bayan şoför
büyük çoğunluğu kurallara uyarak trafikte seyreden kadın sürücülerdir. sırf kurallara uyarak araç kullandıkları için trafiğin akışını bozdukları iddiasıyla erkek şoförler tarafından tepkilere maruz kalırlar.
kadın sürücülerin şerit değiştirirken verdiği sinyal görmezden gelinir, " kadın mı o ? , boş ver, gaza bas geç şunu "
kavşaklarda kırmızı ışık yanarken yan yola girecek erkek şoför habire kornaya basıp taciz eder biraz ilerle diye, oysa beyaz çizgileri geçmek kural ihlalidir.
dönüş için sinyal verip yavaşlar kadın sürücü, erkek sürücü bunu dikkate almaz , hız kesmez ve gelip çarpar, yetmez bir de aracından indiği gibi kıyameti koparır. yanlış şeritten dönüş alır, şeridinde ilerleyen kadın sürücüye çarpar yine üste çıkmak için bağıra çağıra aracından iner.
hele bazı namussuz erkek sürücüler vardır ki kafalarını asfalta vura vura gebertmek istersin. araçta çocuklar olduğunu gördüğü halde kadın sürücüyü şeridinden çıkarmak için direksiyonunu ona doğru kırar ve kahkahalar atarak eğlenir bununla.
hele sıkışık bir park alanı yada sağlı sollu araçların park ettiği dar yerlerden geri giderken ille bir erkek sürücü çıkıp " hanımefendi siz inin ben çıkartayım " demez mi. 1 dakika en fazla 2 dakika daha uzun sürecek çıkmam, hepsi bu. ölür müsün bu kadarcık zamanda, niye darlıyorsun insanı sabırsız !
bir de minibüs şoförleri yok mu sanki hepsi hindistan trafiğinden ışınlanmışlar. asıl trafik teröristlerinde başı çekiyorlar.
istisnalar kaideyi bozmaz ama genel olarak biz kadınlar kırmızı ışık ihlali yapmıyoruz. alkollü araç kullanmıyoruz. yayalara yol veriyoruz. mahalle aralarında 70 ile gitmiyoruz. kornaya basmıyoruz olur olmaz. engelli park yerlerine, engelli geçiş yollarına park etmiyoruz. hız yapmıyoruz. maganda gibi bangır bangır müzik açmıyoruz. bir de unutmadan, araçlarımızın sağına soluna mal mal cümleler yazmıyoruz.
erkeklerin tahammül edemedikleri kadınların nasıl araç kullandıkları değil araç kullanıyor olamaları. çünkü tekerlerine çomak sokuluyor. araç onlar için oyuncak, trafik de oyun alanları onları ve bu oyunda kadınları görmek istemiyorlar, diğer pek çok alanda görmek istemedikleri gibi.
azınlık da olsalar çok kıymetli olan, kurallara uyan, saygılı, naif, nezaket sahibi erkek sürücüleri tenzih ederim.
edit: ekleme
filmloverss.com
türkiye'nin bağımsız sinema platformu olma amacıyla yola çıkıp 2011 yılında kurulmuş sinema sitesi.
vizyon, film haberleri, film incelemeleri, sinemacı ve oyuncularla röportajlar ve sinemaya dair pek çok içeriğe erişilebilecek bir site. dizi incelemeleri de cabası.
özellikle " ben ne izledim şimdi " dediğiniz anda aydınlanmak için başvurabileceğiniz bir kaynak.
