@quş ağacı

Yazar

Durum: 232 - 0 - 0 - 0 - 09.02.2021 05:13

Puan: 1019 - geyik avcısı

6 yıl önce kayıt oldu. 2.Nesil Yazar Yazar.

Henüz bio girmemiş.
  • /
  • 12

elektrik zammı

babamın elektirikçi olmadığını kesin olarak kanıtlayacak zamdır. zira bir odadan diğerine geçerken ışıkları kapatacak, ve kediler izlesin diye tv açık bırakmayacağım evden çıkarken.

şöyle ki annem bana her geldiğinde aslında cevabını kendisinin bilmesi gereken şu soruyu sorar " baban elektirikçi mi kızım ? bu niye açık, şu niye boşa çalışıyor "

mabel matiz

şarkıları asla eskimeyen, defalarca üst üste dinlense sıkmayan başarılı müzisyen.

zor değil şarkısıyla tanışmış ve çarpılmıştım sesine.

deprem seferberliği

beklenen deprem öncesi nasıl bir hazırlık yapılmalı ? deprem anında nasıl davranılmalı ve en önemlisi deprem sonrası yaşanacak kaos nasıl en aza indirilebilir ? gibi bilgi ve eğitimleri talep eden çok gerekli çağrıdır.

nezaket

akıllı ve medeni insanın tavrıdır. gerçekten nazik olan insan, herhangi olumsuz bir durumda, diyalogda, karşıdan gelen tepkiden etkilenmeden kendi sakin ve akılcı tavrını, duyarlılığını koruyabilir.

çoğumuz bu davranış biçimini içselleştiremediğimiz için, nazik tavrımızı ancak karşımızdakinin nezakete karşılık verdiği yere kadar sürdürebiliyoruz.

komşuluk

birbirine yakın ikamet eden insanlar arasında gelişen, artı ve eksileri olan bir ilişki biçimi.

komşular toplum baskısı denilen şeyi ilk oluşturan kişiler topluluğu olduğundan mütevellit yaşamı sınırlayan, zor hale getiren kimselerdir. ufak tefek yardımlaşmalar, ihtiyaç halinde omuz verip destek olmalar bu kuşatılmaya değer mi şahsen emin değilim.

enneagram

bu entry sayesinde haberdar olduğum ve hemen merakımı cezbetmiş kişilik testi.

testte dürüstçe işaretlediğim şıklar, bana şu sonucu vermiştir. " enneagram kişilik tipiniz 4 ve kanadınız tip 5 olarak tespit edildi. "

kişilik tipime dair açıklamalar ise % 85 oranında uygundu, bu ben değilim dedirtmedi yani.

istanbul depremi

bursa'da da hissedilen, afadın 5.8 olarak kayıtlara geçtiği deprem.

toplumu korkuya ve paniğe sevk etmekten zevk alan yer bilimciler yine başladılar, yok efendim bunlar daha iyi günleriniz, yok kıyamet gibi bir deprem geliyor, yok alarma geçilmiyor yok bu iş yeterince konuşulmuyor, hazırlık yapılmıyor, önlem alınmıyor vs demeye. siyasetçiler yerden göğe kadar haklı " başka işi gücü yok mu bunların " derken. yer bilimcisin sen, git harbiyede konser falan ver yada ne bileyim piyasalarla ilgili konuş ne olacak bu doların hali falan onu anlat. daha olmadı çiftçilik falan yap.


kimi ülke insanları zombi saldırısına karşı, uzaylı istilasına karşı bile önlemlerini şimdiden alırken hatta ve hatta kıyamet günü için sığınaklar yapıp yüz yıl yeryüzüne çıkmadan hayatta kalabilecek şartları oluşturmuşken burnumuzun dibine göz göre göre sokulan canavarı biz " du bakalım nolucak " diye diye yayılıyoruz olduğumuz yerde.

yorgancı

evlenecek kızın çeyizine el dikişi bir yün yorgan eklemek kimi bölge insanlarında bir gelenek olduğundan hala uğranılıp alışveriş yapılan zanaatkar.

bir kaç ay önce kız kardeşim evlendi. evlilik gündeme geldiği andan itibaren annem başlamıştı 2 yorgan yaptırsam yeter mi diye. kardeşim her defasında " annecim istemiyorum, kullanmayacağım ve yer kaplayacak " deyip deyip reddetti. düğün oldu bitti 4 ay geçti üzerinden ve annem geçen hafta muradına erdi nihayet. sonunda kardeşim peki demiş, yaptır bir tane. gittik mahalledeki yorgancıya. görüntülü arama ile renk seçimi yapıldığı sırada kardeşim ustaya " acaba ortasındaki o gül deseni olmasa olur mu? " diye sorunca, yorgancı usta kaşını kaldırıp " kusura bakma abla model değiştiremem, özelliği bu. gülü deseni işlemesem yorganın güzelliği ortaya çıkmaz " dedi ve konu kapandı. sipariş verildi ve çıktık yorgancıdan. annem de derin bir nefes aldı, kızına bir yün yorgan bile yaptırmamış utancını daha fazla taşımayacağı için.

