sadece kadınların olduğu bir dünya
sütyen takmak zorunda kalınmazdı, sırf bu yüzden tamam derdim.
çat kapı gelen misafir
çat kapı gelebiliyorsa misafir sayılmaz, ailedendir. yok öyle değil de nezaketsizlik etmiş gelmişse kusura bakmasın ama müsait değilsem geri çevrilecek olan misafirdir.
istismar
istismar bir kişinin bir şekilde yakınlık bağı olan diğer kişiyi manipüle ederek, güvenini suistimal edip çıkarları doğrultusunda kullanmasıdır. cinsel istismar tecavüzden daha korkunç bir zulümdür. çoğunlukla uzun süreli bir işkencedir. kurbanın hem fiziksel hem duygusal hem zihinsel bütünlüğüne onarılması güç şekilde zarar verir. anlaşılmaz bir şekilde ceza alt sınırı tecavüzden daha düşük olan suçtur.
aldatan sevgiliye geri dönmek
bir çok nedenden dolayı geri dönülebilir, en geçerli neden aşktır. aldatan bağışlanabilir, yeter ki ısrarla inkar etmek yerine kendini doğru açıklayabilsin ve gerçekten o ilişkiyi kurtarmak istiyor olsun. çoğu insan günübirlik aldatmaları kolayca affeder, bence aldatılmanın en adice şekli budur ve kesinlikle bağışlanmamalı. fakat bazen bir ilişkide biri yorulabilir, bir şeyler yolunda gitmez, tıkandığı bir dönem olur, böyle bir zamanda ilgisini çeken biriyle karşılaştığında haliyle çok sağlam bir duruş sergileyemeyebilir. bir bocalama anı yaşar. uzun soluklu bir aldatma hikayesini kast etmiyorum elbette. yani durup düşündüğünüzde paylaştığınız, birlikteyken hissettikleriniz genel olarak " çok kıymetli " ise kesinlikle bir şans daha verilebilir ilişkiye.
sivrisinek ısırığı
naneli diş macunu, freş bir duş jeli ve sarı renk bir çarşaf bir de klima, bu ekipmanlara sahip olunduğunda başa gelmeyecek hadise.
nasıl ve neden ?
sivrisineklerin yanlızca dişi olanları ısırır, yumurtalarını geliştirmek için kandaki proteine ihtiyaçları vardır. erkek sivrisinekler çiçek özüyle beslenir. insanları sivrisinekler için cazip hale getiren şeylerin bazıları : peynir gibi kokan ayaklar, vücut ısısının yüksekliği, derideki nem ve terdeki laktik asit oranı, nefesteki karbondioksit oranı ve 0 kan gurubu. ayrıca siyah ve kırmızı renkli kıyafetler. kaynak malum: google
kadınlık bedenden ibaret değil
eğitim, bilgi, kültür, kendinde güven; bunlar kadını daha kadın erkeği daha erkek yapmaz. bunlar insana değer katan unsurlardır cinsiyeti güçlendiren değerler olarak sınıflandırılamaz. birikimlerimiz bizi daha yetkin, daha iyi insanlar yapar daha üstün kadın daha üstün erkek yapmaz.
geçenler googleda tanınmış bir isim hakkında bilgi ararken ünlü bir sözlüğe yönledirildim, entryleri okurken bir bknz'ı tıklayp " bilemem nereli kadınlar " başlığına geldim, onlarıda okudum ve merak edip oralı, buralı, şuralı kadınlar ve kadın konulu başlıklara da girip kimi zaman beynime kan hücumları kimi zaman kalp çarpıntıları (olumsuz anlamda) kimi zaman gözlerim büyüyerek okudum entryleri. çoğu bir yada üç cümlelik pespaye zihin ve kişilik ilanları aslında. örnekse: " vajinan etrafında ki et yığınına kadın denir " evet, işte o odak noktasından bu kişi dünyaya geldi ve etrafındaki et yığınına da anne dedi. o anne, onun bu tespiti yapan kişilik olmasına imkan verdiği için aslında bunu daha farklı tarif edemezdi. ona verilen buydu bu kadar oldu o yüzden. fakat gerçek şu ki dünyanın bütün kadınları birleşip bu ve bunun gibileri küçük zerreler halinde doğrup bir araya getirmedi. tabi bunu idrak edip genellememesini beklemek işten değil. oysa, birey olmayı başardıktan sonra anne olmayı kendi tercihi ile seçmiş, akıl fikir, vicdan sahibi, sağlam karakterli bir kadının erkek çocuğu kadınlarla bireysel ilişkilerinde incitilmiş dahi olsa hiç bir kadını böyle cümlelerle tarif etmez, aklına dahi gelmez.