ülkeyi terk etmek
kişisel bir tercihtir. insanın bir ömrü var, bu ömrü nelere adayacağı ve nerede geçireceği tamamen kendi inisiyatifinde.
gidip memnun ve mutlu yaşayabilenleri tebrik etmek lazım. avrupa olur, afrika olur, asya olur farketmez. yeter ki hakaret etmeden, doğduğu toprakları küçümsemeden, onu besleyen büyüten muhakkak iyi zamanlarının da olduğu ülkesine minnetle, saygıyla gitsin. ve önemli olan bir şey de , gittiği ülkeye de saygı duysun, faydalı olsun.
sarımsak
yemeklere lezzet katması ve iştah açıcı keskin aromasının yanında aynı zamanda doğal bir antibiyotiktir. bağışıklık güçlendirici ve hastalıktan koruyucudur. tüm bu iyi yanlarına rağmen kokusu yüzünden herkesin her zaman özgürce tüketebileceği bir sebze değildir maalesef.
ayrıca araştırmalara göre sarımsak kanser, kalp ve tansiyon hastalıklarını önlemede yardımcı olduğu söyleniyor. tabi ayrımı iyi yapmak lazım, " bir sarımsak yutsan bir şeyin kalmaz " önerilerine çok kulak asmamak gerek, yardımcı deniyor tedavi edici değil.
hipokrat
"yedikleriniz ilacınız, ilacınız yedikleriniz olsun" diyen, mö 375 ile 460 yılları arasında yaşamış tıbbın babası kabul edilen yunan hekim.
la casa de papel
dün izlemeye başladığım ve ilk 3 bölümünü geride bıraktığım netflix yapımı suç , dram ve gerilim dizisi. konu diziler olduğunda bir kaç yıldır " izledin mi? izlemelisin " diyen çok kişi oldu. bu yüzden beklentim yüksek ama adrenalini yüksek bir dizi değil, henüz. diziyi bitirince editlerim.
parkinson
nörodejeneratif bir beyin hastalığıdır. hastalık adını ilk kez 1817'de titremeli felç olarak tarifleyen james parkinson'dan almıştır. hastalığın görülme sıklığı 60 yaş ve üzerinde alzheimer'dan sonra 2. sıradadır.
" normal olarak insan beyninde belli bölgelerde dopamin üreten beyin hücreleri (nöronlar) bulunur. bu hücreler beynin substabsiya nigra adı verilen belli bir alanında yoğunlaşmış halde bulunurlar. dopamin substansiya nigra ile vücut hareketlerini kontrol eden diğer beyin bölgeleri arasında mesajlar ileten bir kimyasaldır. dopamin insanların akıcı ve koordine hareketler yapmalarını sağlar. dopamin üreten hücrelerin %60 ila %80’i kayba uğradığında yeterli miktarda dopamine üretilemez ve parkinson hastalığının motor belirtileri ortaya çıkar. " ( kaynak : parkinsonderneği.org)
yani dopaminin artık üretilmemesi, az üretilmesi beyindeki sinir ağları arasında ki iletişimi sekteye uğratıp hareket kabileyetini kısıtlar, bununla birlikte titreme gibi kontrolsüz hareketlere yol açar.
hastalığın kesin nedeni bilinmemekle birlikte çeşitli tetikleyicileri olduğu belirtiliyor. bunlar,
" ileri yaş
ailede parkinson hastalığı öyküsü bulunması
kırsal yaşam, çiftlik ve kuyu suyu kullanımı
tarım ilaçları
erkek cinsiyet
kafa travması
demir, manganezin diyetle yüksek miktarda alınması
beyaz ırk
besinlerle alınan hayvansal yağlar
obezite
fiziksel ve duygusal stres "
parkinsonda koruyucu faktörler :
sigara kullanımı*
kahve ve kafein tüketimi
nonsteroid antienflamatuar ilaç kullanımı
antihipertansif ilaç kullanımı
alkol
fazla fiziksel aktivite "
kaynak ( medicalpark.com)
tüm hastalıklarda olduğu gibi parkinsonda da hastalığının erken teşhisi büyük önem taşıyor. ancak erken dönem belirtileri kolayca gözden kaçabilecek türden belirtilerdir. bunlar; uykusuzluk, kabızlık, koku duyusunda yitim, ve çok belirgin olmayan duruş bozuklukları, sık olmamakla birlikte denge kaybı ve düşme.
