@quş ağacı

Yazar

Durum: 232 - 0 - 0 - 0 - 09.02.2021 05:13

Puan: 1019 - geyik avcısı

6 yıl önce kayıt oldu. 2.Nesil Yazar Yazar.

Henüz bio girmemiş.
  • /
  • 12

sadece kadınların olduğu bir dünya

sütyen takmak zorunda kalınmazdı, sırf bu yüzden tamam derdim.

çat kapı gelen misafir

çat kapı gelebiliyorsa misafir sayılmaz, ailedendir. yok öyle değil de nezaketsizlik etmiş gelmişse kusura bakmasın ama müsait değilsem geri çevrilecek olan misafirdir.

istismar

istismar bir kişinin bir şekilde yakınlık bağı olan diğer kişiyi manipüle ederek, güvenini suistimal edip çıkarları doğrultusunda kullanmasıdır. cinsel istismar tecavüzden daha korkunç bir zulümdür. çoğunlukla uzun süreli bir işkencedir. kurbanın hem fiziksel hem duygusal hem zihinsel bütünlüğüne onarılması güç şekilde zarar verir. anlaşılmaz bir şekilde ceza alt sınırı tecavüzden daha düşük olan suçtur.

aldatan sevgiliye geri dönmek

bir çok nedenden dolayı geri dönülebilir, en geçerli neden aşktır. aldatan bağışlanabilir, yeter ki ısrarla inkar etmek yerine kendini doğru açıklayabilsin ve gerçekten o ilişkiyi kurtarmak istiyor olsun. çoğu insan günübirlik aldatmaları kolayca affeder, bence aldatılmanın en adice şekli budur ve kesinlikle bağışlanmamalı. fakat bazen bir ilişkide biri yorulabilir, bir şeyler yolunda gitmez, tıkandığı bir dönem olur, böyle bir zamanda ilgisini çeken biriyle karşılaştığında haliyle çok sağlam bir duruş sergileyemeyebilir. bir bocalama anı yaşar. uzun soluklu bir aldatma hikayesini kast etmiyorum elbette. yani durup düşündüğünüzde paylaştığınız, birlikteyken hissettikleriniz genel olarak " çok kıymetli " ise kesinlikle bir şans daha verilebilir ilişkiye.

sivrisinek ısırığı

naneli diş macunu, freş bir duş jeli ve sarı renk bir çarşaf bir de klima, bu ekipmanlara sahip olunduğunda başa gelmeyecek hadise.

nasıl ve neden ?

sivrisineklerin yanlızca dişi olanları ısırır, yumurtalarını geliştirmek için kandaki proteine ihtiyaçları vardır. erkek sivrisinekler çiçek özüyle beslenir. insanları sivrisinekler için cazip hale getiren şeylerin bazıları : peynir gibi kokan ayaklar, vücut ısısının yüksekliği, derideki nem ve terdeki laktik asit oranı, nefesteki karbondioksit oranı ve 0 kan gurubu. ayrıca siyah ve kırmızı renkli kıyafetler. kaynak malum: google

kadınlık bedenden ibaret değil

eğitim, bilgi, kültür, kendinde güven; bunlar kadını daha kadın erkeği daha erkek yapmaz. bunlar insana değer katan unsurlardır cinsiyeti güçlendiren değerler olarak sınıflandırılamaz. birikimlerimiz bizi daha yetkin, daha iyi insanlar yapar daha üstün kadın daha üstün erkek yapmaz.
geçenler googleda tanınmış bir isim hakkında bilgi ararken ünlü bir sözlüğe yönledirildim, entryleri okurken bir bknz'ı tıklayp " bilemem nereli kadınlar " başlığına geldim, onlarıda okudum ve merak edip oralı, buralı, şuralı kadınlar ve kadın konulu başlıklara da girip kimi zaman beynime kan hücumları kimi zaman kalp çarpıntıları (olumsuz anlamda) kimi zaman gözlerim büyüyerek okudum entryleri. çoğu bir yada üç cümlelik pespaye zihin ve kişilik ilanları aslında. örnekse: " vajinan etrafında ki et yığınına kadın denir " evet, işte o odak noktasından bu kişi dünyaya geldi ve etrafındaki et yığınına da anne dedi. o anne, onun bu tespiti yapan kişilik olmasına imkan verdiği için aslında bunu daha farklı tarif edemezdi. ona verilen buydu bu kadar oldu o yüzden. fakat gerçek şu ki dünyanın bütün kadınları birleşip bu ve bunun gibileri küçük zerreler halinde doğrup bir araya getirmedi. tabi bunu idrak edip genellememesini beklemek işten değil. oysa, birey olmayı başardıktan sonra anne olmayı kendi tercihi ile seçmiş, akıl fikir, vicdan sahibi, sağlam karakterli bir kadının erkek çocuğu kadınlarla bireysel ilişkilerinde incitilmiş dahi olsa hiç bir kadını böyle cümlelerle tarif etmez, aklına dahi gelmez.

