eden " neden boşanmıyorsun " diye sorulduğunda sanki canı alınıyormuşcasına şok olup ortamdan kaçarak uzaklaşan kadınlar. kitap okumayı zaman bulamadığını söyleyip günde 5 saat tv izleyen kadınlar.

misafir odası

o soğuk ve mesafeli bir alandı. evin bir parçası gibi hissettirmeyen, ev gibi kokmayan o odanın varlık sebebi misafirin mühimsenmesi miydi yoksa ev sahibinin itibar mıydı bilmiyorum ama çocukken evde en nefret ettiğim alan orasıydı. kapısı mütemadiyen kilitliydi. misafir gelince açılır ve biz çocuklar o odaya sadece misafirlere hoş geldiniz demek ve ellerini öpmek için girebilirdik.

çocukluğumuz boyunca bir kıçımızı koyup oturamadık o siktiğimin açık renk koltuklarına. duvardan duvara vitrindeki bibloları alıp bir inceleyemedik. misafir çocuğu prens, prenses muamelesi görür biz ayak altından çekilip mutfakta çay demleyip sofra kurar yemek hazırlar bulaşık yıkardık onlar gidene kadar. nasıl bir hiyerarşiydi, nasıl ötelenmek, yok sayılmaktı ! cahil ailelere doğmuş olmak, kız çocuğu olarak doğmuş olmak, üstelik birin üçün beşin üstünde sayıca fazla kız çocukları olarak orada olmak hakikaten dünyada insanın başına gelebilecek en boktan şeylerden biri. bazen kendime bir halt olamadın diyorum ama bunları hatırlayınca kendi alnımdan öpesim geliyor, bu alt yapıyla daha ne olacaktın en iyisi oldun olabileceğinin diyorum.

ne misafir odasıymış arkadaş, resmen üç başlı cehennem köpeği gibi geçmişin karanlığından hırlayarak üstüme atıldı.

çalışanına esir gibi davranan patron

işletme küçük olsun yada kurumsal olsun, genel olarak çalışanın hakları devletin de el birliğiyle gasp edilir. ve işveren de çalışanın emeğini son raddesine kadar sömürmenin peşindedir. bu sistemin herhangi bir yerinde çalışan insan zaten modern köledir.

neyse ki modern kölelikte çalışanın bir iş tanımı vardır. işverenin evi o çalışanın iş yeri olmadığı için, çalışan orada " bu da senin işin " denilerek çalıştırılamaz. işveren bunu buyurabilir, ama buna zorlayamaz. o halde çalışanın zaten az buz olan haklarını koruması lazım ki yeri geldiğinde tüm hakları için mücadele edebilsin. bugün gidip o evde temizlik yaptığı için bir süre sonra aynı iş kendisinden tekrar beklenecek, o zaman da mı peki diyecek? diyemeyecekse o zaman yine başa dönmeyecek mi?

ne olur cesur olun, ne olur korkmayın patrondan, kocadan, babadan, dayıdan , ayıdan ! timurlenk'in karşısında nasreddin hoca gibi yalnız kalsanız da, onun gibi " bize bir fil daha verin " demeyin ! hayat bir haksızlıklar silsilesi, hepsine katlanamazsınız, hepsini yüklenip kaldıramazsınız. hayır demeyi öğrenin, ki sonuçlarına katlanmak o ana katlanmaktan daha zor değil. ilk engeli aşmazsanız yarışa başlayamazsınız, kazanamazsınız.

önce çocuklar otursun

20 kasım dünya çocuk hakları günü’nde change.org’da istanbul büyükşehir belediye başkanı ekrem imamoğlu’nun dikkatine başlatılan bir imza kampanyası.

bu kampanya yetişkinlerin pek çok alanda olduğunu gibi toplu taşıma alanlarında da çocuklar üzerinde kurdukları hiyerarşiye ve bunun yol açtığı kötü sonuçlara, çocukların hak gaspına dikkat çekip, bunun önlenmesini talep ediyor.

kampanya linki: https://www.change.org/p/toplu-ta%C5%9F%C4%B1ma-ara%C3%A7lar%C4%B1nda-%C3%A7ocuklar%C4%B1n-oturma-hakk%C4%B1-ihlal-edilmesin-ekrem-imamoglu

kampanya hakkında daha detaylı bir yazı linki

http://blogcuanne.com/2019/11/23/once-cocuklar-otursun/

kocaya isimle seslenmek edepsizliktir

kendisi hoca imiş, kuran'a uygun olarak açıklıyor durumu. baktığın zaman bu kutsal kitapta koca karısından üstün tutulan kişi midir? evet öyledir. dolayısıyla adamın inandığı kitaba göre de yaptığı çıkarım gayet yerindedir. kuran da her zaman erkeğin kadından üstün olduğunun altı çizilmiştir, adam da ast üst ilişkisinden örnekle açıklıyor bu durumu.