edit: imla

başınız sağolsun

vefat eden kişinin yakınlarına taziye dileğidir. belki de " bu acı kayıp karşısında akıl sağlığınızı korursunuz dilerim " demektir. niye canının sağ olsun değil de başınız sağ olsun diye düşününce bu anlam çıkabiliyor. çünkü gerçekten de sevdiği birini kaybedince insanın aklı yitiyor bir zaman.

kedicik

googlede kedicik diye aratıldığında adnan oktar'ın kızları arasına nasıl olmuşsa karışmış gibi duran şu fotoğraftaki arkadaştır aslen.

bana bak minnoş yoksa sen estetikle mi bu hale geldin diye sorası geliyor insanın.



edit: imla

youtuber

youtube için çeşitli içerikler üreterek hem para hem popülarite kazanan kişi yada kişiler.

kimileri yetişkinler için zaman zaman başvurulacak yaralı bir kaynak olsalar da, pek çoğu çocuklar ve ergenler için hakikaten tehlike arz eder haldeler. bu özentiyle kendine bir youtube kanalı açıp " meraba arkadaşlaarrr" diye video paylaşan çocuk sayısı herhalde 3 de 2 oranına ulaşmıştır. 3 küçük erkek yeğenimden biliyorum. 2 tanesinin çektiği video bir gün pat diye karşıma çıktı " ıııı meraba arkadaslar bügün biz kardeşimle efffsane bi vidou çekicez size oyuncaklarımızı tanıtıcaz . evet mesela bünü böyle tutuyosun burasından çekeliyosun böyle açınıyo sonra bik bik bik "

tanrı anne babalara yardım etsin. anne baba çocuk yetiştirme konusunda aralarında denge kursalar bile youtube(r) denen 3. bir ebeveyn daha var artık.

asit

doğal ve yapay bir çok çeşidi olan bileşik. çeşitleri sanayi ilaç ve gıda sektöründe sıklıkla kullanılır.

medikal asitle ilgili kötü bir anım var ve anlatmak istiyorum bunu da.

şimdi adını hatırlayamadığım asit bazlı bir ilaç çocukluğumun en büyük kabuslarındandı. evimizin 10 metre uzağında bir kaç yüz m2 genişliğinde bir bataklık vardı. kurbağalarla doluydu. tüm evrelerini izlerdim kurbağaların. dokunurdum da elbette, öperdim çok sevdiğim için. sonra ellerimde ve ağzımın içinde siğiller çıkmaya başladı. ağzımda çıkanlar pamukçuk gibi beyaz renkte ama sert aft benzeriydi. ellerimde çıkanlar keratin doku gibi daha sert ve ten rengiydi. 5 -6 yaşımdaydım. doktor iki ilaç yazdı. ağız için olanı muma benziyordu, küçük doğum günü mumları gibi. ellerim içinse damla formunda bir şişe. her iki ilaç da ciğerlerimi dağlıyordu sanki. hayatımda bir daha öyle ağrı veren bir can acısı yaşamadım. anneannem çığlıklarıma dayanamaz gizlice götürüp atardı ilaçları, onlar herkese bulaşır korkusuyla gidip yenisini alırdı. peki şu anki aklımla bile ilaç adı altında direkt asit olduğuna inandığım o lanet şeyler işe yaradı mı? hayır. sadece düzgün şekillerini bozdu ilaç, eridiler ve birbirlerine karışıp daha büyük görünmeye başladılar. sonunda anneannem kızı alır giderim bir daha kimse dokunmayacak yaralarına deyince işkencem bitti. 1 yıl sonrada beni bir arkadaşına götürdü ve o kadın buğday taneleri ve dua ile 3 çarşamba art arda bir şeyler yaptı. buğdayları siğillerin etrafında çevirdi, dua okudu ve havaya tükürdü. 3. çarşambanın sonunda buğdayları anneanneme verip bir beze sarıp göm dedi, bunlar çürüyünce siğiller kaybolacak. ve kısa bir zaman sonra püff hepsi yok oldu. nasıl olduğuna hala anlam veremiyorum ama oldu. asit tedavisinden ise minik minik yanık izleri kaldı. bu da böyle bir anımdır işte.

korku

sayısız türde olan, çok sayıda türünü bünyemizde barındırdığımız duygu. kimi korkular bizi dışarıdan veya bizzat kendimizden gelecek tehlikelere karşı korurken, kimileri de aklımızı başımızdan götürüp bizi savunmasız ve zayıf kılar. bazı korkuları yenmeli bazılarını bağrımıza basmalıyız.