peki kadınlar dünyaya başka bir kadın getirdiğinde daha iyi bir iş mi çıkarıyor ? aksine, daha kötüsünü yapıyor tamamen kendini kopyalıyor. sürekli kadın olduğu hatırlatıldığı için bu artık cinsiyet ayrımını ifade eden bir sözcük olmaktan çıkıyor üzerine bir yaşam inşaa edilecek temele dönüşüyor. bu nedenle anne olmak bu kadar kıymetli ve çok ayırıcı bir nitelik haline geliyor, bu nedenle aslında bunu kendisine verebilecek güce sahipken bir çocuk gibi hep özen bekliyor karşı cinsten.
peki kadının nitelikli bir insan olmasında, erkeğin nitelikli bir insan olmasında babanın hiç mi rolü yok. şüphesiz ki çok var fakat şöyle de bir gerçek var, dünyada ki en kuvvetli bağlardan biri anne ile yavrusu arasında ki bağdır. aslında kıymetli olan dünyaya bir çocuk getirmek değil, dünyaya getirdiği çocuğun zihnini, kalbini bu bağ üzerinden iyilik ve doğrulukla beslemek.

entrynin başlığına gelirsek, evet kadınlık bedenden ibarettir tıpkı erkeklik gibi, bizi kadın ve erkek olarak ayıran bedenlerimizde ki bazı fiziksel farklılıklarımızdır çünkü. kadın, erkek bu iki sözcük sadece cinsiyet ayrımımızı ifade eden tanımlamalardır. kadın ve erkek özelliklerini fiziksel olarak taşır ve bu farklılıktan doğan bazı kimyasal farklılıkları da yansıtırız. geri kalan insan gibi davranmaktır.

31 mart 2019 seçim sonuçları

polisin kapı kapı gezip, kimin kime oy verdiğini sorgulamaya başladığını da gördüğümüz seçim sonuçları. sunshine'nin öngörüsü doğrulanmıştır. seçmen kayıtlarında bir hile olmadığının tespiti yapıldıktan sonra geriye büyükçekmece sakinlerinin fetöden içeri alınması kalacak.

hırsızlık

bir toplumun en tepesinde duranlar aralıksız büyük vurgunlar yaptıkça, ( bunlar yanlızca siyasetçiler değil, doğuştan imtiyaz sahipleri, bir şekilde köşeyi dönmüş olanlar, insanları sanayii bölgelerinedeki fabrikalarına kapatmış iş verenler, 5 kuruş etmez bir çöp parçasını reklam bombardımanlarıyla dünyanın en gerekli şeyiymiş gibi gösterenler vs. ) hem kendine ait olmayan bir şeyi sahiplenmeyi normalleştirdikleri için hem de geriye kalanlara hiç bir şey bırakmadıkları için diğer yandan da bir insan olarak itibar sahibi olmanın yolunun her türlü metaya sahip olmandan geçtiği mesajını verdikleri için toplumun içinde de karınca sürüsü gibi küçük hırsızlar çoğalır. böyle bir toplumda kapına paspas koyamazsın, çöp kovası koyamazsın, sokak hayvanları su içsin diye boş bir yoğurt kutusu bile koyamazsın.

8 mart dünya emekçi kadınlar günü

dünya emekçi kadınlar günü kutlu olsun. ağlaya ağlaya kahır çeken, yakına yakına dertlenen, şikayet ede ede katlanan kadınların değil ama. kendi yaşamının iplerini tüm zor koşullara rağmen bir şekilde ele geçirmiş veya bu uğurda mücadele etmiş, eden kadınların günü kutlu olsun.

mutfakta yangın var

geçen hafta büyük bir marketin sebze reyonuna uğradım, poşeti aldım ve bir yandan biber doldururken bir yandan da kafamı kaldırıp üstteki etikete baktım, kg 1,70 tl. allah allah niye bu kadar ucuz acaba dedim içimden. sonra tartıya gitmeden bir daha baktım etikete , 1, 70 değil 17 tl . diğer sebzelerin fiyatına baktım tek tek ve düşündüm ki sıcak savaşta olsak bundan fazla olamazdı fiyatlar. yarım kg.lık biber poşetime sevgiyle sarılıp dedim ki " merak etmeyin, bu defa dolapta çürüyüp gitmenize asla izin vermeyeceğim "

topuklu ayakkabı dinen caiz değildir

çocukken arkadaşlarım kuran kursuna giderlerdi yazları. mahalleden kendini din hocası tayin etmiş çatlaklar olurdu genelde öğretmenler. sonra ders çıkışları gelip bin gece kabus görmeye yetecek kadar korkunç şeyler anlatırlardı. cinler, büyüler, cehennem ve zebaniler hakkında. devlet okulları da şu an tam o kuran kursları gibi. her kurumda birbirinin kopyası yöneticiler olduğu malum, dolayısıyla şaşırdık mı? hiç değil. yani insan köpeği ısırdığında haber yapsınlar öyle şaşıralım.