parkinsonun önleyici bir tedavisi yok. teşhis konuşduktan sonra seyrini yavaşlatmaya, yaşam kalitesini yükseltmeye yönelik ilaç tedavisi uygulanır. her ne kadar zor bir hastalık olsa da çok korkulacak bir hastalık da değildir. görülme sıklığı genel olarak 60 yaş ve üzeridir. bu anlamda da yaşamı kısaltan bir hastalık değildir. eğer hasta 80 yaşına kadar yaşayacaksa bu hastalıkla birlikte aynı ömrü geçirecektir. ( en azından doktorların genel bildirimi bu yönde )
geçen yıl kız kardeşim annemin yürürken sol kolununun serbeste hareket etmemesinden şüphelenmiş ve kendince çaktırmadan takibe almaya başlamış. sonra annemin parmaklarında kendisinin bile farketmediği minik seğirmeler olduğunu da gözleyince, bize açtı konuyu. biz de yok canım dedik, bomba aynı yere iki defa düşmez. annem eşini kaybedeli 3 yıl olmuştu ve eşi agresif seyreden parkinsondan muzdaripti. 20 yıla yakın bu hastalıkla yaşamıştı. ama hayatını kaybetmesi tamamen parkinsondan kaynaklanan komplikasyonlardan değildi. son zamanlarında demans ile birlikte seyretmişti hastalığı. annemin eşiyle akrabalık bağı yoktu, ailede parkinson öyküsü yoktu. neyse bir uzmana gittik, gerekli kontorller, testler, emar vs yapıldı ve parkinson bulgusuna rastlanmadı. ama takip hastası olarak gözlemeye karar verildi. 3 ay önceki kontrollerde parkinson teşhisi konuldu ve ilaç tedavisine başlandı. şimdi eşiyle yaşadığı tecrübeden dolayı oldukça korkuyor, " ben de öyle mi olacağım " diyor. ama biz eminiz ki öyle olmayacak, çünkü tecrübelerimize ve gözlemlerimize dayanarak diyebilirim ki bu hastalık da pek çok hastalıkda olduğu gibi kişinin karakteri ile çok organize. zor bir karakterseniz, elbette hastalıkla birlikte x2 zor hale geliyorsunuz. ve bu devam ettikçe hastalığınız sizden daha güçlü bir hale geliyor ve çevrenizdekiler artık size ulaşıp size yardımcı olamaz hale gelebiliyor. tabi ki bu demek değil, melek gibi iyi çok pozitif bir insansanız parkinson size hiç bir şey yapmaz.
hastalığın seyrine göre ilaç dozları zamanla arttırılır ve bu da fazla ilaç kullanımından kaynaklanan yan etkilere neden olur, o yan etkiler için farklı ilaçlar almak gerekir ve bazı yan etkiler ilaçlarla da önlenemeyebilir. bu yan etiker halüsünatif haller, uykudan bağırark uyanmalar, istemsiz kasılmalar, unutkanlık, ani duygu değişimleri vb. olabilir. bu hastalıktan muzdarip bir yakınınız varsa bu tepkilerinin hiç birinin sizinle ilgili olmadığını bilerek, sabırla hareket etmelisiniz.
salı günü kontrol randevusunda sıra beklerken aynı nedenle orada olan kişilerden bir kaçınada yeni teşhis konulmuştu ve o kadar üzgündüler öyle endişeliydiller ki, olumlu ne söylense pek algılayabilir değillerdi. bu durumda hasta yakınlarına çok büyük iş düşüyor, onlar ne kadar az endişelenirse hastanın bunu kabul sürecide o kadar kolay oluyor. yani bu hastalık bir anda ilerleyip insanın hayatını elinden aniden alan bir hastalık değil. bu korku ve endişeye kapılmamalı teşhis konulmuş kimseler. çok ama çok uzun süre ilaç desteği ile kendi normal yaşamlarını devam ettirebiliyor, kendi işlerini görebiliyorlar. sonrasında ise diyelim 60 yaşında hastalığa yakalandı ve 75, 80 yaşında ne kadar iş görebilirse yine o derecelerde kendi yaşamını idame edebiliyor. son olarak hasta ve hasta yakınları benim tavsiyem, her anın tadını çıkarın birlikte. daha kaliteli zaman geçirin beraber. aceleniz olduğundan falan değil, bir musibet bin nasihatten evladır mantığından hareketle.