peki kadınlar dünyaya başka bir kadın getirdiğinde daha iyi bir iş mi çıkarıyor ? aksine, daha kötüsünü yapıyor tamamen kendini kopyalıyor. sürekli kadın olduğu hatırlatıldığı için bu artık cinsiyet ayrımını ifade eden bir sözcük olmaktan çıkıyor üzerine bir yaşam inşaa edilecek temele dönüşüyor. bu nedenle anne olmak bu kadar kıymetli ve çok ayırıcı bir nitelik haline geliyor, bu nedenle aslında bunu kendisine verebilecek güce sahipken bir çocuk gibi hep özen bekliyor karşı cinsten.
peki kadının nitelikli bir insan olmasında, erkeğin nitelikli bir insan olmasında babanın hiç mi rolü yok. şüphesiz ki çok var fakat şöyle de bir gerçek var, dünyada ki en kuvvetli bağlardan biri anne ile yavrusu arasında ki bağdır. aslında kıymetli olan dünyaya bir çocuk getirmek değil, dünyaya getirdiği çocuğun zihnini, kalbini bu bağ üzerinden iyilik ve doğrulukla beslemek.
entrynin başlığına gelirsek, evet kadınlık bedenden ibarettir tıpkı erkeklik gibi, bizi kadın ve erkek olarak ayıran bedenlerimizde ki bazı fiziksel farklılıklarımızdır çünkü. kadın, erkek bu iki sözcük sadece cinsiyet ayrımımızı ifade eden tanımlamalardır. kadın ve erkek özelliklerini fiziksel olarak taşır ve bu farklılıktan doğan bazı kimyasal farklılıkları da yansıtırız. geri kalan insan gibi davranmaktır.
31 mart 2019 seçim sonuçları
polisin kapı kapı gezip, kimin kime oy verdiğini sorgulamaya başladığını da gördüğümüz seçim sonuçları. sunshine'nin öngörüsü doğrulanmıştır. seçmen kayıtlarında bir hile olmadığının tespiti yapıldıktan sonra geriye büyükçekmece sakinlerinin fetöden içeri alınması kalacak.
hırsızlık
bir toplumun en tepesinde duranlar aralıksız büyük vurgunlar yaptıkça, ( bunlar yanlızca siyasetçiler değil, doğuştan imtiyaz sahipleri, bir şekilde köşeyi dönmüş olanlar, insanları sanayii bölgelerinedeki fabrikalarına kapatmış iş verenler, 5 kuruş etmez bir çöp parçasını reklam bombardımanlarıyla dünyanın en gerekli şeyiymiş gibi gösterenler vs. ) hem kendine ait olmayan bir şeyi sahiplenmeyi normalleştirdikleri için hem de geriye kalanlara hiç bir şey bırakmadıkları için diğer yandan da bir insan olarak itibar sahibi olmanın yolunun her türlü metaya sahip olmandan geçtiği mesajını verdikleri için toplumun içinde de karınca sürüsü gibi küçük hırsızlar çoğalır. böyle bir toplumda kapına paspas koyamazsın, çöp kovası koyamazsın, sokak hayvanları su içsin diye boş bir yoğurt kutusu bile koyamazsın.
8 mart dünya emekçi kadınlar günü
dünya emekçi kadınlar günü kutlu olsun. ağlaya ağlaya kahır çeken, yakına yakına dertlenen, şikayet ede ede katlanan kadınların değil ama. kendi yaşamının iplerini tüm zor koşullara rağmen bir şekilde ele geçirmiş veya bu uğurda mücadele etmiş, eden kadınların günü kutlu olsun.
mutfakta yangın var
geçen hafta büyük bir marketin sebze reyonuna uğradım, poşeti aldım ve bir yandan biber doldururken bir yandan da kafamı kaldırıp üstteki etikete baktım, kg 1,70 tl. allah allah niye bu kadar ucuz acaba dedim içimden. sonra tartıya gitmeden bir daha baktım etikete , 1, 70 değil 17 tl . diğer sebzelerin fiyatına baktım tek tek ve düşündüm ki sıcak savaşta olsak bundan fazla olamazdı fiyatlar. yarım kg.lık biber poşetime sevgiyle sarılıp dedim ki " merak etmeyin, bu defa dolapta çürüyüp gitmenize asla izin vermeyeceğim "
topuklu ayakkabı dinen caiz değildir
çocukken arkadaşlarım kuran kursuna giderlerdi yazları. mahalleden kendini din hocası tayin etmiş çatlaklar olurdu genelde öğretmenler. sonra ders çıkışları gelip bin gece kabus görmeye yetecek kadar korkunç şeyler anlatırlardı. cinler, büyüler, cehennem ve zebaniler hakkında. devlet okulları da şu an tam o kuran kursları gibi. her kurumda birbirinin kopyası yöneticiler olduğu malum, dolayısıyla şaşırdık mı? hiç değil. yani insan köpeği ısırdığında haber yapsınlar öyle şaşıralım.