kemal kılıçdaroğlu

bir film repliği getirdi aklıma " yılan kuyruğunu kemirip durur sonsuz bir döngüde " zamanlar arasında yolculukla ilgili bir filmdi. paradoks olabilir adı, her ne ise, filmde bu döngü hem pozitif hem negatif anlamlar içeriyordu. kadın olan, erkek olan, kendinden kendini dünyaya getirip kendini öldüren biri ama kendini doğurduktan sonra kendini öldürdüğü için, of artık kaç tane kendi varsa. benden daha iyi anladınız işte sonsuz bir döngü. - saat sabahın dördü -

kemal kılıçdaroğlu deyince chp, chp deyince chp'nin koltuğu, koltuk deyince koltuğun sahibi, koltuk sahibinin bir süre sonra koltuğun kendisiymiş gibi hareket etmesi, o koltuğu isteyenin aynı hırsla istemesi, sanki aynı kişinin istemesi, resmen paradoks.

yalnız ilk entriyi okurken beynim yandı resmen cümlenin harikuladeliğinden, - diğeri de kemal kılıçdaroğlu'dur diye bitmediğinden - bu entryi bu yüzden girmişimdir haberiniz ola.

parola

şu an şukadınsözlüğü hesabımın parolasını biliyorsam ne olayım. ve facebook parolamı ve instagram ve mail ve daha nicesi. neyse ki hepsi otomatik oturum açmada.

3. dünya savaşı

bakınca 1. dünya savaşına zemin hazırlayan nedenlerden bazıları mevcut günümüzde ama artık kimsenin kimseden alabileceği bir şey yok. kaynaklar tükenmek üzere, bir ülkenin bir başka ülkeye savaş açması ve kazanması durumunda oradan elde edeceği tek şey sorundur.

ayrıca 3. dünya savaşı 1. ve 2. dünya savaşı silahlarıyla yapılmayacağına göre ve gezegenimiz alarm verirken kimse kimyasal, biyolojik silahların tehlikelerini göze alamayacağına göre gerçekleşmeyecek olan savaştır.

muhtemelen bir kaç yüzyıl sonra, teknolojik ve sosyal olarak gelişmiş toplumlar, gericiliğe sıkı sıkıya bağlı ilerlemekte direnen toplumların kendi kendilerini ortadan kaldırmasından sonra, yükte hafiflemiş bir dünyayı tek devlet adı altında birleştirmek için kansız bir savaş verebilirler. 3. dünya savaşı da o olur herhalde.

taksim meydanı'nda eğlenen sığınmacılar

" suriye'liler onu yaptı, suriye'liler bunu yaptı " kayıtlı rakamlarla 3,5 milyon suriye'lı sığınmacı alındı. türkiye sınırları içinde 500 bine yakın suriyeli bebek doğdu. 2 büyük şehir dolusu insan nüfusu. bu kadar insanın tek tip davranışlar sergilemesi beklenilemez.

taksim meydanında kendilerince yeni yıl kutlaması yapmalarına gelirsek, bir milli maçtan galip çıkmışlar gibi yaptıkları kutlama. yok öyle bir şey ama, o zaman bu belki sana bana göre sadece biraz saçma o kadar. türk erkeklerinin de çoğu zaman yaptığı gibi bir dolu erkek toplanmış kendi anlayışlarına göre eğleniyor. ne yapsınlar ? mağduruz mağdur deyip kaldırımlarda oturup bütün gün ağlasınlar mı? onu da yapmasınlar ama biraz uyum mu göstersinler ? ayak uyduracakları bir düzen var mı gerçekten ? biz zaten karmakarışığız, asıl canımızı sıkan da bu tam olarak. zaten sorunlu bir toplumuz ve bize çok benzeyen bir dolu insan daha geldi bu sorunların üstüne. işte tam burada ince bir çizgi var, toplumumuz içinde yeni bir düşman daha mı ilan edeceğiz yoksa sorunların çözümü için sorumlulardan talepte mi bulunacağız ? biraz daha mı geri gideceğiz yoksa ilerlemek için çaba mı harcayacağız ?

bir ticaret biçimi olarak annnelik ve babalık

aslında bu mülkiyet duygusudur. ebeveynler kendileri için çocuk getirirler dünyaya. çocuk üzerinden birbirlerine kopmaz bağlarla bağlanıp toplumun dayattığı eş olma, aile olma vb. görevleri layıkıyla yerine getirmek, sürdürmek için. çocuk üzerinden umut etmek, hayal kurmak, onur duymak için.