greta thunberg

genç, çevre ve iklim aktivisti. farkındalığı gelişmiş yaşıtları arasında idol ve rol model. kimi yetişkinler için umut, kimileri içinse bir baş belası.

henüz sekiz yaşındayken küresel ısınmanın, iklim değişikliğinin yarattığı sorunlar dikkatini çekmiş ve tüm geleceğinin yetişkinler tarafından yok edildiğini anladığında sorular sormaya başlamış. yetişkinlerin duyarsızlığı karşısında depresyona girmiş, beslenmeyi reddedecek kadar üstelik. greta otizimli bir çocuk. yalan söyleyemiyor ve nasıl hissediyorsa ancak öyle davranabiliyor. yetişkinlerin tam tersi davranışlarına önce bir türlü anlayamasa da sonra bununla savaşmaya karar veriyor ve ilk eylemini hayata geçiriyor . cuma günleri okulu boykot ederek isveç parlementosu önünde tek başına iklim değişikliğine dikkat çekmek için eylemine başlıyor ve böylece dünyanın dikkatini çekmeyi başarıyor.

ayrıca beni sürekli ağlatıyor.

şöyle bir videosu var henüz tanımayan varsa diye

yaşlanmak

yaşlanmak, canlılarda gelişimini tamamlayan hücrenin, genetik programına uygun olarak değişime uğramasıyla başlayan süreç. doku ve organları oluşturan hücrelerin eskimeye başlaması canlının vücut fonksiyonlarının günden güne belirgin olarak yavaşlamasına sebep olur. bu süreç önlenemez. yaşlanmanın sonucunda hücreler yavaş yavaş ölür ve canlının yaşamı da son bulur.

doğduğumuz andan itibaren bir saat çalışmaya başlar. adımızla birlikte anılan ve her yıl değişen, artan bir rakam eklenir yaşamımıza. evet yaşam zaman ve sayılarla çok ilgilidir fakat diğer yandan sadece sayılara indirgenecek basitlikte bir süreç de değildir.

yaşlanmak önlenemez bir doğa kanunu olmasına rağmen, insanlar arasında sanki kendi elinde olduğu halde önlemediği bir suçmuş gibi hissettirilir nedense.

insan eğer belirgin ve yaşamını kısıtlayıcı bir hastalığa sahip değilse altmışlı yaşlarının sonlarına kadar hem zihnen hem de fiziken üretebilir, çalışabilir gençlikte olmasına rağmen yirmili yaşlarını geride bırakır bırakmaz yaşlı olmakla suçlanır. özellikle yaşı ilerleyen kadınlar hep hedef tahtasındadır. iki seçenek sunulur kadınlara, ya " amaan yaşlandık işte " diye kabul edecekler ya da çeşitli estetik müdahalelerle bunu reddedecekler.

neslican tay

hayatı bu kadar seven, bu kadar yaşama layık çok az insan vardır. neslican onlardandı. o kendisine verilmiş yaşamı bir armağan gibi sevinçle, hep gülümseyerek kucakladı. o her şeyi ve her haliyle şaşkınlık verecek derecede güzeldi. hep de öyle hatırlanacak.

türk mutfağı

bol yağlı, bol salçalı, bol baharatlı ve pirinç ile yoğurdun baş köşede olduğu çok çeşit bol kepçe mutfak.

fast food ile kıyaslanamaz elbette ama şerbeti tatlı kültürü, hamur işleri ve çok fazla hayvansal içerik barındıran, tatlı tuzlu yağlı şekerli her şeyin bir arada yutulduğu türk mutfağı - ege mutfağı hariç - sağlıklı bir mutfak sayılmaz.

vejetaryen, vegan beslenmeye geçenler içinse türk mutfağı sinir bozucu ve zorlayıcıdır.

90 kilometre

kadın ve kız çocuklarına 90 km'den fazla yaklaşmasına izin verilmemesi gereken psikolojik olarak sağlıksız, bilinci hastalıklı şahsın beyanı.

türkçe ezan

islam dini mensuplarını namaz ibadetine çağıran, aslı arapça olan ezanın türkçe olarak seslendirilmesidir.

ilk olarak 1932'de ezanın türkçe okuması kararı alınmıştır.kararın yasal düzenlemesi 1941'de yapılmış ve 16 haziran 1950 yılına dek uygulanmıştır. ilk türkçe ezanı 29 ocak 1932 yılında fatih camii minaresinden hafız rıfat okumuştur.