yasalara baktığımızda kadını erkeğe göre 2. sınıf vatandaş olarak tanımlayan bir ibare yoktur oysa. fakat toplum olarak erkek ve kız çocuklarını yetiştirirken en başından bu ast üst ilişkisini kendimiz dolaylı yollarla ima ediyoruz zaten. kadın kocasına ister " efendim" diye hitap etsin ister " benim minnak tatlı aşkitom " diye hitap etsin işler sarpa sardığında hatta işler yolundayken bile içten içe mağdur olan hep kadındır. bu mağduriyeti de biz kendimiz çocuk yetiştirirken inşa ediyoruz. bunun da bilincinde olduğumuz için böyle adamlar çıkıp böyle laflar edince gülüp geçmek yerine endişe ediyoruz. çünkü bu toplumun inancı ve karakteri bu önermeyi rahatlıkla kabul eder, karşılık bulur.

taksim meydanı'nda eğlenen sığınmacılar

" suriye'liler onu yaptı, suriye'liler bunu yaptı " kayıtlı rakamlarla 3,5 milyon suriye'lı sığınmacı alındı. türkiye sınırları içinde 500 bine yakın suriyeli bebek doğdu. 2 büyük şehir dolusu insan nüfusu. bu kadar insanın tek tip davranışlar sergilemesi beklenilemez.

taksim meydanında kendilerince yeni yıl kutlaması yapmalarına gelirsek, bir milli maçtan galip çıkmışlar gibi yaptıkları kutlama. yok öyle bir şey ama, o zaman bu belki sana bana göre sadece biraz saçma o kadar. türk erkeklerinin de çoğu zaman yaptığı gibi bir dolu erkek toplanmış kendi anlayışlarına göre eğleniyor. ne yapsınlar ? mağduruz mağdur deyip kaldırımlarda oturup bütün gün ağlasınlar mı? onu da yapmasınlar ama biraz uyum mu göstersinler ? ayak uyduracakları bir düzen var mı gerçekten ? biz zaten karmakarışığız, asıl canımızı sıkan da bu tam olarak. zaten sorunlu bir toplumuz ve bize çok benzeyen bir dolu insan daha geldi bu sorunların üstüne. işte tam burada ince bir çizgi var, toplumumuz içinde yeni bir düşman daha mı ilan edeceğiz yoksa sorunların çözümü için sorumlulardan talepte mi bulunacağız ? biraz daha mı geri gideceğiz yoksa ilerlemek için çaba mı harcayacağız ?

homoseksüelliği övmeyi modernlik sanmak

homofobinin ilanı olan başlık.

eşcinsellik bir seçim, bir tercih olmadığından reklamı yapılacak özendirilecek bir durum da değildir. eşcinsellik bir yönelimdir. heteroseksüel bireylere eşcinsel olmayı dayatmak kadar abesdir eşcinsel bireylere heteroseksüelliği dayatmak. her iki yönelimin de övülecek veya yerilecek tarafı yoktur çünkü bu bilinçli bir seçim değildir. bilim eşcinselliğin bir hastalık yada bilinçli tercih olmadığını aynı zamanda homofobinin bir hastalık olduğunu artık net olarak ortaya koymuştur.

killa hakan

kafası son derece karışık tuhaf rapçi bir tip. yanımda yöremde olsa ve konuşmaya başlasa arkama bakmadan kaçarım. uykusuzlar kulübüne konuk olduğu bölümü izlemiştim 1 dk içinde farkettim ki beyin hücrelerim ölüyor hemen kanal değiştim.

topuklu ayakkabı dinen caiz değildir

çocukken arkadaşlarım kuran kursuna giderlerdi yazları. mahalleden kendini din hocası tayin etmiş çatlaklar olurdu genelde öğretmenler. sonra ders çıkışları gelip bin gece kabus görmeye yetecek kadar korkunç şeyler anlatırlardı. cinler, büyüler, cehennem ve zebaniler hakkında. devlet okulları da şu an tam o kuran kursları gibi. her kurumda birbirinin kopyası yöneticiler olduğu malum, dolayısıyla şaşırdık mı? hiç değil. yani insan köpeği ısırdığında haber yapsınlar öyle şaşıralım.
Henüz takip ettiği biri yok.