insan sahip olduğu bir evi kendi imkanları ölçüsünde kendi zevkiyle dekore eder örneğin, benzer biçimde çocuğunu da kendince ideal bulduğu insan kalıbına sokmak ister. bunu başardığına kanaat getirdiğinde ise meyvesini toplamak ister, her fırsatta bu işin mimarı olduğunun hissettirilmesine ihtiyaç duyar.

herkes kahraman olmak ister içten içe, best off olmak ister, yetmeeeezz best of the best olmak ister. bunun en kolay yolu çocuk yapmaktır. dünyanın en iyi annesi, en iyi babası, kahramanı, kraliçesi, kralı olma ihtimali hemen hemen ceptedir bu şekilde. bu yüzden çok sık duyarız şunu " bu dünyada yaptığım en güzel, en harika en müthiş şey oğlumu, kızımı dünyaya getirmekti " ne oldu sanki, dünyayı mı kurtardı oğlun kızın. hayır, ama varlığını anne- baba olmak üzerinden anlamlandıranlar için kurtuluştur oğullar, kızlar.

kocaya isimle seslenmek edepsizliktir

kendisi hoca imiş, kuran'a uygun olarak açıklıyor durumu. baktığın zaman bu kutsal kitapta koca karısından üstün tutulan kişi midir? evet öyledir. dolayısıyla adamın inandığı kitaba göre de yaptığı çıkarım gayet yerindedir. kuran da her zaman erkeğin kadından üstün olduğunun altı çizilmiştir, adam da ast üst ilişkisinden örnekle açıklıyor bu durumu.

yasalara baktığımızda kadını erkeğe göre 2. sınıf vatandaş olarak tanımlayan bir ibare yoktur oysa. fakat toplum olarak erkek ve kız çocuklarını yetiştirirken en başından bu ast üst ilişkisini kendimiz dolaylı yollarla ima ediyoruz zaten. kadın kocasına ister " efendim" diye hitap etsin ister " benim minnak tatlı aşkitom " diye hitap etsin işler sarpa sardığında hatta işler yolundayken bile içten içe mağdur olan hep kadındır. bu mağduriyeti de biz kendimiz çocuk yetiştirirken inşa ediyoruz. bunun da bilincinde olduğumuz için böyle adamlar çıkıp böyle laflar edince gülüp geçmek yerine endişe ediyoruz. çünkü bu toplumun inancı ve karakteri bu önermeyi rahatlıkla kabul eder, karşılık bulur.

karadut

ağacı beyaz dut'a göre daha bodurdur. yaprakları ise daha kalın ve geniş. taneleri daha iri daha iç içe, meyvesi daha uzun ve geniştir. önce yeşilden harika bir kırmızıya bürünür meyveler. kırmızıyken sert ve çok ekşidir ama yine de çekicidir tadı. rengi koyulaşıp karadut halini alınca da yumuşak ve tatlı olur, kokusu aroması muhteşemdir.

kar küresi

bir kaç yıl önce bir arkadaşıma " kar kürelerini çok seviyorum. onlara baktığımda çocukken masal kitaplarına inandığım gibi bir an için masal diyarlarının, o büyülü mekanların olduğuna inanıyorum " demiştim. sağ olsun aklında tutmuş ve karadenize yaptığı bir gezi sonrasında bana kar küresi getirmiş hediye olarak. yanlız karşısına geçip bir milyon yıl gözümü ayırmadan baksam bile bana büyülü diyarları anımsatabilecek bir küre değil. zira içinde yerel kıyafetleriyle horon tepen üç karadenizli var. şüphesiz karadeniz de büyülü bir diyar gibi lakin horon figürü insanı ağır çekim ruh halinden hızlı akışa sürükleyen bir tema.



edit: düzeltme.

müzik kutusu

ne tuhaf bir alet o, kurup gözlerini yumarsın ve sana doğru gelmeye başlar çocukluğun. yanlızca hisleri içeren bir anımsama. o kaygısız saf mutluluk, hayranlık. müzik kutusu çalmaya devam eder ama o ruh titrek bir alev gibi biraz yaklaşır biraz uzaklaşır. tutmak istersin, biraz daha kalsın istersin ama olmaz, bu sadece bir anımsayıştır, flu. onca yaşanmışlıktan sonra bir daha o saf ruh olamazsın bir dakikalığına bile olsa onun gibi hissedemezsin. kadife kutunun içinde dönen balerine tertemiz bir gülümseme ile bakan çocuğa sen yıllar sonrasından hüzünle gülümsersin.
  • /
  • 12