o zamanlar çok tepki çeken, ayaklanmalara, tutuklanmalara, infazlara , sürgünlere neden olan bu karar o dönemin türkiye'si için gerekliydi. sadece ezan değil, atatürk'ün talimatlarıyla tüm kuran okumaları türkçeleştirilerek halka iletiliyordu. nihayetinde okuma yazma oranı acınası şekilde düşüktü ve halkın hocaların ne söylediği, ne anlattığı hakkında en ufak fikri yoktu. bu cehalet sözde din adamları tarafından halkın istismar edilmesiyle sonuçlanıyordu. ki günümüzde de bu hala böyle. insanlar ne ezberlediklerini bilmiyorlar, sadece anlamını bilmedikleri sözleri tekrarlıyorlardı. nihayetinde kuran'ın ilk emri "oku " dur fakat okuduğun şeyi anlamıyorsan ne önemi var bunun.

yan komşumuz okuma yazma bilmiyor ama mevlütlerde dualar okuyor. bir gün sordum, ne diyor bu duada ? bilmiyorum dedi. net! bilmiyorum. dinleyenlerde bilmiyor. anlamıyor, e ne oldu şimdi. kimden duymuştum şimdi hatırlamıyorum ama bir bebek mevlidinde okumak için gelen kadın nisa suesinin 7. ayetini okuyor ayetin türçe meail şu şekilde " “allah evladınız hakkında erkeğe, iki kız hissesi vasiyet eder. eğer kızlar ikinin üstünde ise, bıraktığının üçte ikisi onlarındır; şayet bir kız ise yarısı onundur. ana babadan her birine, ölenin çocuğu varsa altıda bir verilir. ölenin çocuğu olmaz, anası babası ona varis olursa anasına üçte bir pay verilir. kardeşleri varsa, altıda biri annesinindir. bunlar, yaptığı vasiyetin yerine getirilmesinden veya borcunun ödenmesinden sonra olur. babalarınız ve oğullarınız… onlardan hangisinin menfaat bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. (bu sebeple) paylar allah tarafından belirlenmiştir. allah bilir, doğru karar verir. " ve bu okunurken odadakiler " allahım sen bizi affet " diye diye iki gözü iki çeşme ağlıyor. ne yaptılar,topu ana babadan kalanları tek mi yediler diye merak ediyor insan.

böyle işler işte. beyin frekansları, dilin frekanslarını uzmanlar anlatır açıklar ama hergün namaz kılan birilerine namazda okunan duaların anlamını sorsan kaç tanesi açıklayabilir acaba.

bir de arap dünyasının haline bir bakmak lazım. kuran onların dilinde yazılmış, ya dillerinden çıkan o frekansların ulaşabileceği bir yer yok veya ulaşıyorsa iletilen mesajlarda bir sorun var.

edit: ekleme

kalben

" kalben sağdıç, türk müzisyen, söz yazarı ve oyuncu."

ilk olarak kendi tarzında yorumladığı " haydi söyle " parçasıyla tanındı. geçtiğimiz günlerde " kadına silah sıkan birinin şarkısını artık söylemeyeceğim " diyerek şarkıyı repertuvarından çıkardığını belirtince tepki çekti.

kalben'in inanılmaz güzel seslendirdiği bu parçayı ben ilk dinlediğimde yeni bir şarkı gibi dinlemiştim. ama muhtemelen çoğu kimsenin aklına ibrahim tatlıses'i getiriyordu ilk olarak. bunu iyice fark ettiği için artık seslendirmek istemiyordur. yada bunun bir hata olduğunu idrak etmiştir nihayet, cesur bir şekilde yanlış yaptığını anladığı bir durumu düzeltiyordur. bunun nesi riyakarlık. sonuçta böyle güzel bir sese sahip, söylediği parçalara böyle ruh üfleyen bir müzisyen zaten tanınacak, bilinecekti. kalben tüm bu tepkileri yeni bir şarkıya evirip o şarkıyı da bağırıp çağıranların diline pelesenk etmezse çok şaşırırım doğrusu.
  • /
  • 12

korkuyla yaşamak

yan komşum safiye teyze emekli maaşını apartman kapısı önünde kaptırdıktan sonra, dili tutulmuştu uzun süre, evinden çıkamaz hale gelmişti.
canım arkadaşım eşi nöbetçi olduğunda, vileda sopası yanında uyuduğunu söylerdi. "gülmekten öldüreceksin adamı herhalde" derdik, trajikomikti.
eşim seyahate gittiğinde, başucumda bıçakla uyurdum. herhangi bir canlıya zarar verme kabiliyetim varmış gibi.
gece mesailerinden sonra koşarak dönerdim.
arkamızda ayak sesi duysak, diken diken olur sırtımız.
bir taşıtta sürücüyle yalnız kalmamak için, inip araç değiştiriyorum derdi arkadaşlarım.
taksiye binince mutlaka, baba abi eşle telefonla konuşulur. karşılayın beni. geliyorum. taksideyim diye açıklaması yapılır.
bizim ülkemizde kadınsan, korkarsın. öğretirler o korkuyu. içine işler ayaz gibi. hiç çıkmaz

ceren özdemir cinayetinin yine yeniden çarpıcı bir şekilde hatırlattığı korkunç gerçektir.