kemal kılıçdaroğlu
bir film repliği getirdi aklıma " yılan kuyruğunu kemirip durur sonsuz bir döngüde " zamanlar arasında yolculukla ilgili bir filmdi. paradoks olabilir adı, her ne ise, filmde bu döngü hem pozitif hem negatif anlamlar içeriyordu. kadın olan, erkek olan, kendinden kendini dünyaya getirip kendini öldüren biri ama kendini doğurduktan sonra kendini öldürdüğü için, of artık kaç tane kendi varsa. benden daha iyi anladınız işte sonsuz bir döngü. - saat sabahın dördü -
kemal kılıçdaroğlu deyince chp, chp deyince chp'nin koltuğu, koltuk deyince koltuğun sahibi, koltuk sahibinin bir süre sonra koltuğun kendisiymiş gibi hareket etmesi, o koltuğu isteyenin aynı hırsla istemesi, sanki aynı kişinin istemesi, resmen paradoks.
yalnız ilk entriyi okurken beynim yandı resmen cümlenin harikuladeliğinden, - diğeri de kemal kılıçdaroğlu'dur diye bitmediğinden - bu entryi bu yüzden girmişimdir haberiniz ola.
parola
şu an şu
kadınsözlüğü hesabımın parolasını biliyorsam ne olayım. ve facebook parolamı ve instagram ve mail ve daha nicesi. neyse ki hepsi otomatik oturum açmada.
3. dünya savaşı
bakınca 1. dünya savaşına zemin hazırlayan nedenlerden bazıları mevcut günümüzde ama artık kimsenin kimseden alabileceği bir şey yok. kaynaklar tükenmek üzere, bir ülkenin bir başka ülkeye savaş açması ve kazanması durumunda oradan elde edeceği tek şey sorundur.
ayrıca 3. dünya savaşı 1. ve 2. dünya savaşı silahlarıyla yapılmayacağına göre ve gezegenimiz alarm verirken kimse kimyasal, biyolojik silahların tehlikelerini göze alamayacağına göre gerçekleşmeyecek olan savaştır.
muhtemelen bir kaç yüzyıl sonra, teknolojik ve sosyal olarak gelişmiş toplumlar, gericiliğe sıkı sıkıya bağlı ilerlemekte direnen toplumların kendi kendilerini ortadan kaldırmasından sonra, yükte hafiflemiş bir dünyayı tek devlet adı altında birleştirmek için kansız bir savaş verebilirler. 3. dünya savaşı da o olur herhalde.
taksim meydanı'nda eğlenen sığınmacılar
" suriye'liler onu yaptı, suriye'liler bunu yaptı " kayıtlı rakamlarla 3,5 milyon suriye'lı sığınmacı alındı. türkiye sınırları içinde 500 bine yakın suriyeli bebek doğdu. 2 büyük şehir dolusu insan nüfusu. bu kadar insanın tek tip davranışlar sergilemesi beklenilemez.
taksim meydanında kendilerince yeni yıl kutlaması yapmalarına gelirsek, bir milli maçtan galip çıkmışlar gibi yaptıkları kutlama. yok öyle bir şey ama, o zaman bu belki sana bana göre sadece biraz saçma o kadar. türk erkeklerinin de çoğu zaman yaptığı gibi bir dolu erkek toplanmış kendi anlayışlarına göre eğleniyor. ne yapsınlar ? mağduruz mağdur deyip kaldırımlarda oturup bütün gün ağlasınlar mı? onu da yapmasınlar ama biraz uyum mu göstersinler ? ayak uyduracakları bir düzen var mı gerçekten ? biz zaten karmakarışığız, asıl canımızı sıkan da bu tam olarak. zaten sorunlu bir toplumuz ve bize çok benzeyen bir dolu insan daha geldi bu sorunların üstüne. işte tam burada ince bir çizgi var, toplumumuz içinde yeni bir düşman daha mı ilan edeceğiz yoksa sorunların çözümü için sorumlulardan talepte mi bulunacağız ? biraz daha mı geri gideceğiz yoksa ilerlemek için çaba mı harcayacağız ?
bir ticaret biçimi olarak annnelik ve babalık
aslında bu mülkiyet duygusudur. ebeveynler kendileri için çocuk getirirler dünyaya. çocuk üzerinden birbirlerine kopmaz bağlarla bağlanıp toplumun dayattığı eş olma, aile olma vb. görevleri layıkıyla yerine getirmek, sürdürmek için. çocuk üzerinden umut etmek, hayal kurmak, onur duymak için.