korkuyla yaşamak

yan komşum safiye teyze emekli maaşını apartman kapısı önünde kaptırdıktan sonra, dili tutulmuştu uzun süre, evinden çıkamaz hale gelmişti.
canım arkadaşım eşi nöbetçi olduğunda, vileda sopası yanında uyuduğunu söylerdi. "gülmekten öldüreceksin adamı herhalde" derdik, trajikomikti.
eşim seyahate gittiğinde, başucumda bıçakla uyurdum. herhangi bir canlıya zarar verme kabiliyetim varmış gibi.
gece mesailerinden sonra koşarak dönerdim.
arkamızda ayak sesi duysak, diken diken olur sırtımız.
bir taşıtta sürücüyle yalnız kalmamak için, inip araç değiştiriyorum derdi arkadaşlarım.
taksiye binince mutlaka, baba abi eşle telefonla konuşulur. karşılayın beni. geliyorum. taksideyim diye açıklaması yapılır.
bizim ülkemizde kadınsan, korkarsın. öğretirler o korkuyu. içine işler ayaz gibi. hiç çıkmaz

ceren özdemir cinayetinin yine yeniden çarpıcı bir şekilde hatırlattığı korkunç gerçektir.

bayan kadın çelişkisi

kadın sözlüğü için önemli bir konudur.
“kadın”, “erkeğin” dilsel karşılığıdır. erkeğe erkek denilen durumlarda kadına "kadın" denilmelidir.
bayan ise cinsiyet belirtmek için kullanılmaz. yalnızca bir hitap şeklidir.

mesele aslında toplumsal bilinçaltı. bu bilinçaltında "kadın" kelimesi kirlenmiş durumda ve insanlar "bayan" kelimesini kullanarak nezaketli olmaya çalışıyor.

neden?
çünkü kadın kişisine "kadın" denildiğinde, onun cinsel kimliğinin vurgulandığı düşünülüyor. ve nazik olmak adına belki de iyi niyetle "bayan" kelimesi kullanılıyor...

konuşulacak çok şey var ama tanımlar net.
erkeğe erkek denen yerde kadına kadın denilir. ha hitap ise amaç bayan olabilir ama "hanımefendiyi" tercih ederim.

kvk servis rezaleti

kvk servisi ile yaşadığım ve mağdur olduğum durumdur.

06/09/2019 tarihinde xxx ımeı numaralı telefonumu ekranı kırıldığı (telefon çalışır vaziyette olup ekranda kararma bulunmaktadır.) için kvk kartal şubesine 1900405374 numaralı form numarası ile teslim ettim. telefonum kvk garantili olup, garanti kapsamı dışında telefonum onarıma alınmıştır. ekran değişimi için 971 tl firmaya ödenmiştir. 14/10/2019 tarihinde telefonumun onarıldığına dair bilgi bana iletilmiş olup, telefon bana teslim edilmek istenmiştir. servise gittiğimde telefonu kontrol etmek istedim, fakat telefon teslim sırasında açılmadı. bunun üzerine yeni bir kayıt açılarak telefonun garanti kapsamında onarılacağı belirtildi. fakat firmadan aldığım bilgi neticesinde telefonun ana kartının değişmesi gerektiği ve 2250 tl bir tutar yatırmam gerektiği söylenmiştir.

telefonun ilk teslimi sırasında telefonun onarıldığı belirtilmiş olup, telefonun onarım sonrasında başına gelen bir olaydan dolayı çıkan onarım ücreti kullanıcıya yansıtılmak istenmiştir. %100 onarıldı onayı verilen bir telefonun teslimat sırasında açılmaması ve daha sonrasında çıkan ücretin kullanıcıya yansıtılmak istenmesi tüketici haklarının ihlalidir.

tüketici mahkemesine başvurdum. şimdi onlar düşünsün.

ateş böcekleri projesi

birleşmiş milletlerin kadın kolları çalışması çerçevesinde yürütülen projede, kadınlardan istenen atesbocekleri.info adresi üzerindeki türkiye haritası üzerinde kendilerini güvende hissetmedikleri alanlara birer ateş böceği bırakmaları. birleşmiş milletler yetkilileri de, yerel yönetimlerle ilişkiye geçerek önlem alınmasını isteyecek.
proje 10 aralık tarihine kadar sürecek. lütfen kadınlara ulaşmasını sağlayalım.

sunshine

sözlüğü ve özleyenleri, pek çok özlemiş yazar.
bir eğitim programı nedeniyle, ders çalışıyor. sınavlarından sonra burada olmak için gün sayıyor. herkese sevgiler. quş ağacı, meseli tunaqa sizleri tanıdığım için çok şanslıyım ve mutluyum.

kezban

net bir yakıştırmadır ama yakıştırmadır sonuçta.
böyle durumlarda bu kezbanı gören bilen akıl sahibi er kişi acaba nedir, kimdir diye düşünüyorum.
mantık aslında böyle işlemez mi sizce de. bir kişinin nasıl bir yanlı veya doğru yaptığını anlamak için ya o yoldan geçmiş olman gerekir ya da bir şekilde deneyimlemiş olman gerekir. yoksa değerlendirme olmaz ki sadece çamur at izi kalsın bu işlerde yürümez.