bayan kadın çelişkisi

kadın sözlüğü için önemli bir konudur.
“kadın”, “erkeğin” dilsel karşılığıdır. erkeğe erkek denilen durumlarda kadına "kadın" denilmelidir.
bayan ise cinsiyet belirtmek için kullanılmaz. yalnızca bir hitap şeklidir.

mesele aslında toplumsal bilinçaltı. bu bilinçaltında "kadın" kelimesi kirlenmiş durumda ve insanlar "bayan" kelimesini kullanarak nezaketli olmaya çalışıyor.

neden?
çünkü kadın kişisine "kadın" denildiğinde, onun cinsel kimliğinin vurgulandığı düşünülüyor. ve nazik olmak adına belki de iyi niyetle "bayan" kelimesi kullanılıyor...

konuşulacak çok şey var ama tanımlar net.
erkeğe erkek denen yerde kadına kadın denilir. ha hitap ise amaç bayan olabilir ama "hanımefendiyi" tercih ederim.

kvk servis rezaleti

kvk servisi ile yaşadığım ve mağdur olduğum durumdur.

06/09/2019 tarihinde xxx ımeı numaralı telefonumu ekranı kırıldığı (telefon çalışır vaziyette olup ekranda kararma bulunmaktadır.) için kvk kartal şubesine 1900405374 numaralı form numarası ile teslim ettim. telefonum kvk garantili olup, garanti kapsamı dışında telefonum onarıma alınmıştır. ekran değişimi için 971 tl firmaya ödenmiştir. 14/10/2019 tarihinde telefonumun onarıldığına dair bilgi bana iletilmiş olup, telefon bana teslim edilmek istenmiştir. servise gittiğimde telefonu kontrol etmek istedim, fakat telefon teslim sırasında açılmadı. bunun üzerine yeni bir kayıt açılarak telefonun garanti kapsamında onarılacağı belirtildi. fakat firmadan aldığım bilgi neticesinde telefonun ana kartının değişmesi gerektiği ve 2250 tl bir tutar yatırmam gerektiği söylenmiştir.

telefonun ilk teslimi sırasında telefonun onarıldığı belirtilmiş olup, telefonun onarım sonrasında başına gelen bir olaydan dolayı çıkan onarım ücreti kullanıcıya yansıtılmak istenmiştir. %100 onarıldı onayı verilen bir telefonun teslimat sırasında açılmaması ve daha sonrasında çıkan ücretin kullanıcıya yansıtılmak istenmesi tüketici haklarının ihlalidir.

tüketici mahkemesine başvurdum. şimdi onlar düşünsün.

ateş böcekleri projesi

birleşmiş milletlerin kadın kolları çalışması çerçevesinde yürütülen projede, kadınlardan istenen atesbocekleri.info adresi üzerindeki türkiye haritası üzerinde kendilerini güvende hissetmedikleri alanlara birer ateş böceği bırakmaları. birleşmiş milletler yetkilileri de, yerel yönetimlerle ilişkiye geçerek önlem alınmasını isteyecek.
proje 10 aralık tarihine kadar sürecek. lütfen kadınlara ulaşmasını sağlayalım.

sunshine

sözlüğü ve özleyenleri, pek çok özlemiş yazar.
bir eğitim programı nedeniyle, ders çalışıyor. sınavlarından sonra burada olmak için gün sayıyor. herkese sevgiler. quş ağacı, meseli tunaqa sizleri tanıdığım için çok şanslıyım ve mutluyum.

kezban

net bir yakıştırmadır ama yakıştırmadır sonuçta.
böyle durumlarda bu kezbanı gören bilen akıl sahibi er kişi acaba nedir, kimdir diye düşünüyorum.
mantık aslında böyle işlemez mi sizce de. bir kişinin nasıl bir yanlı veya doğru yaptığını anlamak için ya o yoldan geçmiş olman gerekir ya da bir şekilde deneyimlemiş olman gerekir. yoksa değerlendirme olmaz ki sadece çamur at izi kalsın bu işlerde yürümez.