edit: imla
pazartesi
haftanın ilk günü. benim için alarmın 5 dakika ertelenmediği ilk iş günü. çünkü pazartesi günü işler 17:00' a kadar eksiksiz tamamlanırsa haftanın diğer günleri de aynı düzende, sorunsuz ilerliyor.
kezban
bir kadın ismi olmasına rağmen, lakap haline getirilmiş, kadını vasat bir tip olarak tarif ettiği düşünülen irite edici benzetme.
babasının kızı olmak
kız çocuğun babasına benzemesi, onun takdir edeceği şekilde davranması gibi çağrışımlar yapan tarifleme.
boyacı
boya gerektiren yapı ve nesneleri boyayan meslek erbabı.
şahsıma ve vakit olarak uygunsam aile yakınlarına özel fahri mesleğimdir ayrıca. terapimdir üstelik. son 15 yıldır sadece bir kaç kez vakit ayıramadığım için boyacı tuttum. yarısında da boyacı tuttuğuma pişman oldum çünkü ardından düzeltmeler yapmam gerekti. seviyorum duvar boyamayı, o beden yorgunluğunu ve tabi boya işi süresince bir kaç kilo veriyor olmayı, ve tabi pazuları da unutmayalım.
sigara içmek haramdır
" bu da mı oldu " dedirten diyanet işleri başkanı ali erbaş'ın açıklamasıdır.
şöyle demiş " sigara bazı alimlerce haram olarak nitelendirilmiştir ". haram ile helali bazı alimler belirliyorsa ali erbaş ve bu konuda aynı fikirde olanlar o alimleri allah olarak kabul ediyor olmalılar. zira bu güne kadar hiç şu alim bunu, o alim şunu hatta peygamberler şunları haram kılmıştır diye bir söz edilmemiştir kutsal kitapta. yanlızca allah tarafından helal veya haram kılındığına dair yazılanlar vardır.
buna sanırım şirk koşmak diyorlardı. " haram kılmak " ve " haram olarak nitelemek " ayrımından da yırtabilir tabi. bilemiyorum. islam hakkında derin bilgileri olanlar bakalım daha neler diyecek.
kadın erkek eşittir
kadın ve erkeğin, toplumda ve yasalar önünde aynı haklara, aynı imkan ve özgürlüklere sahip olmasıdır.
özellikle erkekler tarafından kadın erkek eşitliği genellikle " aynılık" ile karıştırılıyor. " allah allah, fizyolojimiz farklı, davranışımız farklı, bazı belirgin becerilerimiz farklı , nasıl kadın ve erkek eşit olabilir ki " deniyor. ben şunu yapabiliyorum, madem eşitsek sen de benim yapabildiğim bu şeyi yap o zaman gibi çıkarımlar yanlıştır. kadınlar " biz eşitiz, siz de çocuk doğurun " diyor mu?
bir de pozitif ayrımcılık denen bir şey var, bu da sürekli " eşitsek madem " klişesiyle bertaraf edilmeye çalışılıyor. nasıl ki çocuklara ve yaşlılar için gerektiği zaman pozitif ayrımcılığı gözetiyorsak kadınlar içinde bu yapılır. örneğin sıkış tepiş bir otobüste ayakta kalmış bir kadına, koltukta yer bulabilmiş bir erkek yerini verebilir. elbette bu bir zorunluluk değildir, ama pozitif bir ayrımcılıktır.
tuna kiremitçi
şair, müzisyen ve köşe yazarı.