Toplam betim sayısı: 232

orospu

aklıma geçenlerde denk izlediğim şu videoyu getirmiş başlık

video altına yapılan favori yorumum ise şuydu " işte ilk ağlama silsilesi orada başladı ve şimdi ülkece kan ağlıyoruz "

bir ticaret biçimi olarak annnelik ve babalık

aslında bu mülkiyet duygusudur. ebeveynler kendileri için çocuk getirirler dünyaya. çocuk üzerinden birbirlerine kopmaz bağlarla bağlanıp toplumun dayattığı eş olma, aile olma vb. görevleri layıkıyla yerine getirmek, sürdürmek için. çocuk üzerinden umut etmek, hayal kurmak, onur duymak için.

insan sahip olduğu bir evi kendi imkanları ölçüsünde kendi zevkiyle dekore eder örneğin, benzer biçimde çocuğunu da kendince ideal bulduğu insan kalıbına sokmak ister. bunu başardığına kanaat getirdiğinde ise meyvesini toplamak ister, her fırsatta bu işin mimarı olduğunun hissettirilmesine ihtiyaç duyar.

herkes kahraman olmak ister içten içe, best off olmak ister, yetmeeeezz best of the best olmak ister. bunun en kolay yolu çocuk yapmaktır. dünyanın en iyi annesi, en iyi babası, kahramanı, kraliçesi, kralı olma ihtimali hemen hemen ceptedir bu şekilde. bu yüzden çok sık duyarız şunu " bu dünyada yaptığım en güzel, en harika en müthiş şey oğlumu, kızımı dünyaya getirmekti " ne oldu sanki, dünyayı mı kurtardı oğlun kızın. hayır, ama varlığını anne- baba olmak üzerinden anlamlandıranlar için kurtuluştur oğullar, kızlar.

31 mart 2019 seçim sonuçları

polisin kapı kapı gezip, kimin kime oy verdiğini sorgulamaya başladığını da gördüğümüz seçim sonuçları. sunshine'nin öngörüsü doğrulanmıştır. seçmen kayıtlarında bir hile olmadığının tespiti yapıldıktan sonra geriye büyükçekmece sakinlerinin fetöden içeri alınması kalacak.

büyüyen beşik

anlaşılan bu işte usta olanların bile zorlandığı bir seçim. şöyle bir video var, belki ihtiyacı olanlara fikir verebilir.

kadına şiddeti önlemek

kadına şiddeti önlemek çok basit aslında, bir imzaya bakar. bakıyor, bakıyormuş! çocuğa şiddeti, istismarı önlemek de öyle, basit yani. bir imza yetiyor, yetecekmiş yani ! niye kimse duymuyor bu adamı yahu? dili dimağı kurudu söylemekten, diyor ki; " bu vahim olayları, bu korkunç olayları engelleriz, yeter ki idamı geri getirsinler". " " ben " diyor " altına imzayı atmaya hazırım " sonra bir tek o mu başka bir kadın da çıkıp diyor ki " yok efendim, ben daha güzel imza atarım idam kararının altına " sonra diğerleri, imzalarım, imzalarım, imzalarım! diye çığırıyor.

her ağzınızı açtığınızda terör estirin, her lafınızla toplumu bölün, parçalayın, ayırın, cinnetin eşiğine getirin. bizatihi kendi beyanlarınız yetmez gibi, aşağılık ne kadar beyan yapabilecek varsa paye verin, kadını aşağılayan cümleleri ardı ardına kurun, kuranı destekleyin. sonra da bunda parmağınız eliniz kolunuz direktifiniz emriniz yok gibi bir de dar ağaçları kurmaya yemin edin. elinizle, dilinizle sistematik olarak kadın katili çocuk istismarcısı üretiyorsunuz ne hapisanelere sığdırabilirsiniz ne öldürmekle bitirebilirsiniz.

kadın ile erkek eşit olamaz; fıtrata aykırı

"kız mıdır, kadın mıdır bilemem"

"kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek"

"anası tecavüze uğruyorsa neden çocuk ölsün, günahı ne? anası ölsün öyleyse"

"iş istiyoruz sayın bakanım" "niye evdeki işler yetmiyor mu?"