Toplam betim sayısı: 232

orospu

aklıma geçenlerde denk izlediğim şu videoyu getirmiş başlık

video altına yapılan favori yorumum ise şuydu " işte ilk ağlama silsilesi orada başladı ve şimdi ülkece kan ağlıyoruz "

bir ticaret biçimi olarak annnelik ve babalık

aslında bu mülkiyet duygusudur. ebeveynler kendileri için çocuk getirirler dünyaya. çocuk üzerinden birbirlerine kopmaz bağlarla bağlanıp toplumun dayattığı eş olma, aile olma vb. görevleri layıkıyla yerine getirmek, sürdürmek için. çocuk üzerinden umut etmek, hayal kurmak, onur duymak için.

insan sahip olduğu bir evi kendi imkanları ölçüsünde kendi zevkiyle dekore eder örneğin, benzer biçimde çocuğunu da kendince ideal bulduğu insan kalıbına sokmak ister. bunu başardığına kanaat getirdiğinde ise meyvesini toplamak ister, her fırsatta bu işin mimarı olduğunun hissettirilmesine ihtiyaç duyar.

herkes kahraman olmak ister içten içe, best off olmak ister, yetmeeeezz best of the best olmak ister. bunun en kolay yolu çocuk yapmaktır. dünyanın en iyi annesi, en iyi babası, kahramanı, kraliçesi, kralı olma ihtimali hemen hemen ceptedir bu şekilde. bu yüzden çok sık duyarız şunu " bu dünyada yaptığım en güzel, en harika en müthiş şey oğlumu, kızımı dünyaya getirmekti " ne oldu sanki, dünyayı mı kurtardı oğlun kızın. hayır, ama varlığını anne- baba olmak üzerinden anlamlandıranlar için kurtuluştur oğullar, kızlar.

31 mart 2019 seçim sonuçları

polisin kapı kapı gezip, kimin kime oy verdiğini sorgulamaya başladığını da gördüğümüz seçim sonuçları. sunshine'nin öngörüsü doğrulanmıştır. seçmen kayıtlarında bir hile olmadığının tespiti yapıldıktan sonra geriye büyükçekmece sakinlerinin fetöden içeri alınması kalacak.

büyüyen beşik

anlaşılan bu işte usta olanların bile zorlandığı bir seçim. şöyle bir video var, belki ihtiyacı olanlara fikir verebilir.

kadına şiddeti önlemek

kadına şiddeti önlemek çok basit aslında, bir imzaya bakar. bakıyor, bakıyormuş! çocuğa şiddeti, istismarı önlemek de öyle, basit yani. bir imza yetiyor, yetecekmiş yani ! niye kimse duymuyor bu adamı yahu? dili dimağı kurudu söylemekten, diyor ki; " bu vahim olayları, bu korkunç olayları engelleriz, yeter ki idamı geri getirsinler". " " ben " diyor " altına imzayı atmaya hazırım " sonra bir tek o mu başka bir kadın da çıkıp diyor ki " yok efendim, ben daha güzel imza atarım idam kararının altına " sonra diğerleri, imzalarım, imzalarım, imzalarım! diye çığırıyor.

her ağzınızı açtığınızda terör estirin, her lafınızla toplumu bölün, parçalayın, ayırın, cinnetin eşiğine getirin. bizatihi kendi beyanlarınız yetmez gibi, aşağılık ne kadar beyan yapabilecek varsa paye verin, kadını aşağılayan cümleleri ardı ardına kurun, kuranı destekleyin. sonra da bunda parmağınız eliniz kolunuz direktifiniz emriniz yok gibi bir de dar ağaçları kurmaya yemin edin. elinizle, dilinizle sistematik olarak kadın katili çocuk istismarcısı üretiyorsunuz ne hapisanelere sığdırabilirsiniz ne öldürmekle bitirebilirsiniz.

kadın ile erkek eşit olamaz; fıtrata aykırı

"kız mıdır, kadın mıdır bilemem"

"kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek"

"anası tecavüze uğruyorsa neden çocuk ölsün, günahı ne? anası ölsün öyleyse"

"iş istiyoruz sayın bakanım" "niye evdeki işler yetmiyor mu?"

"kadın çalışarak fuhuşa hazırlık yapar"

"kahkaha atan kadın iffetsizdir"

"kadının fıtratında köle olmak var"

"tecavüze uğrayan kürtaj yaptırmasın"

"hamile kadın sokakta dolaşamaz"

"kadınlar için tek kariyer annelik"

"türk kadını evinin süsüdür"

" 6 yaşında çocukla evlenilebilir "

" kız çocuğu babasının yanında şortla duramaz "

" en az 3 çocuk yapın "

işte bataklık bu.

edit: imla

parola

şu an şukadınsözlüğü hesabımın parolasını biliyorsam ne olayım. ve facebook parolamı ve instagram ve mail ve daha nicesi. neyse ki hepsi otomatik oturum açmada.