insan sahip olduğu bir evi kendi imkanları ölçüsünde kendi zevkiyle dekore eder örneğin, benzer biçimde çocuğunu da kendince ideal bulduğu insan kalıbına sokmak ister. bunu başardığına kanaat getirdiğinde ise meyvesini toplamak ister, her fırsatta bu işin mimarı olduğunun hissettirilmesine ihtiyaç duyar.
herkes kahraman olmak ister içten içe, best off olmak ister, yetmeeeezz best of the best olmak ister. bunun en kolay yolu çocuk yapmaktır. dünyanın en iyi annesi, en iyi babası, kahramanı, kraliçesi, kralı olma ihtimali hemen hemen ceptedir bu şekilde. bu yüzden çok sık duyarız şunu " bu dünyada yaptığım en güzel, en harika en müthiş şey oğlumu, kızımı dünyaya getirmekti " ne oldu sanki, dünyayı mı kurtardı oğlun kızın. hayır, ama varlığını anne- baba olmak üzerinden anlamlandıranlar için kurtuluştur oğullar, kızlar.
kocaya isimle seslenmek edepsizliktir
kendisi hoca imiş, kuran'a uygun olarak açıklıyor durumu. baktığın zaman bu kutsal kitapta koca karısından üstün tutulan kişi midir? evet öyledir. dolayısıyla adamın inandığı kitaba göre de yaptığı çıkarım gayet yerindedir. kuran da her zaman erkeğin kadından üstün olduğunun altı çizilmiştir, adam da ast üst ilişkisinden örnekle açıklıyor bu durumu.
yasalara baktığımızda kadını erkeğe göre 2. sınıf vatandaş olarak tanımlayan bir ibare yoktur oysa. fakat toplum olarak erkek ve kız çocuklarını yetiştirirken en başından bu ast üst ilişkisini kendimiz dolaylı yollarla ima ediyoruz zaten. kadın kocasına ister " efendim" diye hitap etsin ister " benim minnak tatlı aşkitom " diye hitap etsin işler sarpa sardığında hatta işler yolundayken bile içten içe mağdur olan hep kadındır. bu mağduriyeti de biz kendimiz çocuk yetiştirirken inşa ediyoruz. bunun da bilincinde olduğumuz için böyle adamlar çıkıp böyle laflar edince gülüp geçmek yerine endişe ediyoruz. çünkü bu toplumun inancı ve karakteri bu önermeyi rahatlıkla kabul eder, karşılık bulur.
karadut
ağacı beyaz dut'a göre daha bodurdur. yaprakları ise daha kalın ve geniş. taneleri daha iri daha iç içe, meyvesi daha uzun ve geniştir. önce yeşilden harika bir kırmızıya bürünür meyveler. kırmızıyken sert ve çok ekşidir ama yine de çekicidir tadı. rengi koyulaşıp karadut halini alınca da yumuşak ve tatlı olur, kokusu aroması muhteşemdir.
kar küresi
bir kaç yıl önce bir arkadaşıma " kar kürelerini çok seviyorum. onlara baktığımda çocukken masal kitaplarına inandığım gibi bir an için masal diyarlarının, o büyülü mekanların olduğuna inanıyorum " demiştim. sağ olsun aklında tutmuş ve karadenize yaptığı bir gezi sonrasında bana kar küresi getirmiş hediye olarak. yanlız karşısına geçip bir milyon yıl gözümü ayırmadan baksam bile bana büyülü diyarları anımsatabilecek bir küre değil. zira içinde yerel kıyafetleriyle horon tepen üç karadenizli var. şüphesiz karadeniz de büyülü bir diyar gibi lakin horon figürü insanı ağır çekim ruh halinden hızlı akışa sürükleyen bir tema.
edit: düzeltme.
müzik kutusu
ne tuhaf bir alet o, kurup gözlerini yumarsın ve sana doğru gelmeye başlar çocukluğun. yanlızca hisleri içeren bir anımsama. o kaygısız saf mutluluk, hayranlık. müzik kutusu çalmaya devam eder ama o ruh titrek bir alev gibi biraz yaklaşır biraz uzaklaşır. tutmak istersin, biraz daha kalsın istersin ama olmaz, bu sadece bir anımsayıştır, flu. onca yaşanmışlıktan sonra bir daha o saf ruh olamazsın bir dakikalığına bile olsa onun gibi hissedemezsin. kadife kutunun içinde dönen balerine tertemiz bir gülümseme ile bakan çocuğa sen yıllar sonrasından hüzünle gülümsersin.