"kadın çalışarak fuhuşa hazırlık yapar"

"kahkaha atan kadın iffetsizdir"

"kadının fıtratında köle olmak var"

"tecavüze uğrayan kürtaj yaptırmasın"

"hamile kadın sokakta dolaşamaz"

"kadınlar için tek kariyer annelik"

"türk kadını evinin süsüdür"

" 6 yaşında çocukla evlenilebilir "

" kız çocuğu babasının yanında şortla duramaz "

" en az 3 çocuk yapın "

işte bataklık bu.

edit: imla

parola

şu an şukadınsözlüğü hesabımın parolasını biliyorsam ne olayım. ve facebook parolamı ve instagram ve mail ve daha nicesi. neyse ki hepsi otomatik oturum açmada.

kadınların sevmediği kadınlar

aptalca davranan, gücünün farkında olmayan korkak kadınlar. ben bilmem beyim bilir kadınları. durmadan çocuk doğurup , o çocuklar kendi işlerini yapacak yaşa geldikleri halde mental bozukluklara sahipmiş gibi elleriyle besleyen giydiren poposunu silen kadınlar. kendi parasını kazanabilecekken çalışmak istemeyen evde gönüllü hizmetçilik eden kadınlar. bir saat boyunca nefes almadan kocasından şikayet eden " neden boşanmıyorsun " diye sorulduğunda sanki canı alınıyormuşcasına şok olup ortamdan kaçarak uzaklaşan kadınlar. kitap okumayı zaman bulamadığını söyleyip günde 5 saat tv izleyen kadınlar.

misafir odası

o soğuk ve mesafeli bir alandı. evin bir parçası gibi hissettirmeyen, ev gibi kokmayan o odanın varlık sebebi misafirin mühimsenmesi miydi yoksa ev sahibinin itibar mıydı bilmiyorum ama çocukken evde en nefret ettiğim alan orasıydı. kapısı mütemadiyen kilitliydi. misafir gelince açılır ve biz çocuklar o odaya sadece misafirlere hoş geldiniz demek ve ellerini öpmek için girebilirdik.

çocukluğumuz boyunca bir kıçımızı koyup oturamadık o siktiğimin açık renk koltuklarına. duvardan duvara vitrindeki bibloları alıp bir inceleyemedik. misafir çocuğu prens, prenses muamelesi görür biz ayak altından çekilip mutfakta çay demleyip sofra kurar yemek hazırlar bulaşık yıkardık onlar gidene kadar. nasıl bir hiyerarşiydi, nasıl ötelenmek, yok sayılmaktı ! cahil ailelere doğmuş olmak, kız çocuğu olarak doğmuş olmak, üstelik birin üçün beşin üstünde sayıca fazla kız çocukları olarak orada olmak hakikaten dünyada insanın başına gelebilecek en boktan şeylerden biri. bazen kendime bir halt olamadın diyorum ama bunları hatırlayınca kendi alnımdan öpesim geliyor, bu alt yapıyla daha ne olacaktın en iyisi oldun olabileceğinin diyorum.

ne misafir odasıymış arkadaş, resmen üç başlı cehennem köpeği gibi geçmişin karanlığından hırlayarak üstüme atıldı.

çalışanına esir gibi davranan patron

işletme küçük olsun yada kurumsal olsun, genel olarak çalışanın hakları devletin de el birliğiyle gasp edilir. ve işveren de çalışanın emeğini son raddesine kadar sömürmenin peşindedir. bu sistemin herhangi bir yerinde çalışan insan zaten modern köledir.

neyse ki modern kölelikte çalışanın bir iş tanımı vardır. işverenin evi o çalışanın iş yeri olmadığı için, çalışan orada " bu da senin işin " denilerek çalıştırılamaz. işveren bunu buyurabilir, ama buna zorlayamaz. o halde çalışanın zaten az buz olan haklarını koruması lazım ki yeri geldiğinde tüm hakları için mücadele edebilsin. bugün gidip o evde temizlik yaptığı için bir süre sonra aynı iş kendisinden tekrar beklenecek, o zaman da mı peki diyecek? diyemeyecekse o zaman yine başa dönmeyecek mi?

ne olur cesur olun, ne olur korkmayın patrondan, kocadan, babadan, dayıdan , ayıdan ! timurlenk'in karşısında nasreddin hoca gibi yalnız kalsanız da, onun gibi " bize bir fil daha verin " demeyin ! hayat bir haksızlıklar silsilesi, hepsine katlanamazsınız, hepsini yüklenip kaldıramazsınız. hayır demeyi öğrenin, ki sonuçlarına katlanmak o ana katlanmaktan daha zor değil. ilk engeli aşmazsanız yarışa başlayamazsınız, kazanamazsınız.

önce çocuklar otursun

20 kasım dünya çocuk hakları günü’nde change.org’da istanbul büyükşehir belediye başkanı ekrem imamoğlu’nun dikkatine başlatılan bir imza kampanyası.

bu kampanya yetişkinlerin pek çok alanda olduğunu gibi toplu taşıma alanlarında da çocuklar üzerinde kurdukları hiyerarşiye ve bunun yol açtığı kötü sonuçlara, çocukların hak gaspına dikkat çekip, bunun önlenmesini talep ediyor.