kadınların sevmediği kadınlar

aptalca davranan, gücünün farkında olmayan korkak kadınlar. ben bilmem beyim bilir kadınları. durmadan çocuk doğurup , o çocuklar kendi işlerini yapacak yaşa geldikleri halde mental bozukluklara sahipmiş gibi elleriyle besleyen giydiren poposunu silen kadınlar. kendi parasını kazanabilecekken çalışmak istemeyen evde gönüllü hizmetçilik eden kadınlar. bir saat boyunca nefes almadan kocasından şikayet eden " neden boşanmıyorsun " diye sorulduğunda sanki canı alınıyormuşcasına şok olup ortamdan kaçarak uzaklaşan kadınlar. kitap okumayı zaman bulamadığını söyleyip günde 5 saat tv izleyen kadınlar.

misafir odası

o soğuk ve mesafeli bir alandı. evin bir parçası gibi hissettirmeyen, ev gibi kokmayan o odanın varlık sebebi misafirin mühimsenmesi miydi yoksa ev sahibinin itibar mıydı bilmiyorum ama çocukken evde en nefret ettiğim alan orasıydı. kapısı mütemadiyen kilitliydi. misafir gelince açılır ve biz çocuklar o odaya sadece misafirlere hoş geldiniz demek ve ellerini öpmek için girebilirdik.

çocukluğumuz boyunca bir kıçımızı koyup oturamadık o siktiğimin açık renk koltuklarına. duvardan duvara vitrindeki bibloları alıp bir inceleyemedik. misafir çocuğu prens, prenses muamelesi görür biz ayak altından çekilip mutfakta çay demleyip sofra kurar yemek hazırlar bulaşık yıkardık onlar gidene kadar. nasıl bir hiyerarşiydi, nasıl ötelenmek, yok sayılmaktı ! cahil ailelere doğmuş olmak, kız çocuğu olarak doğmuş olmak, üstelik birin üçün beşin üstünde sayıca fazla kız çocukları olarak orada olmak hakikaten dünyada insanın başına gelebilecek en boktan şeylerden biri. bazen kendime bir halt olamadın diyorum ama bunları hatırlayınca kendi alnımdan öpesim geliyor, bu alt yapıyla daha ne olacaktın en iyisi oldun olabileceğinin diyorum.

ne misafir odasıymış arkadaş, resmen üç başlı cehennem köpeği gibi geçmişin karanlığından hırlayarak üstüme atıldı.

çalışanına esir gibi davranan patron

işletme küçük olsun yada kurumsal olsun, genel olarak çalışanın hakları devletin de el birliğiyle gasp edilir. ve işveren de çalışanın emeğini son raddesine kadar sömürmenin peşindedir. bu sistemin herhangi bir yerinde çalışan insan zaten modern köledir.

neyse ki modern kölelikte çalışanın bir iş tanımı vardır. işverenin evi o çalışanın iş yeri olmadığı için, çalışan orada " bu da senin işin " denilerek çalıştırılamaz. işveren bunu buyurabilir, ama buna zorlayamaz. o halde çalışanın zaten az buz olan haklarını koruması lazım ki yeri geldiğinde tüm hakları için mücadele edebilsin. bugün gidip o evde temizlik yaptığı için bir süre sonra aynı iş kendisinden tekrar beklenecek, o zaman da mı peki diyecek? diyemeyecekse o zaman yine başa dönmeyecek mi?

ne olur cesur olun, ne olur korkmayın patrondan, kocadan, babadan, dayıdan , ayıdan ! timurlenk'in karşısında nasreddin hoca gibi yalnız kalsanız da, onun gibi " bize bir fil daha verin " demeyin ! hayat bir haksızlıklar silsilesi, hepsine katlanamazsınız, hepsini yüklenip kaldıramazsınız. hayır demeyi öğrenin, ki sonuçlarına katlanmak o ana katlanmaktan daha zor değil. ilk engeli aşmazsanız yarışa başlayamazsınız, kazanamazsınız.

önce çocuklar otursun

20 kasım dünya çocuk hakları günü’nde change.org’da istanbul büyükşehir belediye başkanı ekrem imamoğlu’nun dikkatine başlatılan bir imza kampanyası.

bu kampanya yetişkinlerin pek çok alanda olduğunu gibi toplu taşıma alanlarında da çocuklar üzerinde kurdukları hiyerarşiye ve bunun yol açtığı kötü sonuçlara, çocukların hak gaspına dikkat çekip, bunun önlenmesini talep ediyor.