tek bir şiirini okumuş değilim, ne de bir köşe yazısını. hiç merakımı cezbetmedi, belki de adını ilk duyuşum yine aynı yeteneklere sahip ve aynı işlerle iştigal eden ünlü bir hanımefendinin gamzelerden, kendisinden ve tuna kiremitçiden bahseden köşe yazısını okuduktan sonra aklımda hep bir magazin kişisi olarak kalmasındandır.
müzikle ilgili işlerini ise severek takip ediyorum. sesini, yorumunu beğeniyorum. "tuna kiremitçi ve arkadaşları" adlı müzik projesi ise bir harika. son olarak, adam tehlikeli derecede yakışıklı !
edit: imla
hissikablelvuku
olacak bir şeyi henüz gerçekleşmeden önce hissetmek. önsezi. dilimize arapçadan geçmiştir. his kelimesinin, önce mânasındaki kabl ve meydana gelme mânasındaki vuku kelimeleriyle birleşiminden oluşmuştur.
kaynak:
lugat 365 - bazı kelimeler çok güzel
500t
ilk başlığı 500t ile gülümsetmiş, hoş gelmiş yeni yazardır.
yağmur
bir,
ahmet hamdi tanpınar şiiri
uyu! gözlerinde renksiz bir perde,
bir parça uzaklaş kederlerinden.
bir ruh gülümsüyor gibi derinden,
mehtabın ördüğü saatler nerde?
varsın bahçelerde rüzgar gezinsin,
yağmur ince ince toprağa sinsin,
bir başka alemden gelmiş gibisin,
dalmış gözlerinle pencerelerde.
okunmuş elma
masallarda, çocuğu olmayan kral ve kraliçelere, yoksul çocuksuz kimselere, çocuk sahibi olamayan aşıklara vb. kimselere ak sakallı derviş tarafından verilen büyülü meyve.
yanlız masallarda ki elma hep kırmızı, bu cemaat ağası yeşil elma tercih etmiş, elmada can da yok pörsümüş garipler. zor yani, sırf bu yüzden elmalar başarısız olabilir. bir de eskiden bu tiplerin bizzat kendi elmalarından yedirip çocuk yaptıranları vardı haberlere konu. ülkemizin alternatif tıbbı da bu vesselam.
anorexia nervosa
sıfır beden modasıyla önce varlığından haberdar olduğumuz, sonra çevremizde insanların yakalandığını gördüğümüz yeme bozukluğu hastalığı.
kendi çevremde bu hastalıkla yaşayan ama hasta olduğunun farkında bile olmayan, tedaviyi reddeden ilk kişiyle karşılaştığımda yüzüne bakamamıştım, ağlamamak için kendimi zorlamış ve bir bahaneyle uzaklaşmıştım. 1.60 boyunda 35 kilo kadın olur mu? hala nasıl olup da ayakta olabildiğine inanamamıştım. çok sarsıcıydı.
şu sıralar balık etli kadın modasına geçildiğine sevinelim mi yoksa kadının kilosunun bile moda olmasına, kadınları bu kadar derinden etkilemesine ağlayalım mı bilemiyorum.
gönüllü cahillik
" bilmemek, düşünmemek, görmezden gelmek mutluluktur " prensibi ile yaşayan insan bıdıları .
- oh be şu bıdı güzidesini kullanacak yer buldum sonunda daha gam yemem -
herhalde geçen yıl idi, kuaförde karşılıklı oturup sıra beklediğim bir hanımla havadan sudan muhabbet ederken söz küresel ısınmaya falan geldi. ben çok endişe verici bulduğuma dair şeyler söylüyordum ki sözümü kesip " aman ya boş ver, dünya en az kaç yüz bin yıldır var. bişey olmamış şimdi mi olacak. tamamen allah'a bağlı bu işler " dedi.
böyle ümitsiz insanlarla karşılaşıldığında onu eksi bir sayıp yerine artı bir eklemek için mücadele etmek gerek.