kampanya linki: https://www.change.org/p/toplu-ta%C5%9F%C4%B1ma-ara%C3%A7lar%C4%B1nda-%C3%A7ocuklar%C4%B1n-oturma-hakk%C4%B1-ihlal-edilmesin-ekrem-imamoglu

kampanya hakkında daha detaylı bir yazı linki

http://blogcuanne.com/2019/11/23/once-cocuklar-otursun/

kocaya isimle seslenmek edepsizliktir

kendisi hoca imiş, kuran'a uygun olarak açıklıyor durumu. baktığın zaman bu kutsal kitapta koca karısından üstün tutulan kişi midir? evet öyledir. dolayısıyla adamın inandığı kitaba göre de yaptığı çıkarım gayet yerindedir. kuran da her zaman erkeğin kadından üstün olduğunun altı çizilmiştir, adam da ast üst ilişkisinden örnekle açıklıyor bu durumu.

yasalara baktığımızda kadını erkeğe göre 2. sınıf vatandaş olarak tanımlayan bir ibare yoktur oysa. fakat toplum olarak erkek ve kız çocuklarını yetiştirirken en başından bu ast üst ilişkisini kendimiz dolaylı yollarla ima ediyoruz zaten. kadın kocasına ister " efendim" diye hitap etsin ister " benim minnak tatlı aşkitom " diye hitap etsin işler sarpa sardığında hatta işler yolundayken bile içten içe mağdur olan hep kadındır. bu mağduriyeti de biz kendimiz çocuk yetiştirirken inşa ediyoruz. bunun da bilincinde olduğumuz için böyle adamlar çıkıp böyle laflar edince gülüp geçmek yerine endişe ediyoruz. çünkü bu toplumun inancı ve karakteri bu önermeyi rahatlıkla kabul eder, karşılık bulur.

taksim meydanı'nda eğlenen sığınmacılar

" suriye'liler onu yaptı, suriye'liler bunu yaptı " kayıtlı rakamlarla 3,5 milyon suriye'lı sığınmacı alındı. türkiye sınırları içinde 500 bine yakın suriyeli bebek doğdu. 2 büyük şehir dolusu insan nüfusu. bu kadar insanın tek tip davranışlar sergilemesi beklenilemez.

taksim meydanında kendilerince yeni yıl kutlaması yapmalarına gelirsek, bir milli maçtan galip çıkmışlar gibi yaptıkları kutlama. yok öyle bir şey ama, o zaman bu belki sana bana göre sadece biraz saçma o kadar. türk erkeklerinin de çoğu zaman yaptığı gibi bir dolu erkek toplanmış kendi anlayışlarına göre eğleniyor. ne yapsınlar ? mağduruz mağdur deyip kaldırımlarda oturup bütün gün ağlasınlar mı? onu da yapmasınlar ama biraz uyum mu göstersinler ? ayak uyduracakları bir düzen var mı gerçekten ? biz zaten karmakarışığız, asıl canımızı sıkan da bu tam olarak. zaten sorunlu bir toplumuz ve bize çok benzeyen bir dolu insan daha geldi bu sorunların üstüne. işte tam burada ince bir çizgi var, toplumumuz içinde yeni bir düşman daha mı ilan edeceğiz yoksa sorunların çözümü için sorumlulardan talepte mi bulunacağız ? biraz daha mı geri gideceğiz yoksa ilerlemek için çaba mı harcayacağız ?

homoseksüelliği övmeyi modernlik sanmak

homofobinin ilanı olan başlık.

eşcinsellik bir seçim, bir tercih olmadığından reklamı yapılacak özendirilecek bir durum da değildir. eşcinsellik bir yönelimdir. heteroseksüel bireylere eşcinsel olmayı dayatmak kadar abesdir eşcinsel bireylere heteroseksüelliği dayatmak. her iki yönelimin de övülecek veya yerilecek tarafı yoktur çünkü bu bilinçli bir seçim değildir. bilim eşcinselliğin bir hastalık yada bilinçli tercih olmadığını aynı zamanda homofobinin bir hastalık olduğunu artık net olarak ortaya koymuştur.

killa hakan

kafası son derece karışık tuhaf rapçi bir tip. yanımda yöremde olsa ve konuşmaya başlasa arkama bakmadan kaçarım. uykusuzlar kulübüne konuk olduğu bölümü izlemiştim 1 dk içinde farkettim ki beyin hücrelerim ölüyor hemen kanal değiştim.

topuklu ayakkabı dinen caiz değildir

çocukken arkadaşlarım kuran kursuna giderlerdi yazları. mahalleden kendini din hocası tayin etmiş çatlaklar olurdu genelde öğretmenler. sonra ders çıkışları gelip bin gece kabus görmeye yetecek kadar korkunç şeyler anlatırlardı. cinler, büyüler, cehennem ve zebaniler hakkında. devlet okulları da şu an tam o kuran kursları gibi. her kurumda birbirinin kopyası yöneticiler olduğu malum, dolayısıyla şaşırdık mı? hiç değil. yani insan köpeği ısırdığında haber yapsınlar öyle şaşıralım.
Henüz takip ettiği biri yok.