kampanya linki: https://www.change.org/p/toplu-ta%C5%9F%C4%B1ma-ara%C3%A7lar%C4%B1nda-%C3%A7ocuklar%C4%B1n-oturma-hakk%C4%B1-ihlal-edilmesin-ekrem-imamoglu

kampanya hakkında daha detaylı bir yazı linki

http://blogcuanne.com/2019/11/23/once-cocuklar-otursun/

kocaya isimle seslenmek edepsizliktir

kendisi hoca imiş, kuran'a uygun olarak açıklıyor durumu. baktığın zaman bu kutsal kitapta koca karısından üstün tutulan kişi midir? evet öyledir. dolayısıyla adamın inandığı kitaba göre de yaptığı çıkarım gayet yerindedir. kuran da her zaman erkeğin kadından üstün olduğunun altı çizilmiştir, adam da ast üst ilişkisinden örnekle açıklıyor bu durumu.

yasalara baktığımızda kadını erkeğe göre 2. sınıf vatandaş olarak tanımlayan bir ibare yoktur oysa. fakat toplum olarak erkek ve kız çocuklarını yetiştirirken en başından bu ast üst ilişkisini kendimiz dolaylı yollarla ima ediyoruz zaten. kadın kocasına ister " efendim" diye hitap etsin ister " benim minnak tatlı aşkitom " diye hitap etsin işler sarpa sardığında hatta işler yolundayken bile içten içe mağdur olan hep kadındır. bu mağduriyeti de biz kendimiz çocuk yetiştirirken inşa ediyoruz. bunun da bilincinde olduğumuz için böyle adamlar çıkıp böyle laflar edince gülüp geçmek yerine endişe ediyoruz. çünkü bu toplumun inancı ve karakteri bu önermeyi rahatlıkla kabul eder, karşılık bulur.

taksim meydanı'nda eğlenen sığınmacılar

" suriye'liler onu yaptı, suriye'liler bunu yaptı " kayıtlı rakamlarla 3,5 milyon suriye'lı sığınmacı alındı. türkiye sınırları içinde 500 bine yakın suriyeli bebek doğdu. 2 büyük şehir dolusu insan nüfusu. bu kadar insanın tek tip davranışlar sergilemesi beklenilemez.

taksim meydanında kendilerince yeni yıl kutlaması yapmalarına gelirsek, bir milli maçtan galip çıkmışlar gibi yaptıkları kutlama. yok öyle bir şey ama, o zaman bu belki sana bana göre sadece biraz saçma o kadar. türk erkeklerinin de çoğu zaman yaptığı gibi bir dolu erkek toplanmış kendi anlayışlarına göre eğleniyor. ne yapsınlar ? mağduruz mağdur deyip kaldırımlarda oturup bütün gün ağlasınlar mı? onu da yapmasınlar ama biraz uyum mu göstersinler ? ayak uyduracakları bir düzen var mı gerçekten ? biz zaten karmakarışığız, asıl canımızı sıkan da bu tam olarak. zaten sorunlu bir toplumuz ve bize çok benzeyen bir dolu insan daha geldi bu sorunların üstüne. işte tam burada ince bir çizgi var, toplumumuz içinde yeni bir düşman daha mı ilan edeceğiz yoksa sorunların çözümü için sorumlulardan talepte mi bulunacağız ? biraz daha mı geri gideceğiz yoksa ilerlemek için çaba mı harcayacağız ?

homoseksüelliği övmeyi modernlik sanmak

homofobinin ilanı olan başlık.

eşcinsellik bir seçim, bir tercih olmadığından reklamı yapılacak özendirilecek bir durum da değildir. eşcinsellik bir yönelimdir. heteroseksüel bireylere eşcinsel olmayı dayatmak kadar abesdir eşcinsel bireylere heteroseksüelliği dayatmak. her iki yönelimin de övülecek veya yerilecek tarafı yoktur çünkü bu bilinçli bir seçim değildir. bilim eşcinselliğin bir hastalık yada bilinçli tercih olmadığını aynı zamanda homofobinin bir hastalık olduğunu artık net olarak ortaya koymuştur.

killa hakan

kafası son derece karışık tuhaf rapçi bir tip. yanımda yöremde olsa ve konuşmaya başlasa arkama bakmadan kaçarım. uykusuzlar kulübüne konuk olduğu bölümü izlemiştim 1 dk içinde farkettim ki beyin hücrelerim ölüyor hemen kanal değiştim.

topuklu ayakkabı dinen caiz değildir

çocukken arkadaşlarım kuran kursuna giderlerdi yazları. mahalleden kendini din hocası tayin etmiş çatlaklar olurdu genelde öğretmenler. sonra ders çıkışları gelip bin gece kabus görmeye yetecek kadar korkunç şeyler anlatırlardı. cinler, büyüler, cehennem ve zebaniler hakkında. devlet okulları da şu an tam o kuran kursları gibi. her kurumda birbirinin kopyası yöneticiler olduğu malum, dolayısıyla şaşırdık mı? hiç değil. yani insan köpeği ısırdığında haber yapsınlar öyle şaşıralım.
Henüz takip ettiği biri yok.